3. Bölüm
-Bulutlar üstünde kurgusal gezintiler.
VEYSEL AYHAN | YORUM
Çağlar bir anda değişmişti. Tarihi bir film setine geldiğini zannetti. Değildi. Gerçek bir dünyaydı. İs ve dumanlar tüten bir ovaya gelmişlerdi. Yol arkadaşı konuştu:
- Burası daha önce gezip gördüğüm bir yer; Roma. Büyük bir şehirmiş. Korkunç bir yangın çıkıyor. Evlerin çoğu ahşap olduğundan hemen böyle yanmış. Tarihçiler adına ‘Büyük Roma yangını’ demiş. Bir hafta sürmüş. Her taraf böyle.
- Buranın hükümdarı kim?
- Krala ‘Nero’ diyorlar. 16 yaşında kral olmuş. İlk yıllar senato ile uyumlu çalışmış. Sonraları annesini ve karısını öldürtüyor. Yakın akrabalarını feci şekilde aslanlara atıyor. Bunlardan sonra iyice otoriterleşmesi senato ve halk nezdinde onu zayıflatıyor. Otoritesi zayıflıyor. Şehirden uzak küçük bir sarayı var. Orada kendini daha rahat hissediyor. Yangında oradaymış.
- Yangından sonra neler oluyor?
- Yangını fırsat bilip, yangını Hristiyanların başlattığını halk arasında yayıyor. Halk öfkeli olduğundan buna kolayca inanıyor. Roma’da Yahudiler de var. Bunlar Hristiyanlardan ve Hristiyanlığın yayılmasından çok rahatsız olduğunda Nero’ya destek oluyorlar. Nero onların da teşvikiyle kendisini desteklemeyen ve ona ‘kulluk’ etmeyen Hristiyanların hepsini yangın bahanesiyle tutuklatıyor. Şehirde imar seferberliği başlatıyor. Ahşap kullanımını yasaklatıp, evleri taştan yaptırıyor. Böylece kısa sürede halkın desteğini kazanıp, otoritesini sağlamlaştırıyor.
- Peki tutuklanan Hristiyanlar ne oldu?
- Onları ziyaret edelim. Roma’nın en büyük hapishanesindeler.
Tekrar bir zaman aralığını atladılar. Ne kadar olduğunu anlayamadı. Bir tepenin yamacında belirdiler. Roma aşağıda kalmıştı. Ortalıkta nöbetçiler vardı. Mağara kapısı gibi bir yerin önünde bekliyorlardı. Bir kenarda sıraya girmiş çok uzun bir insan kuyruğu gördüler. Ellerinde yiyecek torbaları vardı. Yol arkadaşı açıkladı:
- Siyasi mahkûmlar ve generaller buraya atılıyor. Roma devleti mahkumlara yiyecek vermez. Ellerinde yiyecek olanlar mahkûm yakınları. Yakını olmayanlar açlıktan ölür. Mahkumlar yargılanana kadar burada kalır sonra infaz edilir. Çok azı kurtulur.
Girişe yaklaştılar. Yeni gelen bir mahkûm iple kuyu gibi bir menfezden aşağı sarkıtılıyordu. Mahkûm ile beraber aşağı indiler. Hapishane kapısının bir kuyu deliği olmasına çok şaşırdı. O delikten 5-6 metre indiler. Geniş bir mağara boşluğuna ulaştılar. Sıra sıra oyuklar buraya açılıyordu. Tepeden dar ve uzun deliklerden zayıf ışıklar sızıyordu. Bir oyuğa ilerlediler.
Yol arkadaşı ilk göze çarpan mahkumu anlattı:
- Dua eden yaşlı bir havari. Nero, Hristyanların kendisine itaat etmemesinden onu sorumlu tuttu. Onlardan diğer halk gibi kendisine tapmalarını istedi. Ama Hristyanların çoğu bunu kabul etmedi. Nero yangın sonrası halka, Hristyanların Roma Krallığı aleyhine hurafeler yaydığını anlattı. Hristyanların toplumun birliğine ve düzenine zarar verdiklerini, yangını da bu nedenle çıkardıklarını söyledi. Evleri yanan halk buna kolayca inandı. Ve Nero düşman gördüğü Hiristyanların hepsini eksiksiz olarak o bahane ile tutuklattı.
- Şu üniformalı genç kim?
- O genç yeni gelmiş. Bir yüzbaşı. Nero’nun emrettiği zulümleri Hristyanlara yapmayı reddettiği için sonradan onu da tutuklamışlar.
- Peki şu perişan kadın?
- O kadın kraliçenin sadık ve itibarlı bir yardımcısıymış. Nero’dan havarilere zulüm yapmaması için ricaya gitmiş. Şimdi o da bunlarla beraber. Kraliçe bile kurtaramamış.
Yürümeye devam ettiler. Koridorun kenarında bir minik su kaynağı gördüler. Onu geçip tavanı çok basık bir salona geldiler. Dik durulamıyordu. Bir köşe açık tuvaletti. Bir başka tarafta tepside odun parçacıklarına andıran kurumuş ekmek kalıntıları vardı. Aralarında fareler geziyordu. Işık yoktu. Herkes karaltı gibiydi. En uzak köşede bir grup insan omuz omuza dizilmiş dua ediyordu. Bazıları ağlıyordu.
- Korkunç bir yer. Bizim hapishaneler buralara göre çok iyiymiş! Peki sonra ne oldu?
- Neyse ki burada çok kalmayacaklar. O yaşlı havari yargılanacak. Özür dileyip kraldan af dilemediği için ateşte yakılacak. Yüzbaşı ve kadın ise Hiristyanlıktan vazgeçmedikleri için günlerce aç bırakılmış köpeklere atılacak. Tabii hepsi sonradan aziz ve azize ilan edilecek. Adlarına ibadethaneler açılacak. Bu gördüğün masum insanlar da aynı şekilde. Bir kısmı çarmıha gerilip altından ateşe verilecek. Çoğu ise hipodromda aslanların önüne atılacak.
- Bunları görmek istemem. Çok korkunç.
- İnsanlar ahireti çok uzak bir yer sanıp ürküyorlar. Oysa bir odadan diğerine geçmek kadar basit. Doğmadan önce bir odadaydık. Sonra dünya odası. Şimdi de ruhlar alemi. Bazen sizin yanınıza geldiğimde görüyorum. Yaşlı ıstırap içinde bir hasta. Çevresine toplanıp binlerce Yasin okuyorlar. Ölmesin şifa bulsun diye. Ahireti kötü bir yer sanıyorlar. Halbuki burayı bilseler ölüp hastalık acılarından kurtulsun, rahata ersin diye dua ederler.
- Dünyada iken ahiret çok gidilesi bir yer gibi gelmiyor. İnsanlara bıraksan kimse ayrılmaz.
Roma zindanı onu bayağı sarsmıştı. Demek eski zamanlarda böyleymiş. Acaba Hz. Yusuf’un zindanı da böyle miydi? Orayı da gezmek isterdi. Aklı halkın bu zulümlere sessiz kalmasına takılmıştı. Yol arakdaşına döndü:
- Halk ve senato bu ağır cezalara itiraz etmedi mi?
- Halk yangından sonra ürkek hale gelmişti. Nero köleleri kullanarak onlara taştan yeni evler inşa etti. O sebeple Nero’yu kızdırmamak için yapılan zulümleri coşkuyla alkışladılar.
- Ama bu mahkumlar da Allah’ın sevgili kulları değil mi?
- Elbette. Demek istediğini anladım. Evet onlar da senin gibi şehit oldular. Merak etme ölüm acısını duymadılar. Hatta lezzet aldılar. Çünkü sen ve arkadaşların gibi onlar da Allah’a inançlarından dolayı bunlara maruz kaldı. Allah’ın maiyetini kazandılar.
- Nero’ya ne oldu sonra?
- Nero, otoritesini sağladıktan sonra Roma’nın üçte biri büyüklüğünde bir alanda ihtişamlı bir Saray inşası başlattı. Adına ‘Altın Saray’ dedi. Ama zamanla halk aleyhine döndü. Sarayı tamamen bitmeden kaçmak zorunda kaldı. Gittiği yerde intihar etti. Daha 30 yaşındaydı.
- Trajik bir son.
- İstersen tarihi baştan başa gezelim. Hiç bir zalim hükümdar kaderin tokatından kaçamaz. Zulümlerini sevinç ve mutlulukla taçlandıran tek bir kral bulamazsın.
- Peki sonra neler oldu, öldükten sonra?
- İstersen görebiliriz ama dayanabilir misin bilmem?
- O zaman sadece anlat.
- Nero öldüğünde Roma Senatosu onu “hafıza laneti” ile cezalandırdı. Adı ve hatıraları her yerden silindi. Heykellerinin başı kırıldı. Yazıtlardan adı silindi. Bulunabilen her sikkeden adı kazındı. Yeryüzü cezası bu oldu. Sonra onu yakıp küllerini mermer bir lahite koydular.
- Bu bile ürpertici.
- Ürpertici olana gelmedim. Zalim Allah’ın düşmanıdır. Ve Allah’ın gazabı çok şiddetlidir. Buradaki melekler bile o gazaba şahit olduğunda kendi istikballerinden emin olamazlar. Nero binlerce insanın katili olarak buraya geldi. Bunların azabı haşri beklemez. Mezar bir ceheneme döner. Her zulmettiği insanın cezası ayrı ayrı uygulanır. Yaptıklarının bedelini eksiksiz ödemeye başlar. Dünyada Rabbini bilemediği için mezarda da çektiği azaplar karşısında Rabbine muhatap olmaktan mahrum olur. Kıyamete kadar zulmettiği insanların, gençlerin, çocukların feryadı kulaklarında çınlar. Onların ıstrablarını misliyle yaşar. Bir an bile rahat edemez. Saray’ın da yaşadığı saltanat fayda etmez.
- Düşünmesi bile zor.
- Şöyle düşünsen belki az hayal edebilirsin. Mermerden bir kapağın altındasın. İçinde hareket edemediğin her yandan sana temas eden, seni sıkıştıran bir lahit. Kapkaranlık. Kaçamıyorsun, çıkamıyorsun, feryat edemiyorsun. Bağırıyorsun ama feryadın sese dönüşmüyor. Dünyada zulmettiğin ruhların lanetli bedduaları seni sıktıkça sıkıyor. İnsanların hayatına kabûs gibi çöktüklerinin bedeli olarak bir an bile nefes almaya takatleri olmaz. Allah’ın azabı çok şiddetli. Bağırlarını dağladıkları, ciğerlerini yaktıkları her insan için ateşten kırbaçlarla azap görürler. İnsanlar bunun bir anına şahit olsalardı alınları secdeden kalkmazdı.
- Hiç mi azapları eksilmez?
- Haşir meydanında, mahkeme-i kübra’da bir an nefes alırlar ama orada “Ah, keşke ben bir toprak olsaydım” derler ama acizliklerine rağmen ilahlığa kalktıkları için ve binlerce insanın hakkı üzerlerine kâbus gibi çöktüğü için Allah’ın rahmetine değil, adaletine muhatap olurlar.
- Allah arkadaşlarımızı böyle muameleden muhafaza buyursun. İkisinin farkı ne?
- Allah’ın adaleti ile başbaşa kalırsak cennete gitmek, cehennemden kurtulmak kolay iş değil. Ama Allah bizi severse rahmetiyle her şeyimizi bağışlar.
- Allah bizi ve arkadaşlarımıza rahmetiyle muamele buyursun.
- Amin
- İnsanız acele istiyoruz. Zalimlerin hemen cezasını bulmasını istiyoruz. Canımız sıkılınca dualarımız hemen gerçekleşsin istiyoruz.
- Ne kadar muhteşem bir ilkbahar hayal ettiyseniz bir o kadar şiddetli kışa maruz kalırsınız. İlkbahar kış duasıyla yaratılır. Zulümler art arda eklenir. Dua ve gözyaşları göklerde dev bulutlar halinde birikir. Biriktikçe birikir. Allah’tan dolayı yaşanmış en küçük mihnet, Allah’a yönelik, Allah’a müteveccih tek bir damla ter, tek bir gözyaşı damlası zayi olmaz. Ebediyet kazanır. Kader bazen tek bir gözyaşı damlasından vakti geldiğinde yüzlerce hidayet vesileliği halk eder. Tek bir damla ter ile dağları düzler. Ama yağmurun vakti Rabb’imizin tasarrufunda. Bulutları görürüz. Gün gün katlandığını fark ederiz. Gelecek sağanak yağmuru sezeriz hatta nemini iliklerimizde hissederiz ama vaktini bilemeyiz. O gayb Allah’ın tasarrufunda.
- Demek ki ben Gayretullah’ı yanlış anlamışım. Ben bir garibe bir masuma el uzandığında o el hemen kırılır zannetmiştim.
- Allah’ın muradı eğer bir iklim ise gayretullaha dokunan şeylere ferdi cevap gelmez. Ferdi cevaplar imtihan sırrını bozar. Zulüm iklimine cevap Allah’ın intikam mevsiminde toptan gelir.
- Peki Hıristiyanlara yapılan zulümler dua olarak nasıl karşılık buldu?
- Hıristiyanlık o zulümlerden sonra dünyaya yayıldı. Her bir havari bir kahraman olarak anıldı. Onların isimleriyle ibadethaneler açıldı. Yüzlerce kahramanın çektiği çile yüz binlerce samimi Hiristyanı, sonraki asırlarda onların vesileliği ile milyonları milyarları netice verdi. Ve bu havariler şehadetlerinden sonra buraya gelince Hıristyanlığa fevç fevç dehaletlere şahit olduklarında hayret içinde sevinç ve şükür gözyaşları dökmüşler. O çilelerinden dolayı Rabb’lerine şükür secdesi etmişler.
- Güzel bir ticaret imiş.
- En iyi ticaret Rabbimizle yapılandır. Onun yolunda sarfedilen zerreler kantarlarla mukabele bulur.
- Beni O havarilerle tanıştıracak mısın? Biz onları kutsiler olarak öğrendik.
- Evet onlar zaten sizi ve yaptıklarınızı bu alemden hep takip ettiler. Sizi çok sevdiler. Size dualar ettiler. Ama önce beş yüzyıl sonrasına gidip hep uğrayıp gezdiğim Mekke’ye uğrayalım.
Devamı var…
ÖNCEKİ YAZITürkiye’nin en borçlu belediyesinin asansör harcaması ‘yok artık’ dedirttiSONRAKİ YAZIErdoğan: ”Yeni anayasayı ülkemiz için istiyoruz, benim tekrar aday olma gibi bir derdim yok”
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***