UĞUR TEZCAN | YORUM
Tam bir yıl önce yazdığım bir yazıda “Mazlumdan Zalim Çıkar mı?” başlığı altında eskiden kendileri zulüm altında inlemiş bazı grup ve toplumların fırsatı ele geçirdiklerinde kendilerinin nasıl birer zalime dönüşebildiklerine dair kısa bir tarihi ve sosyolojik değerlendirme yapmıştım ve konuyu hem yaşanmış bazı örnekler üzerinden hem de insanın nefsine bakan yönüyle ele almıştım. Bu yazıdaki maksadın tam oturması adına öncelikle o yazının okunmasını tavsiye ederim.
Görünürde İsrail-Hamas çatışması olarak 7 Ekim 2023’te başlayan karşı İsrail saldırıları giderek şiddetlendi ve Donald Trump’ın yeniden ABD Başkanı olması sonrası ivmelenerek arttı. Bugün artık bunun açık bir soykırım olduğu noktasında birçok dünya devleti dahil çeşitli kurumlar ve gruplar hemfikirler. Hatta, birçok Ortodoks ve liberal Yahudi gruplar ve duruma bireysel tepkiler veren Yahudi sanatçı ve önde gelen bazı isimler de gelişmeleri aynı şekilde bir soykırım olarak nitelendiriyorlar ve “Kendimiz Holokost’a uğramış bir topluluk iken bugün daha kötüsünü başka insanlara, bebeklere nasıl layık görebiliyoruz.” tarzında açık eleştirilerde bulunuyorlar.
O nedenle bu yazıya, “Mazlumdan zalim çıktığında” başlığını uygun gördüm. Zira izlediğimiz Siyonist soykırım tarihte eşine az rastlanır bir sosyolojik ve psikolojik bir düzlemde ve düzeyde cereyan ediyor.
Netanyahu Hükümeti bir yandan yolsuzluk suçlamalarından ve muhtemel yargılanmalardan korunmak adına diğer yandan da mensubu olduğu Siyonist akımın belli dış güçlerle işbirliği içinde gerçekleştirmeye çalıştıkları birtakım ideolojik ve teolojik planları hayata geçirebilmek adına Hamas saldırısını bahane ederek büyük bir rüzgar yakalama peşinde. Adeta, 15 Temmuz çakma darbesini “Allah’ın bir lütfu!” diyerek bir rüzgâra çevirmeye çalışan Erdoğan ve suç örgütünün yapmaya çalıştıkları gibi.
Sadece son bir yılda arşivlediğim soykırım destekçiliği endeksli video ve ifadelerde söylenenleri alıntılasam birkaç yazı çıkar ortaya. Çok acımasız, bebek katliamlarını bile savunan ve teşvik eden söylemler var. Siyonist ideolojinin yıllara uzanan beyin yıkama faaliyetleri ve son birkaç yıldır uyguladığı algı operasyonları ile adeta çılgına dönmüş insanları hayretler içerisinde izliyoruz. Bunların çoğunu da din adamı, siyasetçi, medyacı gibi belli bir eğitimden geçmiş insanlar oluşuyor; cahil kalmış alt tabaka halk diyebileceğimiz Siyonist yerleşimcilerden daha azgın ve saldırganlar adeta.
Açık açık, onların çocukları da düşman, büyüyünce tehlike teşkil edecekler; o yüzden öldürülmeliler tarzı birçok söylem okudum ve dinledim. Nükleer bomba ile Gaza’nın temizlenmesini öneren devlet yetkilisinden tutun da “Hepsi açlıktan ölmeyi hak ediyor!” diyenine kadar geniş yelpazede yaşanan bir çılgınlık ve vicdansızlık hakim. Gazeteciler, doktorlar öldürülüyor; nişancılar sokakta oynayan çocukların beyinlerine ateş etmek suretiyle onları katlediyorlar. Öldürdükleri insanların evlerine girip, kadın kıyafetleri giyip histeri nöbeti geçirircesine çılgınca “eğlenceler” sergiliyorlar.
Diğer yanda da savaş uçakları rastgele, yerleşimlere, hastanelere ve sığınmacı çadırlarına bombalar yağdırıyorlar. Bunlar olurken inşaat araçları da boş durmuyorlar ve yerleşkeleri ya yakıyor veya yıkıyorlar. Doğal olarak da tüm bu gelişmeler dünya çapında bazı Yahudi çevreleri de Batılı bazı ülke insanlarını da tedirgin ediyor ve İsrail’e karşı tepkiler üretmeye, karşıt protestolar düzenlemeye yöneltiyor. Burada özellikle Müslüman ülkeler ve Müslüman liderler gibi bu konuda geçersiz örnekleri cümle arasına koymadım! Onlar İsrail ile ilişkileri geliştirmek, canlı tutmak ve ticareti artırmakla meşguller çünkü.
Peki bu neden oluyor? Tarih boyu zulüm görmüş, acıyı, zorunlu göçü bilen bir millet neden bu hale geliyor?
Bunun birtakım psikolojik ve sosyolojik boyutları var. Özetle:
Ağır toplumsal travmalar yaşayan gruplar o acılar etrafında güçlü bir kolektif kimlik ve şuur geliştirebiliyorlar. Bu kimlik, toplumun genlerinde korkular, vesveseler, tepki şekilleri oluşturabiliyor. Zaman içerisinde gelişen birtakım milliyetçi, faşist veya kafatasçı akımlar ve karizmatik liderler de bu derin yaralardan, korkulardan ve travmalardan beslenerek o kitleleri nefret ile körükleyip öfke yangınları ile yükleyebiliyorlar. Bu Yahudiler için Teodor Herzl ile başlayan Siyonizm akımı oldu.
Bunun haricinde bir grup güç kazandıkça ki bu Yahudilerde olmuş olan bir gelişme, başkalarına zarar verme eylemlerini, o grupları insanlık dışı görme, suçu veya olumsuz gelişmeleri onlara yükleme gibi içsel mekanizmalar geliştirerek ahlaki yönden gerekçelendirme yöntemlerinin kurbanları olabiliyorlar. Erdoğan’ın Hizmet insanlarına sülükler demesi ile röportajlarda bazı Yahudilerin Filistinliler için “onların bebekleri de terörist”, “hepsi böcek” vb. ithamlarda bulunmaları buna örnek.
Güçlü grup içi kimlik ve Talmud’dan esinlenerek geliştirdikleri “seçilmiş ırk”, “vadedilmiş topraklar” tarzı siyasallaştırılmış teolojik söylemler de bu ahlaki uzaklaşma-kopuş reflekslerini destekliyor. Buna, bu tarz grupların zaman içinde geliştirdikleri öz savunma ya da tarihsel adalet, (onlar lehine) tanrısal cezalandırma, tanrısal (kurtarıcı beklentili) destek ve tanrısal tasarım tarzı; hatta Tanrı’yı sonuca zorlama endeksli bakış açıları da eklenebilir. Ayrıca, Siyonizm’in içine işlemiş üstünlükçü, köleleştirmeci (onların kalanları bizim kölelerimiz olacaklar söylemi) ve cezalandırmacı yaklaşımlar da eklenince; cahil bırakılmış, tarihsel travmaları sürekli olarak korkularla canlı tutulmaya çalışılmış insanlar arasında bugün izlediğimiz tiyatral nefret, histeri nöbetleri, azgınlık ve çılgınlık ortaya çıkabiliyor.
Ben bu yazıyı yazarken sosyal medyaya düşen bir video haberde, açlıktan kıvrılan Filistinlilerin kampının yanında müzik eşliğinde barbekü yaparak dumanların yaydığı koku ile o insanlara duygusal işkence yapmaya çalışan bir grup Yahudi yerleşimcinin acınası görüntüleri vardı.
Maalesef bu tür örnekler her gün çeşitlenerek ve artarak devam ediyor ve karşılıklı nefreti daha da körüklüyor.
Şimdilik bu kadarla iktifa edelim.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***