İsrailli Yahudiler arasında yapılan son bir kamuoyu araştırması, hem Gazze’de hem de İsrail içindeki Filistinlilerin zorla sınır dışı edilmesine verilen desteğin ciddi biçimde arttığını ortaya koydu. Ankete katılanların önemli bir bölümü, İsrail ordusunun ele geçirdiği şehirlerde sivil halkın kitlesel şekilde öldürülmesini de destekledi.
Haaretz gazetesinde yer alan Shay Hazkani ve Tamir Sorek imzalı habere göre, anket, Mart 2025’te Pennsylvania State Üniversitesi adına Geocartography Knowledge Group tarafından yapıldı. “Nezaketsiz” kabul edilen, ana akım araştırmalarda nadiren sorulan sorular içeriyordu. Sonuçlara göre, katılımcıların yüzde 82’si Gazze sakinlerinin sınır dışı edilmesini, yüzde 56’sı ise İsrail vatandaşı Filistinlilerin ülkeden çıkarılmasını destekledi. Bu oranlar 2003’e göre oldukça yüksek: O dönemde bu iki fikre destek sırasıyla yüzde 45 ve yüzde 31’di.
Katılımcıların yüzde 47’si, İsrail ordusunun düşman bir şehri ele geçirdiğinde “Yeşu’nun Eriha’da yaptığı gibi” tüm halkı öldürmesi gerektiğini söyledi. Yüzde 65’i, kutsal kitapta yok edilmesi emredilen Amalek halkının modern bir versiyonunun hala var olduğuna inandığını belirtti. Bu inançta olanların yüzde 93’ü, “Amalek’in adını silme” emrinin bugün de geçerli olduğunu söyledi.
Maliye Bakanı Bezalel Smotrich de bu hafta yaptığı açıklamada, “Gazze tamamen yok edilecek. Siviller, Hamas’ın ve terörün olmadığı güneydeki insani bölgeye gönderilecek ve oradan üçüncü ülkelere kitlesel göç başlayacak,” dedi.
Radikal fikirlerin temelinde haham Yitzchak Ginsburgh var
Bu apokaliptik dilin temelini atan ve bugün İsrail’in Gazze’deki askeri politikalarına ilham verdiği düşünülen kişi ise Batı Şeria’daki Yitzhar yerleşiminde bulunan Od Yosef Chai Yeshiva’nın lideri olan haham Yitzchak Ginsburgh. 2005 yılında Knesset yakınlarında verdiği bir vaazda, İsrail devletini Tanrı’nın iradesine karşı bir “kabuk” olarak tanımlamıştı. Bu kabuklar – medya, yargı, hükümet ve ordu – Ginsburgh’a göre Yahudi halkının özüne ulaşılmasını engelliyor. Bunların kırılması, Tanrısal kıvılcımın açığa çıkmasına ve kurtuluşun başlamasına yol açacaktı.
Ginsburgh, 1994’te El Halil’de 29 Müslümanı öldüren Baruch Goldstein’i öven “Baruch Hagever” adlı bildirisiyle ün kazanmıştı. 1995’te Başbakan Rabin’in suikasta uğramasından sonra kısa süreliğine idari gözaltına alınan Ginsburgh, Yahudi olmayan kadın ve çocukların öldürülmesini meşru gören kitapları da destekledi.
Ginsburgh’un mistik ve milliyetçi öğretileri, özellikle Batı Şeria’daki yasa dışı karakollarda büyüyen “tepelik gençliği” arasında karşılık buldu. Bu radikal gruplar, bugün Batı Şeria köylerine sık sık saldırılar düzenliyor. Haham, barışçıl bir birlikte yaşam tahayyülünü bütünüyle reddediyor; ona göre bir Filistinlinin varlığı bile Tanrı’nın adına hakaret.
Ginsburgh’un kabuk metaforu, medya, yargı ve hükümetin bozguna uğratılmasını, ordunun ise dini temeller üzerine yeniden inşa edilmesini içeriyor. 7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e düzenlediği saldırılar bu dönüşüm için uygun bir zemin oluşturdu. Ginsburgh, Gazze halkını “Amalek” olarak tanımladı ve tüm nüfusun ayrım gözetmeksizin yok edilmesini savundu. Rehinelerin serbest bırakılması karşılığında herhangi bir anlaşmaya karşı çıktı; “tam zafer”in bedelinin bu olabileceğini söyledi.
Bu söylem, sadece ultra-Ortodoks veya dini Siyonist çevrelerde değil, laik kesimlerde de karşılık buluyor. Ankete göre, laik İsraillilerin yüzde 69’u Gazelilerin sürgün edilmesini, yüzde 31’i ise Yeşu’nun Eriha’yı yok etmesini İsrail ordusuna örnek alınması gereken bir eylem olarak görüyor.
Medya, eğitim sistemi, yargı… Ginsburgh’un etkisi her alanda
Bu radikalizmin medyada ve eğitim sisteminde yıllar içinde yerleştiği görülüyor. Medya, mesleki standartları büyük ölçüde terk etti; bazı gazeteciler açıkça intikam çağrıları yapıyor. Eğitim sisteminde ise milliyetçi ve etnosentrik söylemler arttı. Genç kuşakta kitlesel tehcir ve imha fikrine destek daha yaygın. 40 yaş altındaki Yahudi erkeklerin sadece yüzde 9’u, Filistinlilerin sürgünü ya da soykırımına yönelik hiçbir öneriyi desteklemediğini söyledi.
Yargı da bu süreçte değişti. Yüksek Mahkeme yargıçlarından David Mintz, Gazze’ye insani yardım sağlanmasını isteyen bir dilekçeyi reddetti. “Bu bir emir savaşıdır” diyerek iki milyon sivilin gıdaya ve ilaca erişiminin kesilmesini meşrulaştırdı. Eğitim sisteminde evrensel değerleri savunan Yahudi öğretmenler işten çıkarılma riskiyle karşı karşıya kaldı.
Hükümet cephesinde de Ginsburgh’un öngörüleri gerçekleşmiş görünüyor. Rabbinin ifadesiyle, “her hükümet – sağ ya da sol – yıkılmalı, yerine gelen de yıkılmalı, ta ki bir Tevrat devleti kurulana dek.” İsrail’in son beş seçiminde yaşanan istikrarsızlık, bu çağrının ruhunu yansıtıyor.
Ordu ise “dördüncü kabuk” olarak görülen en kolay kırılabilir yapı. Ginsburgh’a göre ordu, içindeki tanrısal özü en kolay serbest bırakacak araç. Artık sivillerin varlığı, bir operasyonu engelleyen bir unsur değil. Ordu, “temiz savaş” kavramını terk etmiş görünüyor.
Çözüm, Yahudi üstünlükçü anlayışı terk etmekte
Bazı gözlemciler, 7 Ekim sonrası yaşanan travmayı bu radikalleşmenin nedeni olarak gösteriyor. Ancak birçok analiste göre bu travma, zaten yıllardır hazırlanan bir kırılmayı yalnızca tetikledi. İsrail, yerli nüfusu dışlamak ve egemenliğini pekiştirmek isteyen bir göçmen-yerleşimci devleti olarak bu sürecin temellerini çok daha önce attı.
Haham Ginsburgh bu gidişatın mimarı değil. Ancak onun önderliğini yaptığı milliyetçi Haredi hareket, Filistinlilerin yok sayılmasını dini bir gerekçeyle meşrulaştırıyor. Hem dindar hem de seküler İsraillilere, mevcut üstünlük rejimini korumak için bir dil ve eylem planı sunuyor.
Bu sürecin kader olmadığını hatırlatmak gerek. Gerçek bir barış için Yahudi üstünlüğüne dayalı rejim terk edilmeli; halklar arasında eşit bir ortaklık fikri savunulmalı. Aksi takdirde, Ginsburgh’un “kabukların kırılması” teorisi, sadece bir metafor olmaktan çıkıp, bir halkın felaketine dönüşebilir.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***