ABDÜLHAMİT BİLİCİ | YORUM
Hukuksuzlukları sona erdirmek için her türlü çaba değerlidir; yeter ki bu arayış adalet, makuliyet ve hakkaniyet temelinde olsun.
- Eline silah almış, terörü yöntem olarak yıllarca benimseyip yıllarca kullanmış, dünyada hukukun geçerli olduğu tüm ülkelerce de ‘terör örgütü’ kabul edilen PKK ile anlaşıp, dağdaki veya hapisteki üyelerini serbest bırakırken; şiddeti kökten reddeden, soykırıma varan baskılara rağmen asla şiddete tevessül etmeyen, dünyada hukukun geçerli olduğu tüm ülkelerce sivil, barışçıl bir grup olarak kabul edilen, terör bir yana en küçük sabıkası bile olmayan öğretmenleri, ev hanımlarını, avukatları, iş insanlarını terörden hapiste tutmayı sürdürmek, öncelikle yüzlerce yıllık devlet geleneğine sahip Türkiye’yi bugün yönetenlerin yüzleşmesi gereken büyük bir akıl tutulması, utanç verici bir çelişki, hem ulusal hem uluslararası düzeyde bir skandal olur.
- Hizmet Hareketi bir ‘terör örgütü’ olsaydı, kendini feshetmesi karşılığında devletin affını elde etmek bir kazanç olarak görülebilirdi. Oysa Hizmet’le ilgili ‘terör’ iddiası, Gezicileri, 17-25 Aralık soruşturmasını yapan polisleri ‘darbeci’ sayan, 16 milyonluk İstanbul’un seçilmiş Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu ‘suç örgütü lideri’ diyerek hapse atan, milletvekili seçilmiş Can Atalay’ı Anayasa hükmü ve AYM kararına rağmen hapiste tutan, hukuktan, akıldan kopmuş bir rejimin ürettiği bir yaftalamadan ibaret.
- Sırf Erdoğan rejimi tarafından yaftalanmak Hizmet’i ‘suçlu’ yapıyorsa, bu mantıkla Ekrem İmamoğlu da, Can Atalay da, Selahattin Demirtaş da, Osman Kavala da, binlerce muhalif de suçlu! Oysa bir rejimin hukuku askıya alarak siyaseten mahkûm ettiği herkes suçlu değil ancak mağdurdur, kurbandır.
- Hizmet Hareketi ve önde gelen isimler, Türkiye’de devam eden ağır mağduriyetler sayesinde varlığını sürdürüyor ve mağdurları kalkan yapıyorsa, Erdoğan rejimi, Hizmet gönüllülerine yaptığı hukuksuzluklara son vererek bu gerekçeyi boşa çıkarabilir ve Hizmet Hareketi’ni bitirebilir. Böyle düşünüyorlarsa, hemen harekete geçmeleri için ellerini tutan kimse yok.
- Hizmet gönüllülerinin mağdur olmasına sebep olan mahkûmiyet kararlarının çoğu ByLock, Bank Asya, sendika üyeliği, gazete aboneliği gibi delillere dayanıyor. Oysa AİHM’in ‘Yalçınkaya’ kararı; ByLock, Bank Asya, sendika üyeliği, gazete aboneliği gibi gerekçelerle verilen mahkûmiyet kararlarının hukuk dışı olduğuna hükmetti. Suç ve cezalarda kanunilik ilkesini hatırladan AİHM, tamamen yasal eylemlerin ‘terör’ suçuna delil olarak gösterilemeyeceği gerçeğini altını çizerek kayda geçirdi.
Akın Öztürk…
- Mağduriyetlerin diğer önemli gerekçesi ise hâlâ her yönüyle karanlıkta olan, eski CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “kontrollü darbe”, Selahattin Demirtaş’ın “yakın tarihin en büyük kanlı kumpası” diye nitelediği 15 Temmuz darbe girişimi… Üstelik, çok şaibeli bu sözde darbe girişiminin 1 numarası olduğu iddia edilen eski Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Akın Öztürk hakkında Birleşmiş Milletler’in verdiği karar, Erdoğan rejiminin 15 Temmuz tezini çöpe attı.
- BM İnsan Hakları Konseyi Keyfi Tutuklama Çalışma Grubu’nun verdiği kararda, “Akın Öztürk’ün keyfi ve makul şüphe olmaksızın tutuklanıp adil yargılanmadığı gerekçeleriyle derhal tahliye edilmesi, mağdura tazminat ödenmesi, ayrıca bu ihlallerin sorumluları hakkında soruşturma açılmasını” hükme bağladı.
- 15 Temmuz gecesi TRT’de yayınlanan bildiride, darbeyi ‘Yurtta Sulh Konseyi’ adında bir grubun tertip ettiği iddia edilmişti. Oysa Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi kararında böyle bir konseyin varlığına ve üyelerinin kimler olduğuna dair bir belgeye ulaşılamadığını kararlaştırdı.
- Bu arada Hulusi Akar’ın Başdanışmanı Kurmay Albay Orhan Yıkılkan, mahkemedeki ifadesinde Yurtta Sulh Konseyi’nin var olduğunu, ancak başkanının dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar olduğunu söyledi: “Mahkeme zaten yok demişti. Yargıtay da Konsey’le ilgili bilgi belge bulunmadığını belirtti. Hayır, MEDAS mesajları içinde Hulusi Akar’ın konsey başkanı olduğuna dair evrak var. Başkanın Akar, kuvvet komutanlarının da üye olduğunu gösteriyor.”
- Bu karanlık tablo, ancak ülke hukuka döndüğünde tüm yönleriyle aydınlatılacak ve sorumlulardan hesap sorulacaktır. Bu noktada Hizmet Hareketi’nden isimlerin de darbedeki rolü netleşirse, suçun şahsiliği ilkesi ışığında, onlar da hak ettiği cezayı alır. Hizmet gönüllülerinin yaşanan bu süreçte topluma, dine, devlete, siyasete, dünyaya, tarihe bakış açısından çok dersler çıkardığını bizzat görüyorum. İmha atmosferi gerilediğinde, Hizmet’e yakın isimlerin devlet içindeki varlığı, önemli olumlu katkıların yanı sıra bir kısmı sorunlu icraatlarıyla da yüzleşecektir.
Sonuç: Türkiye mevcut Anayasa’nın ve hukukun gereğini yaptığında, mağduriyetlerin çoğu ortadan kalkacak, sorun büyük oranda çözülecektir.
ÖNCEKİ YAZIHizmet Hareketi’ne saldırmanın dayanılmaz hafifliği!
İlkokula İstanbul’da başlayıp lise eğitimini Erzurum’da tamamlayan Bilici, 1993 yılında Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ndeki yüksek lisans eğitimini “Türkmenistan’ın Enerji Yapısı ve Doğalgaz” başlıklı master tezi ile tamamlamıştır. Aynı üniversitenin Uluslararası İlişkiler Bölümü’ndeki Doktora çalışması halen devam etmektedir. Bilici, Fatih Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde de İşletme Yüksek Lisansı (MBA) yapmıştır. Zaman Gazetesi’nde muhabir olarak iş hayatına başlayan Bilici, 1995-1997 yılları arasında Aksiyon Dergisi Editörü, 1998-2001 arsında Zaman Gazetesi Dış Haberler Editörü, 2002-2008 arasında Zaman Gazetesi Genel Yayın Editörü, 2009-20015 yılları arası Cihan Haber Ajansı Genel Müdürü, 6 Ekim 2015 tarihinden itibaren Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü görevini devralan Bilici, ayrıca Zaman Ve Today’s Zaman gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Ekrem Dumanlının görevinden ayrılmasının ardından Zaman Gazetesi Genel Yayım Yönetmenliğine getirildi. AKP’nin el koyup KHK ile kapattığı Zaman’ın son genel yayın tönetmeni olan Abdülhamit Bilici, şimdi TR724’te köşe yazarlığı yapıyor.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***