Erdoğan öncelikle Musk’ı kontrol etmek için yanaşmalıydı. Zira Türk medyasından biliyordu, herkesin bir fiyatı vardı. Kaldı ki bir taşla iki kuş vurmak da Erdoğan yaşam felsefesiydi. Bir de Musk’a istediği yatırımı yaptırsa, alacağı “sakal” da kısa günün kârı sayılacaktı.
M. NEDİM HAZAR | YORUM
Epeydir kafamda tasarladığım bir yazıydı bu. Konu can sıkıntısı içerdiği için sürekli erteleyip durdum sanırım. Ama artık birilerinin yazması gerekiyor bu olayı. Evet konu Elon Musk ve zengin faşistlerin dünyayı nasıl daha kötü bir yere dönüştürebilme ihtimali.
İnsanlık tarihinin en karanlık sayfaları, zenginliğin siyasi söylemleri nasıl zehirleyebildiğinin acı örnekleriyle dolup taşar. 30’ların Avrupa’sında endüstri baronları Nazi rejiminin yükselişine sessiz kalmış, hatta çoğu zaman onu desteklemişlerdi. Bugün, teknoloji çağının milyarderi Elon Musk, tarihin karanlık bir senaryosunu yeniden canlandırıyor. Ve eminim o döneme yetişseydi en azılı Hitler destekçilerinden biri olacaktı. Hiç de öyle günahına girdiğimi filan düşünmeyin ve yazıyı okumaya devam edin lütfen.
Bir kere şunu teslim edelim zekası ve parası çok yüksek olan Elon Musk, küresel demokrasiyi kemiren, aşırı sağcı hareketlere güç veren en önemli figür.
Musk’ın siyasi müdahaleleri, dijital çağın küresel bir manipülasyon aracına dönüşmüş sosyal medya platformları üzerinden gerçekleşiyor. Almanya’dan İngiltere’ye, İtalya’dan Brezilya’ya kadar farklı ülkelerde aşırı sağcı hareketlere açık destek vererek, demokratik kurumların temellerini systematik bir şekilde sarsmakta. Zenginliği ve teknolojik gücü, siyasi kutuplaşmayı derinleştirmek ve toplumsal gerilimi artırmak için kullanmakta.
Tarih ise zenginliğin demokrasiyi nasıl satın alabileceğinin ve yok edebileceğinin acı tanığı oluyor maalesef. Elon Musk, bu tarihi desenin 21. yüzyıldaki en çarpıcı örneği. Demokrasinin dijital çağdaki yeni bir tehdit altında olduğunun canlı bir ispatı adeta. Onun eylemleri, sadece bir milyarderin siyasi müdahaleleri değil, aynı zamanda küresel demokrasinin geleceği için alarm zillerinin çalması anlamına geliyor.
Hadi şimdi bu müdahalelere yakından bakalım…
Evet biraz önce de vurguladığımız gibi tarih, zenginliğin siyasi söylemleri nasıl manipüle edebileceğinin acı örnekleriyle dolu. 2024 yılının sonlarında, teknoloji milyarderi Elon Musk’ın Almanya için Alternatif (AfD) partisine verdiği açık destek, bu tarihi desenin çağdaş bir yansıması olarak karşımıza çıkmakta.
Almanya’nın önde gelen gazetelerinden Die Welt‘in bir pazar sayısında yayınlanan köşe yazısında Musk, AfD’yi ülke için “son umut kıvılcımı” olarak nitelendirmiş ve partinin aşırı sağcı olarak etiketlenmesine şiddetle karşı çıkmıştı. Musk’ın argümanı, partinin liderlerinden Alice Weidel’in eşcinsel bir partnere sahip olması nedeniyle Nazi ideolojisiyle özdeşleştirilemeyeceği yönündeydi, ki bu argüman tarihsel ve ideolojik açıdan son derece yüzeysel ve yanıltıcı olduğu bilinmekte.
Hatırlayanlar olacaktır; 2021 yılında Almanya’nın iç istihbarat teşkilatı, AfD’yi ulusal düzeyde şüpheli bir aşırılıkçı örgüt olarak resmen sınıflandırmıştı. Ancak Musk, partinin “aşırılıktan ziyade siyasi bir gerçekçiliği temsil ettiğini” iddia ederek, tehlikeli bir siyasi söylem inşa etmekteydi. Bu yaklaşım, tarihte faşist hareketlerin nasıl meşrulaştırıldığını hatırlatan bir retorik örneğiydi.
Musk’ın desteği, Almanya’da yaklaşan federal seçimlerden sadece birkaç hafta önce gelmiş ve derhal siyasi bir krize dönüştü. Die Welt’in görüş bölümü editörü Eva Marie Kogel, yazının yayınlanmasının ardından istifasını açıklamış, gazete çalışanları ve gazeteciler yazının zamanlamasını sert bir şekilde eleştirmişlerdi.
Almanya’daki siyasi liderler, 23 Şubat 2025’te yapılacak seçimler öncesinde AfD ile herhangi bir iş birliğini kesin bir dille reddettiler. Musk’ın desteği, partinin zaten tartışmalı olan konumunu daha da görünür kılmış ve potansiyel olarak seçim sürecini etkileyebilecek bir dinamik oluşturmuştu.
Musk’ın AfD’yi destekleme gerekçesi olarak sunduğu “enerji, ekonomik iyileşme ve göç” konuları, tarihsel olarak aşırı sağcı hareketlerin toplumsal endişeleri manipüle etmek için kullandığı klasik argümanlardı. Bu söylem, 1930’ların Almanya’sında Nazi rejiminin yükselişinde kullanılan benzer retoriği fena halde hatırlatıyor.
Teknoloji milyarderi, partinin liderinin cinsel yönelimini bir tür “tolerans” göstergesi olarak sunarak, AfD’nin özündeki potansiyel tehlikeli ideolojiyi gizlemeye çalışmakta. Bu yaklaşım, faşist hareketlerin kendilerini meşrulaştırmak için kullandığı inceltilmiş bir propaganda.
Musk’ın müdahalesi, sadece Almanya’daki siyasi süreçlere bir müdahale değil, aynı zamanda küresel ölçekte demokrasinin zayıflatılmasına yönelik sistemli bir çabanın parçası. Zenginliğin siyasi söylemleri manipüle etme gücünün çarpıcı bir örneği olarak, bu destek Avrupa demokrasisi için ciddi bir tehdidi işaret etmekte.
Öte yandan İngiltere’de Tommy Robinson gibi karanlık bir figürün “özgürlüğünü” savunmak, ancak Elon Musk gibi bir milyarder zihniyetinde “ifade özgürlüğü” sayılabilirdi. Twitter (ya da Musk’un dönüştürdüğü ismiyle) X platformunun en üstüne “Tommy Robinson’a Özgürlük” yazan bir adamın, demokrasinin ne olduğunu anladığını söylemek, komik kaçacaktır.
Robinson, İngiltere’nin ırkçılıkla mücadele tarihinde düpedüz bir kara leke. “English Defence League” gibi nefret üreten bir örgütün kurucusu, faşist BNP’nin eski bir üyesi. Musk’ın onu “özgürlük sembolü” olarak yüceltmesi, tarihsel olarak ezilen grupları hedef alan bir söylemin yeniden üretilmesinden başka bir şey değil.
Ve evet, İngiliz milletvekilleri boşuna endişelenmiyorlar. Platform, hızla “partizan olmayan ilgisiz tipler için bile bir lağım çukuru” haline geldi bile! Musk’ın Robinson’a verdiği destek, sadece bir sosyal medya paylaşımı değil, toplumsal gerilimi körükleyen kasıtlı bir stratejinin parçası sayılmalı.
Suriyeli bir mülteciyle ilgili yalan beyanlarda bulunan, mahkeme kararlarını ihlal eden biri için “özgürlük” çığlığı atmak, hukuk devletinin temellerine açılmış bir başka saldırı. Musk, Robinson’un geçmişindeki ırkçı ve İslamofobik izleri görmezden gelerek, nefret söylemini meşrulaştırmaya çalışması ise mide bulandırıcı olmanın çok ötesinde, gelecek adına büyük riskler içeriyor.
Starmer hükümetini hedef alan paylaşımlar, tecavüz çeteleri üzerinden yapılan manipülatif söylemler, Musk’ın İngiltere’deki siyasi müdahalesi tam bir provokasyon stratejisi. Bir milyarderin ülkenin iç siyasetine bu denli müdahil olması, demokrasinin en temel ilkelerinden olan halkın kendi kaderini tayin etme hakkına bir başkaldırı değil de nedir?
X platformu artık sadece bir sosyal medya aracı değil, aşırı sağcı seslerin küresel megafonuna dönüşmüş durumda. Musk, teknolojik gücünü ve sermayesini kullanarak İngiltere’de toplumsal kutuplaşmayı derinleştiriyor, demokratik değerleri aşındırıyor. Tommy Robinson gibi figürlerin “özgürlüğünü” savunmak, aslında nefret söyleminin ve toplumsal gerilimin normalleştirilmesinden başka bir şey değil.
Belki klişe olacak ama modern demokrasilerin en hassas mekanizması yargı bağımsızlığıdır. Elon Musk, İtalya’da bu hassas dengeyi kasıtlı ve açık bir şekilde hedef alan bir müdahaleye imza attı, ülkenin demokratik kurumlarının temellerini sarsmaya çalıştı. Bir sosyal medya paylaşımıyla bir ülkenin yargı sistemine doğrudan müdahale etme cüretini gösterdi.
Hatırlarsınız; Kasım ayında Roma’daki bir yargıç grubu, Arnavutluk ile yapılan göç anlaşması kapsamında gözaltına alınan yedi kişinin İtalya’ya geri gönderilmesi gerektiğine karar vermişti. Bu karar, sağcı Başbakan Giorgia Meloni’nin düzensiz göçü engelleme politikasına açık bir meydan okuma niteliğindeydi. Musk’ın tepkisi, bir milyarderin demokrasinin en temel ilkelerinden olan yargı bağımsızlığını nasıl hafife alabileceğinin çarpıcı bir örneği oldu.
X platformunda “bu yargıçların gitmesi gerektiğini” öne süren Musk, doğrudan yargı organına baskı yapma girişiminde bulundu. Ve resmen yargı mensuplarının sürgün edilmesi gerektiğini önerdi. “İtalya halkı bir demokraside mi yaşıyor yoksa kararları seçilmemiş bir otokrasi mi veriyor?” şeklindeki retorik sorusu, açık bir şekilde yargı sistemini itibarsızlaştırmaya yönelik bir stratejinin parçasıydı.
İtalya Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella’nın cevabı sert ve net oldu. “İtalya büyük bir demokratik ülkedir ve kendi başının çaresine nasıl bakacağını bilir” diyerek Musk’a net bir gözdağı verdi. Musk’ın İtalya temsilcisi Andrea Stroppa ise diplomatik bir dille, Musk’ın Cumhurbaşkanı’na saygı duyduğunu ancak “görüşlerini özgürce ifade etmeye devam edeceğini” açıkladı.
Bu müdahale, zenginliğin siyasi süreçleri manipüle etme potansiyelinin çağdaş bir örneğiydi. Musk, teknoloji devinin gücünü kullanarak demokratik bir ülkenin yargı sistemine doğrudan müdahale etmeye çalışmış, küresel ölçekte demokrasinin temellerini sarsmaya yönelik sistemli bir çabanın parçasını oluşturmuştu. Sosyal medya platformları aracılığıyla siyasi söylemleri manipüle etme gücü, demokrasinin en büyük tehditlerinden biri haline geldi.
Tarihsel perspektiften bakıldığında, Musk’ın İtalya’daki bu müdahalesi, 1930’ların Avrupası’nda zengin endüstri baronlarının faşist rejimlere sessiz kalması veya onları desteklemesini hatırlatıyor. Demokrasinin kurumsal mekanizmalarını zayıflatmaya yönelik bu tür girişimler, geçmişte nasıl yıkıcı sonuçlara yol açtıysa, bugün de aynı tehlikeyi barındırmaktadır. Musk’ın eylemleri, dijital çağın küresel ölçekte demokrasiyi aşındırma potansiyeline sahip yeni bir tehdit modelini temsil etmekte.
Biraz önce Hitler için söylediğimi rahatlıkla Mussolini için de söyleyebilirim. Musk o dönem İtalya’da yaşasa ve bu kadar zengin olsa belki 2. Dünya Savaşı’nın neticesi ve elbette dünya tarihi değişmiş olabilirdi!
Gelelim Brezilya’ya…
Brezilya, Elon Musk’ın demokrasiyi nasıl doğrudan sabote edebileceğinin en çarpıcı örneklerinden birini sundu. Wall Street Journal’ın raporlarına göre, her şey Nisan ayında Musk’ın nefret söylemi, yanlış bilgilendirme ve demokrasiye tehdit olarak işaretlenen 100’den fazla hesabın kaldırılması için mahkeme kararına karşı çıkmasıyla başladı. Bu, sosyal medya platformlarının siyasi manipülasyondaki rolünün en net delillerinden biriydi.
Brezilya Yüksek Mahkeme yargıcı Alexandre de Moraes, Musk’a şirkete yasal bir temsilci atamasını emretti. Hatırlarsınız bu taktik Türkiye’de de aynen uygulanmıştı. Bunun yapılmaması, X’in 30 Ağustos’ta Brezilya’dan men edilmesine yol açtı. Bu yasak, eski Devlet Başkanı Bolsonaro’nun binlerce destekçisinin sokağa dökülmesine neden oldu. Protestocular, yasağı kendilerine uygulanan “siyasi zulüm”ün bir ispatı olarak gösterirken, aslında Musk’ın demokrasiyi nasıl manipüle edebileceğinin canlı bir örneğini sergiliyorlardı.
Musk’ın müdahalesi, sadece teknolojik bir platformun yönetiminden ibaret değildi. O, aynı zamanda Bolsonaro gibi otoriter eğilimli siyasetçilerin söylemlerinin yayılması için dijital bir alan açıyordu. X platformu, yanlış bilgilendirme ve kutuplaştırıcı söylemlerin merkezi haline getirilmiş, demokrasinin temel mekanizmaları doğrudan hedef alınmıştı.
Son tahlilde, X’in Brezilya’ya 5 milyon dolar ceza ödemesinin ardından platform yeniden erişime açıldı. Ancak bu süreç, Musk’ın küresel ölçekte demokrasiyi nasıl tehdit ettiğinin, sosyal medya platformları aracılığıyla siyasi söylemleri nasıl manipüle ettiğinin çarpıcı bir örneğini oluşturdu. Brezilya vakası, zenginliğin ve teknolojik gücün demokrasiyi nasıl aşındırabileceğinin en net göstergelerinden biriydi.
Tayyip Elon’u seviyor!
Şarkı öyle diyor ya, “Çocuklar bile biliyor, Ali Ayşe’yi seviyor!”
O misal, Musk’un diktatörleri sevdiği bir gerçek. Ve elbette Erdoğan da Musk’a karşı boş değil!
Elon Musk ile Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasındaki ilişki, küresel siyasetin en ilginç işbirlikçiliklerinden biri olarak öne çıkıyor. BBC’nin raporuna göre, Erdoğan, Musk’a açık bir şekilde Türkiye’ye yatırım yapması çağrısında bulundu ve ülkenin uzay programı kapsamında SpaceX ile stratejik bir işbirliği potansiyeli olduğunu vurguladı.
Erdoğan’ın Musk’a yönelik yaklaşımı net aslında bunu anlamak için Temmuz 2020’ye gitmek geriyor. AKP Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda video konferans yöntemiyle katılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kızı Esra Albayrak’a Twitter üzerinden gelen yorumlara tepki göstermiş ve “Bu millete, bu ülkeye bu tür mecralar yakışmıyor. Onun için de bir an önce biz bunları parlamentomuza getirip bu tür sosyal medya mecralarının tamamen kaldırılmasını istiyoruz” demişti.
Strateji belliydi: kontrol edemiyorsan kapat!
Erdoğan öncelikle Musk’ı kontrol etmek için yanaşmalıydı. Zira Türk medyasından biliyordu, herkesin bir fiyatı vardı.
Kaldı ki bir taşla iki kuş vurmak da Erdoğan yaşam felsefesiydi. Bir de Musk’a istediği yatırımı yaptırsa, alacağı “sakal” da kısa günün kârı sayılacaktı. Trump için iki milyar doları “şıp” diye bir çırpıda döken adam, Türkiye gibi önemli bir ülke için 7 milyar dolarlık yatırım yapsa bunun 1 milyarını “yukarı” tokalasa dokunmazdı değil mi?
Ne demişti oğluna, “Kucağımıza gelecekler!”
Erdoğan, Türkiye’nin 7. Tesla fabrikasını Türkiye’de kurması için doğrudan çağrıda bulundu. Bu teklif, sadece ekonomik bir davet değil, aynı zamanda Türkiye’nin teknolojik dönüşüm hedeflerinin de bir yansımasıydı. Musk’ın küresel nüfuzu ve Erdoğan’ın jeopolitik vizyonu, potansiyel bir stratejik ortaklığın zemini olarak görülmeli.
Musk’ın dünya liderleriyle görüşmelerinin çoğu ticari görünse de, gerçekte küresel siyasi etki alanını genişletme stratejisi taşıyor. Erdoğan ile görüşmesi de bu bağlamda değerlendirilmeli. Türkiye’nin uzay programı ve SpaceX ile olası iş birliği, salt teknolojik bir ortaklıktan öte jeopolitik bir anlam taşıyor.
Musk, görüşmeler sırasında Erdoğan’ın oğlunu da yanına alarak, ilişkinin samimiyetine ve stratejik önemine vurgu yaptı. Her iki lider de birbirlerinin küresel nüfuzundan ve potansiyel siyasi/ekonomik kazanımlarından faydalanmak istiyordu.
Demokrasinin Dijital Çöküşü
Toparlıyorum; Elon Musk, zenginliğin ve teknolojinin karanlık bir sentezini temsil ediyor. Küresel ölçekte demokrasiyi kemiren bir virüs gibi, her ülkede aşırı sağcı hareketleri destekleyerek sistemli bir yıkım stratejisi izliyor. Almanya’da AfD, İngiltere’de Tommy Robinson, İtalya’da yargı sistemine müdahale, Brezilya’da Bolsonaro destekçileri ve Erdoğan… Her yerde aynı oyun: Demokratik kurumları zayıflatmak.
Musk’ın eylemleri, tarihsel bir tekrarın dijital versiyonu adeta. Tıpkı 1930’ların endüstri baronlarının Nazi rejimini desteklemesi gibi, o da küresel demokrasinin temellerini sistematik olarak oyuyor. Sosyal medya platformları onun elinde birer propaganda makinasına dönüşmüş durumda; nefret söylemini normalize eden, aşırı sağcı sesleri yükselten dijital megafonlar.
Musk, sadece bir milyarder değil, aynı zamanda demokrasinin 21. yüzyıldaki en tehlikeli düşmanı. Teknolojik gücü ve sermayesi, küresel siyasi manipülasyonun en sofistike aracına dönüşmüş durumda. Onun eylemleri, zenginliğin demokrasiyi nasıl satın alabileceğinin ve yok edebileceğinin çağdaş bir örneğidir ve bu, insanlık için gerçek bir varoluşsal tehdit.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***