YÜKSEL DURGUT | YORUM
Bazen bir lideri anlamak için, onun yıllardır tekrar ettiği cümlelere, diline doladığı argümanlara ve her fırsatta kurtuluş reçetesi diye sunduğu felaket senaryolarına bakmalı. Bunun için pek uzağa gitmeden size hemen R. Tayyip Erdoğan’ın her zora düştüğünde ‘FETÖ’ masalını diline dolamasını hatırlatmama gerek yok. Ama bizim diğer kahramanımızın Ankara’nın efendisinden farkı yok.
Benjamin Netanyahu, nam-ı diğer Bibi, tam otuz yıldır, “İran nükleer bomba yapacak, eli kulağında!” diye çığırtkanlık yapıyor. Bu iddiası, artık Batı başkentlerinde bile dedikodu konusu olduğu biliniyor. Ama Bibi, yanlış hesaplarından hiç vazgeçmedi; aksine, onları kendi siyasi kariyerinde bir zıplama taşı yaptı.
Netanyahu’nun 2012’de BM kürsüsünde gösterdiği o meşhur bomba karikatürünü hatırlarsınız. İran’ın nükleer programını hedef alan kırmızı çizgili bomba karikatürü göstermişti. Bu, uluslararası diplomasi tarihine “fünyeli bomba” sahnesi olarak geçmiş ve stratejik mesajıyla büyük tartışma yaratmıştı.
Netanyahu
O günden bugüne, Batılı liderleri İran’a karşı savaşa ikna etmek için kulislerde ter döken Bibi için İran’la savaş, adını tarihe yazdıracağı taçlı bir zafer olacaktı. Ve nihayet, geçtiğimiz günlerde İran’ın nükleer tesislerine ve askeri hedeflerine yönelik saldırı emrini verdiğinde, kimse şaşırmadı. Zira Bibi’nin senaryosu, yıllardır aynı cümlelerle vuku buluyordu: “Saldırmazsak, kesin ölürüz! Önce GÜÇ, sonra BARIŞ!”
Ama bu kez tablo biraz farklı. İsrail’in yüzlece savaş uçağıyla İran hava sahasına girdiği, yüzlerce bombanın şehirleri sarstığı gecenin sabahında, Netanyahu yine kameraların karşısındaydı: “İran, dokuz atom bombası yapacak kadar zenginleştirilmiş uranyuma sahip!”
Kanıt mı? Her zamanki gibi yok.
ABD istihbaratının daha mart ayında “İran nükleer silah yapmıyor.” dediğini hatırlatmalıyım. Kongre’de, 2025 Yıllık Tehdit Değerlendirmesini sunan Ulusal İstihbarat Direktörü (DNI) Tulsi Gabbard, yazılı rapor ve sözlü açılış beyanında şunu vurgulamıştı: “İran’ın şu anda nükleer silah üretmediğini ve dini lider Ali Hamaney’in 2003’te askıya aldığı nükleer silah programını yeniden yetkilendirmediğini değerlendirmektedir.”
Peki, Bibi’nin bu ısrarının arkasında ne var? İran’ın nükleer programını yok edebilir mi? Zira İran, en gelişmiş santrifüjlerini yerin yüzlerce metre altına gömdü. ABD’nin devasa sığınak delici bombalarının dahi buraya erişemediği dedikoduları dolanıyor. İsrail’in şu anda yaptığı sadece İran’ın nükleer programını birkaç ay geciktirmek.
Dahası, İran’a yönelik bu ciddi tehdit, Tahran rejimini Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’ndan çekilmeye ve hızla bomba yapmaya itebilir. Yani, Bibi’nin önleyici diye adlandırdığı bu saldırı, tam tersi bir sonuç doğurabilir. İsrail’in tek bomba devleti olduğu düşünülürse, Tahran’ı bombalamak, adeta kendi sonunu çağırmak gibi.
Bu yaşananlar sadece Bibi’nin takıntısı değil aslında. 1990’ların başında Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle ABD’nin kendini dünyanın jandarması ilan etmesiyle başlıyor.
1996’da İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu için hazırlanan “A Clean Break: A New Strategy for Securing the Realm” kısaca “A Clean Break” (Büyük Temizlik) raporu, İsrail’in Orta Doğu’daki güvenlik stratejisini köklü biçimde değiştirmeyi öneren, dönemin önde gelen neocon, yeni muhafazakar isimlerinden Richard Perle liderliğinde bir çalışma grubunca kaleme alınmış bir belge.
Bu rapor, İsrail’in Oslo Anlaşmalarını reddetmesini, iki devletli çözümü çöpe atmasını, düşman rejimlerde değişim peşinde koşmasını ve ABD ile askeri-siyasi ittifakını derinleştirmesini öneriyordu. 11 Eylül’ün ardından, ABD’nin terörle savaşı Irak’tan Suriye’ye, Libya’dan Yemen’e kadar neredeyse tüm bölgeyi ateşe atması da bu stratejinin bir parçasıydı.
Netanyahu, 2002’de ABD Kongresi’nde, “Saddam’ı devirirseniz, bölgede domino etkisi olur; İran’daki gençler de diktatörlerinden kurtulmak ister.” diyordu. O günlerden bugüne, ABD listedeki ülkeleri bir bir çizdi. Son olarak İran kaldı.
Netanyahu, ABD’nin askeri ve diplomatik desteği olmadan, İran’la uzun soluklu bir savaşa giremezdi. İsrail’i büyük bir felakete sürükleyebilirdi ama kurtarıcısı yetişti. Ancak şimdi ateşin yüzü çok daha sıcak. Bölgeyi değil, tüm dünyayı bir korku sardı. İran, elbette Irak ve Libya gibi kolay lokma değil.
Netanyahu’nun İran’a yönelik saldırgan tutumu, yalnızca nükleer programı hedef almakla sınırlı değil; aynı zamanda ABD-İsrail ekseninde şekillenen yeni Ortadoğu düzeninin son halkasını tamamlamayı amaçlıyor.
Bibi’nin serüveni, Ortadoğu’nun bitmeyen satranç oyununda, yeni bir hamleyle mi son bulacak; yoksa, eski defterler yeniden mi açılacak? Bekleyip göreceğiz. Ama kesin olan bir şey var; bu topraklarda, hiçbir oyun sonsuza dek sürmez. Ve her satranç tahtasında, bir gün şah-mat olur. Bunu Arap Baharı’nda gördük.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***