İDRİS GÜRSOY | YORUM
27 Mayıs darbesi, 65 yıldır hep darbecilerin kaleminden, onların perspektifinden anlatıldı. Zamanla bu anlatı resmî tarihe dönüştü. Tahkikat Komisyonları’nın kurulması darbenin gerekçesi gibi sunuldu. Darbenin arkasındaki planlı hazırlıklar, halktan ve kamuoyundan bilinçli olarak gizlendi.
Evet, Demokrat Parti (DP) iktidarının birçok politikası eleştirilebilir. 1954 ve 1957 seçimlerini kazandıktan sonra yaşadıkları güç zehirlenmesi, basına yönelik kısıtlamalar ve muhalefete baskılar kabul edilemezdi. Ancak bu hatalar, bir darbeyi haklı çıkarmaz. Hele hele onu bir “devrim” gibi yüceltmek, demokrasiye açık bir ihanettir.
Ayrıca şu gerçekleri de görmek zorundayız…
Cuntanın Temelleri: Planlı Bir Kuşatma
DP iktidara gelir gelmez, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içinde çekirdek yapılar oluşmaya başladı. 1957 itibarıyla bu gruplar birleşti ve darbe hazırlıkları hız kazandı. Stratejik kurumlara yapılan atamalar, bu planın parçalarıydı: Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’ne Osman Köksal, Millî Savunma Bakanlığı’na Adnan Çelikoğlu getirildi. Çelikoğlu, yıllar sonra “Darbe sabahına kadar kimse cuntacı olduğumu bilmiyordu.” diyerek bu hazırlığı itiraf etti.
Ordu ve üniversiteler organize şekilde provoke edildi. Meşhur “555K” sloganı, Milliyet’in Ankara bürosunda Altan Öymen’in de bulunduğu bir ekip tarafından üretildi. Kayseri olaylarının ardından istifa eden iki subayın mektupları CHP Genel Merkezi’nde kaleme alındı ve basına servis edildi (CHP’li Ferda Güney’in anıları).
CHP’li siyasetçi, gazeteci ve avukat Orhan Birgit, öğrenci eylemlerini organize etti, 9 Subay Olayı’nda cuntacı subayların avukatlığını üstlendi. Aldığı bilgileri İsmet İnönü’ye aktardı. Cemal Yıldırım ise “kulak gazetesi” adını verdikleri haber ağıyla yalan bilgileri ülke çapında yaydı.
Sessiz Kalanlar, Susturulanlar
1957’de Binbaşı Samet Kuşçu’nun cuntayı ihbarı, seyrin değişmesini sağlayabilirdi. Ancak tam tersine Kuşçu cezalandırıldı. Mahkeme başkanlığına cuntacılarla bağı olan Cemal Tural getirildi. Sonuçta Kuşçu tutuklandı ve ordudan atıldı. İronik biçimde, bu ihraç kararının altında Cumhurbaşkanı Bayar ile Başbakan Menderes’in imzaları vardı.
Muhalefet lideri İsmet İnönü ise darbe hazırlıklarını biliyordu ama hükümeti uyarmadı. Aksine, sert söylemleriyle darbe zeminini besledi. Başbakan Menderes’in çevresi kuşatma altındaydı. Öyle ki, Millî Savunma Bakanı Şemi Ergün’e yapılan “başımıza geç” teklifinden bile haberi olmadı.
Tahkikat Komisyonları: Darbeye Son Fren
Darbeye günler kala kurulan Tahkikat Komisyonları, ülkedeki kaosun sebeplerini ortaya koymak için çalıştı. Mehmet Dülger ve Ahmet Hamdi Sancar başkanlığındaki komisyon, incelemelerini tamamladı. Basınla ilgili raporu Bahadır Dülger hazırladı. Ancak bu raporlar ciddiye alınmadı. Yassıada’da, Menderes bu belgelerin okunmasını defalarca talep etti, fakat mahkeme başkanı Salim Başol ve savcı Altay Egesel buna izin vermedi.
En Büyük Tahribat: TSK’da Tasfiye
27 Mayıs, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde derin bir travmaya sebep oldu. Demokrat subaylar tamamen tasfiye edildi, cuntacıların önü açıldı. Eğer bu yapılar zamanında ortaya çıkarılıp cezalandırılsaydı, belki de sonraki darbeler hiç yaşanmayacaktı.
Ne yazık ki 27 Mayıs, bugün hâlâ tek yanlı bilgilerle meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Bu çarpıtılmış anlatı, darbeyi ve yöntemlerini bir “çözüm” olarak gören karanlık zihniyetleri ayakta tutmaya devam ediyor.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***