NECİP F. BAHADIR | YORUM
Narin Güran cinayetinde mahkeme 4 ay gibi kısa sürede kararını verdi. Belli ki AKP iktidarı olayın daha fazla gündemde kalmasını istemiyor. Süreçte baştan sona siyasi saikler etkili oldu. Yargı anne, abi ve amcayı ‘iştirak halinde cinayet’ suçundan ağırlaştırılmış müebbete, Narin’in minik cesedini dereye saklayan itirafçı Nevzat Bahtiyar’a ‘suç delilini yok etme ve gizleme’ suçundan 4 yıl 6 ay hapse mahkum etti.
Narin’in kaybolduğu Ağustos ayından bu yana kamuoyu her gelişmeden haberdar oldu. Arama çalışmaları, gözaltı ve tutuklamalar, iddianame ve kovuşturma süreci kamuoyunun önünde cereyan etti. Hiçbir dava medya ve kamuoyunun ilgisini bu kadar çekmedi. Televizyonlar saatlerce canlı yayın yaptı.
Nevzat Bahtiyar’a verilen ceza hariç, diğerleri ‘yüreklere su serpmiş’ olabilir. Fakat cinayete ilişkin sorular hala cevapsız. Eğer bir cinayet davasında mahkeme hükmünü veriyorsa soru işaretlerinin ortadan kalkması gerekmez mi?
Hayır, Narin cinayeti aydınlanmadı. Hala üzeri sis perdesiyle örtülü. Narin’in kimin öldürdüğü tespit edilemedi. Katil veya katiller açıkça belirlenemediği için cinayetin gerekçesi ve sebebi de öğrenilemedi.
Narin neden öldürüldü?
Soru çok basit; Narin’ini kim ya da kimler ve neden öldürdü?
Diyarbakır’a bağlı küçük bir köy. Hemen herkesin ifadesi alındı. Sanıklar çapraz sorguya tabi tutuldu. Her türlü ipuçları değerlendirildi. Yüzlerce saatlik kamera kayıtları incelendi. Telefonların baz hareketliliği masaya yatırıldı. Ne görgü tanığı çıktı ne de sanıklardan itiraf geldi.
Neden? Soruşturma aşaması mı profesyonellikten uzaktı? Kovuşturma mı yetersiz miydi? Ortada dev bir soru işareti ve sorun var.
Geleneği olan kadim bir devlet küçücük köydeki cinayeti aydınlatamaz mı? Koca bir devlet, küçük bir köyün hakkından gelemez mi? Zor kullanarak değil elbette, hukukun içinde kalarak, köyü çözemez mi? Acaba çözmek istemedi mi? Yoksa çaresiz mi kaldı? Polis ve yargı sistemi iflas mı etti?
AKP’li Galip Ensarioğlu’nun ‘garip açıklaması’ fren mi oldu yoksa? Amcanın silah ve mermilerinin neden üzerine gidilmedi?
‘Köyün sessizliği’ dikkat çekiciydi. Yeraltı ve organize suç örgütlerinde Suskunluk yasası diye bilinen ‘omerta kanunu’ işledi. Nasıl olur bir köy derin bir sessizliğe bürünür? Konuşacak bir kişi çıkmaz mı? Köy ahalisinin cinayetten habersiz olduğunu düşünmek mantıklı değil. Bütün projektörlerin çevrildiği köyü kim, neden, nasıl susturdu?
Cinayet aydınlatılmadan, soru işaretleri giderilmeden mahkemenin ‘hüküm kurması’, kararını vermesi doğru mu? 3 isme verilen ağır cezalarla adalet yerini bulmuş mu oldu? Mahkeme Narin’i dereye gömdüğünü itiraf eden, ifadesini her defasında değiştiren Nevzat Bahtiyar’a neden düşük ceza verdi?
Gerekçeli kararı bekleyip göreceğiz!
Nevzat Bahtiyar’ın itirafı kendiliğinden gelmedi. Kamerayla arabasının dere kenarında tespit edildiğini öğrendikten sonra konuştu. En başta konuşmuş olsaydı, söylediklerinde boşluklar bulunmasaydı, çelişkili ifade vermeseydi belki mahkemenin kararı ‘adil’ görünebilirdi. Belki diyorum, Narin’in cesedini soğukkanlılıkla yok etmeye çalışması yok sayılabilir mi?
8-9 yaşındaki Narin’i 3 kişi; annesi, amcası ve abisi birlikte mi öldürdü? ‘İştirak halinde kasten öldürme’ suçundan hüküm kurulduğuna göre mahkeme bunun nasıl gerçekleştiğini delilleriyle birlikte ortaya koymak zorunda değil mi? Bir mahkeme hükmünü ‘şüphe ve zan’ üzerine verebilir mi? Kararını ispat ve delille destekleme zorunluluğu yok mu?
‘Kusursuz cinayete’ sadece roman ve filmlerde rastlanır. Her cinayetin bir açığı vardır. Katil bir iz, bir ipucu mutlaka bırakır. Günümüz teknik ve teknolojisi göz önüne alındığında ne kadar profesyonellik söz konusu olursa olsun, düğümün çok daha kolay çözülmesi gerekir.
Neden devlet aciz kaldı?
Mademki annesi, babası ve ağabeyi birlikte Narin’i öldürdü, aile dışından bir başkasını niye olayın içine çekti? Bu olayın dallanıp budaklanması anlamına gelmez mi? Sır ne kadar çok kişiyle paylaşılırsa ifşası o kadar kolay olmaz mı? Cinayeti işleyenler cesedi yok edemez miydi? Nevzat Bahtiyar neden olaya dahil edildi?
Bu soruların cevabı da yok.
Kısa kararda bu ve benzeri soruların cevabı yok dolayısıyla gerekçeli kararı bekleyip göreceğiz. Zira gerekçeli kararda mahkemenin hangi somut delillerle sanıklar hakkında hüküm kurdukları net olarak açıklanmak zorunda… Belki orada bu sorulara tatmin edici cevaplar verilir, bilemiyorum.
Adalet yerini buldu mu şimdi?
Amaç kamuoyunu tatmin mi, yoksa cinayeti aydınlatmak mı? Amaç sıcağı sıcağına Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’a ‘yüreklere su serpti’ dedirtmekse tamam, cezaların ağırlığı toplumun da, kamuoyunun da beklentilerini karşıladı. Adalet Bakanı Tunç’tan, RTÜK Başkanı’na kadar AKP erkanı karardan duydukları memnuniyeti ifade etti. Soru işaretlerine hiçbiri değinmedi. Doğru ağır ceza kamuoyunun talebiydi, mahkeme de gereğini yaptı.
Ama mesele bu değil ki… Asıl mesele gerçeğin ortaya çıkması ve adaletin tecelli etmesi. Ne aile üyelerine verilen ağır ceza ne de itirafçı Nevzat Bahtiyar’ın ucuz kurtulması ile adaletin yerini bulduğu anlamına gelmez. Bu dava kesinlikle burada bitmez, bu dosya asla kapanmaz. İstinaf veya Yargıtay’dan döner. Her şey sil baştan olur. Eğer bir el devreye girmezse…
Siyasi davalarda adaletten eser yoktu. Türk yargısı hukuk tarihinde eşine rastlanmayacak türden, ‘Erdoğan’a yan baktın’ gerekçesi veya legal bir bankaya para yatırdın’ bahanesiyle ağır kararlara imza atmaktan geri durmadı. 14 yaşındaki kız çocuklarının ders çalışmasını bile ‘terör suçu’ sayabildi. AP Raportörü N. Amor bile isyan etti buna…
AKP zindanlarında yüzlerce çocuk, bebek anneleriyle birlikte mahpus… Yaşı 80’ini aşmış ihtiyarların sayısı da hiç az değil. Burhaniye Hapishanesi’nde 85 yaşındaki Mustafa Erkam Yeşiltuna, kocamışlık hali ve rahatsızlıklarına rağmen infazı sürdü, göz göre göre ölüme terk edildi, iki hafta önce koğuşunda son nefesini verdi. 80’ine merdiven dayamış Melek İpek’in ne yaşı ne de rahatsızlıkları dikkate alınmadı; tutuklandı…
Yargıçlar senaryo yazamaz!
En azından adi davalarda adaleti gözetileceğini düşünürdüm. Narin’in davası gösterdi ki diğer davalarda da mahkemelerin kararları adaletten çok uzak. Ortaya çıkan sonuç kolluk ve yargının büyük acziyeti ve çaresizliğidir. AKP’nin devletin içini nasıl boşalttığının ilanıdır. Bir cinayet dosyasını çözmek bu kadar zor olmamalı. Yargıçlar senarist değildir, somut olaya ve delile bakar, kararlarını ispatla yükümlüdürler. Senaryo yazamazlar. Narin’in kararı bir senaryodan farksız. Mahkeme ‘olsa olsa katil bunlar’ dedi.
Böyle bir şey olabilir mi?
Ailenin masum olduğunu söylenemez elbette. Narin’in ölümü aile ve köyde herkesin bildiği bir ‘sır’… Kim bilir belki AKP devletinin de sırrı…
‘Suçlu’ diye hüküm kurmak için de ‘somut delil’ gerek. Bu karar karşısında ‘adalet yerini buldu’ diyemiyorum. Bakan Tunç ve Göktaş gibi ‘yüreklere su serpildi’ diye rahatlayamıyorum. Aksine isyan ediyorum, ‘kolluğuyla, yargısıyla devlet bir köydeki cinayeti nasıl çözemez?’ diye…
İtiraz ediyorum kararda ‘somut delil ve sağlam gerekçe yok’ diye… Adaletin yerini bulmadığı için tepki gösteriyorum. Yarın Narin gibi küçük kız çocuklarının neden öldürüldüğü sorulduğunda ‘cevapsız’ kalmaktan korkuyorum.
Siz korkmuyor musunuz?
Narin davasında ceza var ama adalet yok. Cinayet hala ‘sırrını’ koruyor. Küçük bir köyün fendi, devleti yendi. Bu dosya da AKP’nin hanesine eksi olarak yazıldı.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***