CUMALİ ÖNAL | HABER ANALİZ
Tarihin en kanlı isimlerinden Beşar Esad’ın apar topar kaçarak Rusya’ya sığınmasıyla Ortadoğu’da bir diktatörün daha ‘amel defteri’ kapandı. Bölge ile ilgili tüm oyuncular yeni denklemin kendileri için ne anlama geldiğini anlamaya çalışıyor; ellerinde kalem kağıt kar-zarar hesabı yapıyorlar.
Şimdilik iki kazanan ve iki kaybeden net… Kazananlar Türkiye ve İsrail; kaybedenler İran ve Rusya… Ama altını çizmek gerekir; tablo şimdilik bu… Yarın herşey değişebilir. Çünkü Suriye’de pandoranın kutusu açıldı. İçinde cin mi, melek mi çıkacak belli değil.
Esad’ın düşmesinin ne anlama geldiğini daha iyi anlayabilmek için Türkiye ve bölgede sıklıkla dile getirilen bazı sorulara cevap aramak gerekiyor.
- Esad’ın düşmesi BOP Projesi mi?
Özellikle Türkiye’deki ulusalcı/Perinçekçi cephe, Suriye’de yaşananları Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir parçası gibi göstererek, Beşar Esad rejiminin düşmesinden duydukları üzüntüyü perdelemeye çalışıyor.
İran ve Rusya’nın desteği olmadan Esad’ın ayakta durması mümkün değildi. Bu durum isyanların başladığı 2011’de net olarak ortaya çıkmıştı. Ancak Ukrayna Savaşı ve İsrail‘in Hizbullah ve İran’a darbe vurmasıyla Esad bir anda tek başına kaldı. Muhalifler ortaya çıkan bu durumu kullandı.
- HTŞ, Türkiye’yi dinler mi?
Türkiye’nin gözetiminde İdlib’de organize olan, çoğu cihatçı geçmişe sahip pek çok grubun koalisyonuna liderlik eden Heyet Tahrir Şam (HTŞ) şimdilik tam bir kara kutu. El Kaide geçmişi olan ve 5 yıl Irak’ta ABD tarafından hapiste tutulan örgütün lideri Ebu Muhammed el Colani (gerçek ismi Ahmed Hüseyin el Şaraa) karizmatik kişiliği ve tüm kesimlere verdiği ılımlı mesajlarıyla ön plana çıkmaya başladı.
Varlığını büyük oranda Türkiye’ye borçlu olan Colani’nin bundan sonraki süreçte Türkiye ile birlikte hareket edip etmeyeceğini tahmin etmek kolay değil. Çünkü şimdilik Suriye’nin hakimi görünüyor ve elinde çok daha büyük imkanlar mevcut.
Suriye tarihte olduğu gibi günümüzde de Ortadoğu’nun kalbi sayılır. Suriye’de yaşanan herhangi bir gelişme tüm bölgeyi etkiler. Bu sebeple bundan sonraki süreçte bölgesel ve küresel güçlerin mücadele alanına dönüşmesi kuvvetle muhtemel. Muhaliflerin yapacağı en küçük bir hata, silahların yeniden çekilmesine ve Afganistan senaryosunun yaşanmasına sebebiyet verebilir.
Bu tür bir iç savaş ise ülkeyi bölünmenin eşiğine getirir. Ülke nüfusunun ağırlıklı kısmını Sünni Araplar oluşturuyor. Ülkede yaklaşık olarak 2-3 milyon arasında Kürt, yine 3 milyon civarında Alevi ve 700 bin civarında ise Dürzi yaşıyor. Bu üç grubun yaşadıkları yerlerde çoğunluk olmaları, parçalanma riskini artırıyor.
Ayrıca Türkiye ve İsrail’in bu ülkeye halihazırda fiili müdahalede bulunması ve ülke topraklarının bir kısmını işgal altında tutması da parçalanma endişelerini artırıyor.
Fakat tüm risklere rağmen, muhaliflerin, özellikle de HTŞ’nin akıllı bir şekilde hareket ederek dış müdahalelerden arınmış olarak, tüm kesimleri kucaklaması durumunda parçalanma riski asgariye iner.
-
En büyük kazanın kim; Türkiye mi, İsrail mi?
Kazananlar listesinin şimdilik en başında gelen Türkiye, ülkeyi ele geçiren muhalefetle ilişkilerini koruyabilirse, kurulacak yeni hükümet üzerinde mutlak söz sahibi olacak. Ayrıca ülkenin yeniden inşa sürecinde aslan payını alabilecek. Bu senaryoda Kürtlerin kuzeyde tıpkı Kuzey Irak’ta olduğu gibi ‘de facto’ bir oluşuma gitmelerini de engelleyecek.
Aynı şekilde İsrail de şimdilik El Kaide geçmişine sahip bir muhalefetin Esad rejimini devirmesi karşısında sessizliğini koruyor. Muhalefetin ülkeyi toparlayamayacağını hesaplamış olacak ki işgal altında tuttuğu Golan tepelerine ek olarak, sınırını daha da genişletme planları yapıyor. Ayrıca parçalanmış bir Suriye’nin de daha fazla işine yarayacağı hesapları yapıyor olabilir.
- Rusya ve İran gerçekten en büyük kaybedenler mi?
Suriye’de kurduğu üslerle Ortadoğu ve Afrika operasyonlarını yürüten, bu şekilde de küresel bir güç olarak kalma hesapları yapan Rusya, bu üslerini kaybederek küresel çapta ciddi bir güç ve prestij kaybına da uğrayabilir. Ukrayna savaşının ne yönde evrileceği de belli olmadığından önümüzdeki dönemde Rusya’yı daha zor günler bekliyor diyebiliriz.
Diğer en büyük kaybeden ise İran. Suriye’yi kaybederek Humeyni ile birlikte tesis etmeye çalıştığı Şii Hilali projesi suya düşen İran’ın, Suriye’de yaşanacak gelişmelere göre Irak üzerindeki etkisini de yitirmesi muhtemel. Çünkü Irak’ta, İran etkisine karşı çıkan milliyetçi çizgideki Şii Lider Mukteda el Sadr, daha da güçlü bir pozisyona gelebilir, Sünnilerin de desteğini alarak Irak’ta İran’a karşı bir denge oluşturabilir. Ancak yaşanan gelişmelere bağlı olarak daha agresif bir İran’la karşı karşıya kalma riski de bulunuyor.
- Kürtler kazanan safta mı?
Görünürde kazanan safta yer alan Kürtler için en büyük belirsizlik, Türkiye’nin bundan sonraki süreçte nasıl bir strateji izleyeceği. Diğer bir etmen ise ABD’nin Kürtleri daha fazla koruyup korumayacağı. Trump’ın ikinci döneminde Kürtleri daha da fazla yüz üstü bırakması durumunda onları çok daha zor günler bekliyor. Çünkü Kürtleri koruyan güçlerden Rusya artık sahneden çekildi. ABD’nin kalan askerlerini çekmesi ya da Türkiye’nin eylemlerine müdahale etmemesi durumunda Kürtler için en kötü senaryo gerçekleşebilir. Ayrıca yönetimi ele geçiren HTŞ liderliğindeki grupların Kürtlere bakışı da hayati bir önem taşıyor.
-
Suriyeliler ülkelerine döner mi?
Nüfusunun neredeyse yarısının yerlerinden edildiği ya da yurt dışına çıktığı ülkede, istikrar sağlanmadıkça bu insanların geri dönmesi söz konusu olamaz. Zaten 13 yıldır devam eden iç savaşta bu insanların çoğu gittikleri şehirlerde ya da ülkelerde yeni bir düzen kurdular. Ufukta Suriye’nin hemen düzlüğe çıkacağına dair umutlar da çok zayıf. Ülkede barış ortamı sağlansa ve yeni bir yönetim iktidara gelse dahi, ekonominin düzelmesi, ülkenin yeniden inşası uzun bir zaman alacak.
Suriye öksürse, Lübnan grip olur sözü bölgede çok fazla dile getirilir. Suriye’de yaşanacak her türlü olumlu ve olumsuz gelişme aynıyla Lübnan’da da yaşanacak.
Güçlü bir Suriye, Hizbullah‘ın oldukça zayıfladığı Lübnan’a da kısa bir sürede istikrarı getirebilir ve ülke yeniden Ortadoğu’nun göz bebeği haline gelebilir. Ancak tam tersi bir senaryoda ise Lübnan’da yaşanabilecekleri tahmin etmek dahi zor.
Sonuç olarak yeni Suriye denkleminde adı en fazla zikredilen ülke Türkiye…
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***