NECİP F. BAHADIR | YORUM
Yeni Şafak ciddiye aldığım bir gazete değil. Yazarları da öyle… Fakat her ne kadar uzakta da olsam, online olarak göz atmadan da yapamam. Satır aralarında ilginç ‘itiraflar, tespitler’ bulmak mümkün. Ekonomi eleştirisini manşetten herkes gördü. O başlıkları ‘benim’ diyen muhalif gazete zor atar. Büyük puntalarla vurdu Hazine ve Maliye Başkanı Mehmet Şimşek’i… Tabii Erdoğan’ı da… Şimşek’i ekonominin direksiyonuna oturtan Erdoğan’dan başkası değil.
Neydi bu haber? Bir Berat Albayrak kalkışması mı? Saray veya aile içi kavganın tezahürü müydü? Yoksa gazetenin sahibi Albayrak ailesinin ekonomik kaygıları mı?
Galiba Berat Albayrak saklandığı yerden tekrar başını gösterdi. Bugünlerde yine ‘kabine revizyonu’ gündemde… Berat Albayrak’ın ismi ‘bakan totonun’ vazgeçilmezlerinden… Cumhurbaşkanı’nın yardımcılığına da ‘yakıştıran’ az değil. Hepsi mümkün…
Aslında Berat Albayrak, Erdoğan’ın kendisinden sonra yerini hazırladığı bir isimdi. Fakat elinde patladı. Ne bakanlığı adam gibi yönetebildi, ne de ‘kayınpederiyle’ sağlıklı ilişki kurabildi. Erdoğan, damadı ve bakanı Berat Albayrak’ın istifasını sosyal medyadan öğrendi. İstifası 24 saatte ancak doğrulanabildi. ‘Barıştırma’ girişimlerini Erdoğan elinin tersiyle itti; “Bana bunu yapanla nasıl bir daha nasıl çalışabilirim!” dediği kulislere kadar yansıdı.
Erdoğan sonrasına hazırlık!
Berat Albayrak’ın kalkışması bana Erdoğan sonrasının hesaplarına dönük gibi geliyor. AKP’de Erdoğan sonrasının tartışması çoktan başladı. Aile çevresinde ‘veliaht’ sürtüşmesi olduğu herkesin malumu… Berat Albayrak ‘pusuda bekleyen’ isimlerden biriydi. Yeni Şafak’la kendisini ortaya attı. “Ben de varım!” dedi. Siyasette ‘varım’ demekle ‘var olunmuyor’. Başka şeyler lazım.
Yeni Şafak’ın manşeti ‘masum bir ekonomi eleştirisi’ olamaz mı? Yazdıklarının hangisi yanlış. ‘Faiz arttı’ en iri puntolu manşet… Yanlış mı? Politika faizinin en yüksek olduğu ülkelerden biri değil mi Türkiye? Erdoğan ‘nas, nas’ dedi, ülkeyi faiz sarmalının içine sokmadı mı? Faizden herkes şikayetçi, üretici de, tüketici de… Hatta siyasetçi de… Yeni Şafak şikayetçi olamaz mı? Ahmet Albayrak’ın Karadeniz damarı atmış olamaz mı?
Manşete yansıyan şu cümlelere bakın… Kurşun gibi… Ne kadar öfke yüklü; “Döviz yükseldi, enflasyon azdı!”… “Üretim düştü, sanayi duruyor”… “Ekonomide rasyonel çöküş”… “Şirket iflasları katlandı.”
Fena dolmuş Yeni Şafak… TÜSİAD yöneticileri bile bu kadarını söyleyememiş ve başına ne işler gelmişti. Gazetenin yazdıkları kesinlikle doğru. Ekonominin hali pürmelalini çok iyi özetliyor. AKP’nin ülkeyi getirdiği yer burası işte… Tanığı da içeriden bir gazete; Yeni Şafak…
Erdoğan her fırsatta, “Enflasyon düşüşe geçti, uçuyoruz!” türü açıklamalar yapsa da hikaye… Mehmet Şimşek, Erdoğan’dan farksız değil, o da hayal aleminde… Karanlığa gömdükleri bir ülke ama onlar pembe dünyalarında yaşıyorlar. Acaba Yeni Şafak ‘hayal dünyasından’ uyandırmış olabilir mi? Zor. Uyanmak istemeyeni uyandırmak kadar müşkül bir hal yok. Erdoğan’ın manşet karşısında küplere bindiği kesin…
Yeni Şafak’a bir fatura kestiği de…
Yeni Şafak yazarından ‘darbe’ yazıları!
Yeni Şafak’tan not ettiğim cümleler bu manşetle sınırlı değil. O mahallenin ‘üstad’ dile bellediği bir yazarları var; Yusuf Kaplan… Kendisini ağırdan satar. “Türkiye’de darbe olabilir mi?” başlığıyla peş peşe iki yazı kaleme aldı. Darbe iddiasını hiçbir bilgi, veri ve belgeye dayandırmadı. Onun ‘hüsnükuruntusu mu’ yoksa mahallenin ‘endişesi mi’ anlayamadım. Çok da yankılandığını görmedim. Fakat o yazısındaki bir ‘itiraf ve özeleştiri’ içeren şu satırları okuyunca şok oldum.
Başlığa koyduğum cümle de o yazıdan… Okuyalım mı; “Belki de asıl darbeyi çoktan yedik biz: Ülkenin en iyi üniversitelerinde ülkenin kültürünü, değerlerini, medeniyet ruhunu inkâr eden, böylelikle ülkenin altını oyan mankurtlaşmış kuşaklar yetiştirerek en büyük darbeyi yaptık biz kendi kendimize…”. ‘Biz’ dediği “Siyasal İslamcılar ve muhafazakar mahalle…”.
AKP 20 küsur yıldır tek başına iktidar ve işte sonuç… Eğitim politikasının neticesi.
Yani çöken sadece ‘ekonomi’ değil, ‘eğitim ve üniversiteler’ de yerle bir… Her alan aslında. AKP ve Erdoğan tüm iddialarının altında kaldı. Yüz akıyla çıktığı bir icraatı yok. Anadolu’yu bile kuruttu. Çorak bir coğrafyaya dönüştürdü. Bereket, huzur bırakmadı. Kaplan’ın yazdığı ‘cesaret’ isteyen bir özeleştiri… Doğru, saçma sapan politikalar ve akla ziyan ittifaklarla asıl darbeyi çoktan yediniz; de Kaplan gibi fark edeniniz az…
Hem fiili hem zihne darbe!
Yusuf Kaplan yazısını bitirirken de vurucu ifadelere yer veriyor; “Yazıyı silkeleyici dört tespitle bitireyim: Sultan Abdülhamid’in açtığı okullardan yetişen birinci kuşak Abdülhamid’i tahttan indirdi. Sultan Abdülhamid’in açtığı okullardan yetişen ikinci kuşak Osmanlı’yı tarihten sildi. 28 Şubat’tan sonra yetişen birinci kuşak Türkiye’yi terk ediyor… 28 Şubat’tan sonra yetişen ikinci kuşaksa, İslâm’ı terk ediyor… Alarm zilleri çalıyor! Gençlerini kaybedenlerin geleceklerini kaybetmeleri mukadderdir. Hem fiîlî darbe hem de zihnî darbe için gerekli önlemleri âcilen almalı, bunun için de günü kurtaracak çer-çöp işlerle uğraşmak yerine geleceği kuracak uzun soluklu büyük işlere imza atmanın yollarını araştırmalıyız…”
Bunları AKP muhalifi biri söylese ‘siyasi saiklere’ bağlanabilir ama içeriden bir isim yazıyor. AKP’nin 28 Şubat’ın ürünü olduğunun da dolaylı kabulü bu. AKP politikalarının bir sonucu olarak ‘ülkeyi, ve İslam’ı terkedenleri’ görmek için ‘alarm zillerini’ duymaya veya bunun için çaba sarf etmeye gerek yok. Lakin ‘AKP gözü var, görmez’ moduna çoktan geçti.
Yeni Şafak’tan bir yazarın bu gerçeği görmüş olması ve yazısına konu etmesini önemsemek gerekir mi? ‘Özeleştiri ve itiraf’ her zaman kıymetli…
Yeni Şafak haklı… Ekonomi çöktü… Ve asıl darbeyi çoktan yediniz…
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***