Halil Taşdemir, İbrahim Aşkan, Ferhat Turan, Kadri Sancar. (soldan sağa)
SEVİNÇ ÖZARSLAN | HABER-YORUM
Günlerdir uykularımı kaçıran bir dosya okuyorum. Türkiye’de unutulup giden, hukuksuzluk kurbanı gençler var. Yıllardır hapisteler. Dosyalarına, savunmalarına bakıyorum, nasıl böyle bir şey olur aklım almıyor.
Daha lise öğrencileriyken, 16-17 yaşlarındaki dört arkadaş; Halil Taşdemir (26), İbrahim Aşkan (26), Ferhat Turan (27) ve Kadri Sancar (27), “devletin birliğini ve bütünlüğünü bozma” suçlamasıyla tutuklanalı neredeyse 10 yıl olmuş. 26 Aralık 2015’ten beri cezaevindeler.
Midyat Ağır Ceza Mahkemesin’de yargılanan ve cezaları 2021 yılında Yargıtay tarafından onaylanan gençlerin gerekçeli kararına “Suça Sürüklenen Çocuklar” diye yazmışlar. Madem bu çocuklar suça sürüklendiler, 27 yıl ceza nasıl verilir?
Lise öğrencilerine atfedilen bu suçlamaları, bu cezaları aklınız alıyor mu? Lise öğrencilerinin devleti yıkacağını düşünmek hayatın olağan akışına uygun mu?
Eğer hukuk işlerse, denetimli serbestlik gibi hakları verilirse 2031 yılında tahliye olacak bu gençler.
Yazık değil mi, günah değil mi?
Üstelik Kadri’nin ciddi sağlık sorunları var; Hepatit B hastası, hapse girdikten sonra bir gözünde görme kaybı oluştu, diş problemi var ve diş sorunu hapisteki biri için iki-üç derece katlanılmaz hale gelebiliyor. Hastaneye doğru dürüst götürülmüyor. Götürülüğünde ise tuvalette bile kelepçeli ve başında silahlı jandarma duruyor. Üstelik tuvaletin kapısı açık bir şekilde. Bunlar sadece yaşadıklarının bir kısmı…
Mardin Dargeçitli olan dört arkadaş, Aralık 2015’te hendek olaylarının yaşandığı dönemde mahallerindeki olaylara karışmakla suçlanıyorlar. Merak edenler için hepsinin savunmalarına aşağıda yer veriyorum. Lütfen siz de okuyun ve 27 yıl ceza alacak ne yapmışlar vicdanınızla karar verin.
KADRİ SANCAR: “BABAM İNŞAATLARDA ÇALIŞIR, 8 KARDEŞİZ”
İzmir 1 Nolu T Tipi’nde tutuklu olan Kadri Sancar ve annesi.
“Ben lisede okuyorum, babam inşaatlarda çalışır, 8 kardeşiz, sokağa çıkma yasağı ilan edildiği cuma günü (11 Aralık 2015) sabah uyandığımda bomba sesleri duydum, o gün okula gitmedim, merak ettiğim için seslerin geldiği Safa Mahallesi’ne gittim. Buraya gittiğimde yüzleri kapalı 7-8 kişi gördüm. Bu kişiler bana ‘Barikat kur, bize yardım et’ diye söylediler. ‘Barikat kurduktan sonra sizi göndereceğiz’ dediler. Ben bu şahıslardan korktum, bu sebeple ne dediler ise yaptım, barikat kurdum.
Daha sonra o gün sokağa çıkma yasağı ilan oldu, bende bu sebeple barikatların kurulduğu alandan ayrılamadım, ben elime hiçbir zaman silah, bomba, roket almadım, yüzü kapalı şahısların elinde silah vardı, ellerinde silahlı olarak bu şahısları gördüm, ancak yüzlerini görmedim, ben bir süre barikatların kurulu olduğu alanda evlerde, ahırlarda saklandım.
Daha sonra kaç gün sonra olduğunu hatırlamıyorum, arkadaşlarım Halil Taşdemir, İbrahim Aşkan, Ferhat Turan ile bir araya geldik. Bu arkadaşlarım da ellerine silah, bomba roket almamışlardır. Onlar da benim gibi bu alanda mahsur kalıp burada ayrılamadılar. Bu arkadaşlarım ve bana dördümüze örgüt üyeleri zorla barikat kurdurdular, hepimiz bu sebeple barikat kurduk, daha sonra silah sesleri gelince herkes bir tarafa kaçışmaya başladı. Biz de 4 arkadaş Safa Mahallesi’nde uzaklaşmaya ve merkeze doğru gelmeye başladık. Halil’in teyzesinin evine gittik, biz buranın Halil’in teyzesinin evi olduğunu bilmiyorduk, içeriye girdik, Halil’in teyzesi bizi evine almak istemedi, bizden korktu, ‘Gidin gidin’ dedi. Ama biz gitmedik ve eve zorla girdik. O gün akşam da polis bizi bu evde yakaladı. Polisler bizi dövdü. Bu sebeple polislerden şikayetçiyim. Beni zorla barikatların kurulduğu alanda tutan örgüt mensuplarından şikayetçiyim.”
FERHAT TURAN: “MEVSİMLİK İŞLERDE ÇALIŞIYORUM, 12 KARDEŞİZ”
“Ben şu anda çalışmıyorum, ancak iş bulursam mevsimlik işlerde çalışıyorum, annem babam sağdır. 12 kardeşiz. Sokağa çıkma yasağı ilan edildiği gün tüm ailem evden ayrıldı, ablamın evine gittiler, bizim evimiz Safa Mahallesi’ndedir. Olaylar yoğun olarak bizim mahallemiz civarında olmuştur. Evimizde hayvanlarımız vardı. Ben de onların yemini, suyunu verip ablamın evine gidecektim. Ben evde yalnızdım, akşam 17.00 sıralarında eli silahlı iki şahıs geldi, yüzleri açık idi, ancak ben bu şahısları tanımıyorum, daha önce de Dargeçit’te hiç görmedim. Bana ‘Barikat kuracaksın, bütün herkes barikat kuruyor, sende barikat kuracaksın’ diye beni zorladılar. Bende korktuğum için ne söyledilerse yaptım. Barikat kurdum. Yaklaşık 2 hafta boyunca kendi evimde kaldım. Bir yere ayrılamadım, örgüt üyeleri bazen bizim evimizin etrafına geliyorlardı, ancak ben bu şahısları tanımıyorum, çoğu zaman yüzleri kapalı idi. Ben elime kesinlikle hiçbir zaman bomba, roket, silah alıp polise, askere saldırıda bulunmadım, ancak bir seferinde benim elime birkaç tane silah verdiler. ‘Bunu al, şuraya götür’ dediler. Bende 2-3 tane silahı götürüp teslim ettim. Götürdüğüm yer 10 -15 metre alan civarında, 2-3 tane silahı söyledikleri yere götürüp bıraktım.
Daha sonra bizim evimizin civarında örgüt mensupları geriye doğru çekildi, evimizin civarı biraz sakinledi. Bu sırada oralarda Kadri Sancar, İbrahim Aşkan ve Halil Taşdemir isimli arkadaşlarımı gördüm. Bu arkadaşlarımın da eline silah alıp almadıklarını bilmiyorum. Daha sonra biz dördümüz bu alandan ayrılmak amacıyla Halil’in teyzesinin evine gittik. Bize buraya gidelim diye Halil söyledi, Halil bize sokağa çıkma yasağı bitene kadar gidelim teyzemin evinde kalırız diye söyledi. Biz de dördümüz Halil’in teyzesinin evine gittik.
Halil’in teyzesinin adı Sadiye’dir. Biz bu eve zorla girmedik. Halil’in teyzesi de Halil’i görünce zaten tanıdı, bizi evine aldı, akşam da polisler bizi bu evde yakaladılar. Benim bu olaylar sebebi ile herhangi bir kimseden şikayetim yoktur, bana kalsa ben kesinlikle barikat kurmazdım, ancak örgüt üyeleri beni zorladığı için barikat kurdum ve bana verdikleri silahları bir yerden bir yere taşıdım, bununla ilgili diyeceklerim bundan ibarettir.”
İBRAHİM AŞKAN: “LİSE İKİYE GİDİYORUM, 14 KARDEŞİZ”
İbrahim Aşkan
“Ben lise ikinci sınıfta öğrenciyim. Annem babam sağdır. 14 kardeşiz. Sokağa çıkma yasağının ilan edildiği gün ben sabah namazını kılıp bomba sesleri duyduğum için Safa Mezarlığı civarına gittim. Gittiğim zaman orada yüzü kapalı, elinde silah olan kişiler vardı, tahmini olarak 5-6 kişi vardı, barikat kurmuşlardı, hendek kazmışlardı. Bana ‘Sen de bize yardım edeceksin, barikat kuracaksınız, siz çocuk olduğunuz için polisler size bir şey yapmaz’ diye söylediler, ancak ben bu şahıslara yardımcı olmadım, oradan kaçtım. O bölgede mağaralar ve ahırlar vardır, 2 gün mağarada kaldım.
Daha sonra akli olarak biraz özürlü olan bir şahsın evinde kaldım, zorla girmedim, bu şahsın evinde kaldım. Ben 10 gün sonra Halil Taşdemir arkadaşım ile karşılaştım. Halil ile karşılaşana kadar kesinlikle hiçbir olaya karışmadım, elime silah, roket ve bomba almadım, hendek, barikat kazmadım, ancak; sokağa çıkma yasağı olduğu için evime de gidemedim.
Daha sonra Halil ile karşılaşınca Halil bana ‘Teyzemin evine gidelim oradan kaçarız diye söyledi. Halil, ben, Kadri Sancar ve Ferhat Turan dördümüz Halil’in teyzesinin evine gittik. Bizden şikayetçi olan Sadiye Akgül, Halil Taşdemir’in öz teyzesidir. İfadesinde belki Halil’in ismini vermek istemediği için tanımadığım 4 erkek şahıs demiş olabilir. Halil’in teyzesi bizi evine almak istemedi, ancak biz onun evine zorla girdik, bu eve sabah saatlerinde girdik, sabah 06.00 gibi girdik, akşam da polisler bizi yakaladı. Polisler bizi yakalarken biri benim kulağımı çekti, 3 tanesi de sırtıma bastırdı, bir tanesi senin kulağını kesecem diye bana söyledi, bıçak gösterdi, birisi kafama tekme vurdu, ağzıma burnuma vurdular, beni sürüyerek götürdüler, ben polislerden şikayetçiyim, ancak polisleri tanımıyorum, 30-40 tane polis gelmişti, beni dövenlerden şikayetçiyim.”
HALİL TAŞDEMİR: BEN GİTTİĞİM ZAMAN MAHALLEYE HENDEKLER KAZILMIŞTI
“Ben mevsimlik işlerde çalışıyorum. Annem, babam sağdır. 9 kardeşiz. Benim büyüğüm ablalarım, ağabeylerim vardır. Sokağa çıkma yasağı ilan edildiği gün sabah saatlerinde patlama sesleri dudum, merak edip Safa Mahallesi’nin oralara gittim, ben gittiğim zaman mahalleye hendekler kazılmıştı, barikatlar kurulmuştu, yüzü kapalı eli silahlı şahıslar vardı, buraya gittiğimiz zaman yüzü kapalı silahlı şahıslar bana ‘Bir yere gitmeyeceksin, sen de bu barikatlara yardım edeceksin, bize yardımcı olacaksın’ diye konuştular. Ben de bu şahıslardan korktuğum için ne söyledilerse yaptım.
Sokağa çıkma yasağı o gün akşam ilan edildi, bu sebeple ben bu alanladan ayrılıp evime gidemedim, yaklaşık 2 haftadır operasyonların olduğu bölgelerde kaldım, evlerin duvarlarına delik açıyorlardı, bu şekilde evden eve geçiş yapılıyordu, hendekler kazılıyordu, barikatlar kuruluyordu, bende bu hendeklerin kazılmasına, barikatların kurulmasına yardım ettim. Bazı insanlar evlerini bırakıp gitmişlerdi, biz bu evlerin içinde kalıyorduk, buradaki yiyecekleri yiyorduk, örgüt üyesi olan kişilerin hiçbirinin yüzünü görmedim, yüzü kapalı şahısların kod isimleri vardı, Argeç, Rojhat gibi isimler kullanıyorlardı.
Benim gibi orada bulunan bunlara yardım eden şahısların yüzleri açık idi, ancak benim tanıdığım kimse yoktur, bende zaman zaman yüzümü kapatıyordum, örgüt üyesi olan kişiler bizimle yemek yemiyorlardı, onlar kendi aralarında yemek yiyip birlikte bulunuyorlardı, beni de barikatların, hendeklerin başlarında gözcü olarak kullanıyorlardı. Bana ‘Sen burada bekleyeceksin, polis gelirse bize haber edeceksin’ diyorlardı.
Ben de barikatların ve hendeklerin başında bu şekilde nöbet tutuyordum, ancak ben elime hiçbir zaman, silah, bomba ve roket almadım, polise karşı herhangi bir saldırıda bulunmadım, bu şahıslara da kendi isteğimle ve rızamla yardımcı olmadım, örgüt üyesi olan kişiler burada yaşayan sivil insanlara ‘Biz burada tiyatro mu oynuyoruz, her evden her aileden bir kişi gelip bize yardımcı olacak’ diye insanları tehdit ediyorlardı. Bana da ‘Sen bize yardımcı olmazsan senin evini yıkarız diye söylemişlerdi.
Yakalandığım gün örgüt üyeleri bana ‘Biz geri çekileceğiz, siz kaçın gidin evinize diye söylediler. Biz de bu sebeple arkadaşlarım İbrahim Aşkan, Kadri Sancar ve Ferhat Turan ile birlikte yakalandığımız eve sabah geldik, evin sahibi kadın bizi görünce ‘Evimden gidin’ dedi, bizde ‘Teyze Allah rızası için gidecek yerimiz yok, biz burda kalalım ertesi gün gideceğiz’ diye söyleyip evine girdik. Aç kapıyı diye söyleyip dördümüz birden bu eve girdik. Sabah girmiştik, gece polisler bizi bu evde yakaladı. Ben yaptığım bu eylemlerden dolayı pişmanım. Olay sırasında ben hiç kimseye zarar vermedim, sadece örgüt mensuplarından korktuğum için onlara anlattığım şekilde yardımcı oldum, benimle birlikte yakalanan arkadaşlarım İbrahim, Kadri ve Ferhat da benimle birlikte olduğu zamanlarda bildiğim kadarı ile bu şahıslar da silah, bomba, roket kullanmadılar, ancak; onlar da benim gibi barikat kurdular, gözcülük yaptılar, bu şekilde yardımcı oldular, kendi rızaları ile mi yaptılar onu bilmiyorum, örgüt üyeleri bize ‘Siz küçüksünüz, silahsızsınız, polis sizi görürse size ateş etmez, sokağa çıkma yasağı ilan etmez,’, diye söylediler, olaylar anlattığım şekilde olmuştur, benim kimseden bir şikayetim yoktur, söyleyeceklerim bundan ibarettir.”
Midyat Ağır Ceza Mahkemesi, dört gencin bu savunmalarını dikkate almadı. Cezai sorumluluktan kurtulmak için öyle konuştuklarına kanaat getirdi ve bir tanık ifadesinde dayanarak terör eylemine bilerek katıldıklarına karar verdi.
Ve Halil ile İbrahim’e ‘devletin birliğini ve bütünlüğünü bozma suçundan’ 21 yıl, Ferhat ile Kadri’ye ‘devletin birliğini ve bütünlüğünü bozma suçundan’ 22 yıl, hepsine birden konut dokunulmazlığını ihlalden 2 yıl, silah bulundurmaktan 3 yıl 4 ay ceza verildi. Toplamda 27’şer yıl…
Diyelim ki ceza almamak için öyle konuştular, ki durum öyle değil. Bu gençler daha 16-17 yaşında. Hayatının baharındaki çocukları zorla Türkiye’ye düşmanı etmek, yaşlarından büyük cezalar vermek, 27 yıla mahkum etmek nedir?
Dün gazeteciler Barış Pehlivan, Pınar Selek ve Serhan Asker’in gözaltına alınmasından sonra birçok insan ‘hukuk’ diye ayağa kalktı. Ekrem İmamoğlu, “Kurtuluş yok tek başına; ya hep beraber ya hiçbirimiz.” diye olaya tepki gösterdi. Evet kurtulmanın tek bir yolu var, mahalle ayrımı yapmadan her hukuksuzluğa itiraz etmek, herkesin düşünce ve ifade özgürlüğünü savunmak.
Üstelik son bir haftada Türkiye’de benzer birçok gözaltı, tutuklama oldu. Dünden beri birbirlerine gazetecilik dersi verenler bu olaylara dönüp bakmadı bile. 10 yıldır tutuklu olan gazeteci Mehmet Baransu’yu kimse ağzına almıyor.
İmamoğlu, “Kurtuluş yok tek başına; ya hep beraber ya hiçbirimiz.” derken bu gençleri de görmediği ve sahip çıkmadığı sürece kimse ne samimiyetine inanır, ne de kendisini destekler.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***