KHK’lılara yönelik işkence iddiarıyla ilgili ilk yargılama olması bakmından büyük önem taşıyan “işkence davası”nın ilk duruşması yarın Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek.
Kronos Haber’den Sevinç Özarslan’ın haberine göre Antalya Emniyeti’nde işkence gördüğü Anayasa Mahkemesi tarafından belgelenen KHK’lı coğrafya öğretmeni Eyüp Birinci’ye işkence eden emniyet görevlileri Muhsin Türkel, İbrahim Halil Kuşak, Süleyman Kundakçı ve doktor Fevzi Yılmaz yarın hakim karşısına çıkacak.
Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen bu soruşturma, 15 Temmuz’dan sonra yapılan işkencelerle ilgili açılan ilk “işkence davası” da olma niteliği taşıyor.
15 Temmuz’dan sonra birçok öğretmene ve askere işkence yapıldığı biliniyor.
Antalya Başsavcılığı, sadece işkence yapan polisler hakkında değil, işkenceyi gizleyen polis ve doktor hakkında da dava açtı. İddianamede, polis memurları Muhsin Türkel ile Halil Kuşak işkence, doktor Fevzi Yılmaz’nın ise açık darp izlerine rağmen Birinci’nin darp edilmediğine dair rapor düzenlemekle suçlandı.
Polis memuru Süleyman Kundakçı da Birinci’nin resmi sorgunun yapıldığı nezarethaneden başka bir yere götürüldüğü ve burada darp edildiğini bilmesine rağmen sessiz kalmakla suçlandı. İddianamede doktor ve diğer polis memurunun da “ihmali davranışla işkence” suçunu işledikleri belirtildi.
İşkence gördüğü İstanbul Adli Tıp Kurumu tarafından da belgelenen Eyüp Birinci hakkında Anayasa Mahkemesi 18 Mayıs 2021’de, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine karar vermiş, Birinci’ye 40 bin TL tazminat ödenmişti.
Kararda, “Kötü muamele yasağı mutlak bir yasak olup ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlike durumunda bile askıya alınamamaktadır. Terör ve örgütlü suçlarla mücadele gibi en zor koşullarda bile kötü muamele kesin olarak yasaklanmıştır.” denilmişti.
Gözaltında iç kanam geçirdi
15 Temmuz’dan sonra Antalya’daki evinde 24 Temmuz 2016’da gözaltına alınan KHK’lı öğretmen Eyüp Birinci, 5 gün kaldığı Antalya İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nde gördüğü işkence sonucunda iç kanama geçirdiği için hastaneye kaldırılmış ve ameliyat edilmişti.
İşkencesi polisler, yaptıkları insanlık suçunu örtbas etmek için 29 Temmuz 2016 tarihli tutanakta Birinci’nin emniyetin merdivenlerinden aşağı indirildiği sırada dengesini kaybettiği, 8-10 basamak yuvarlandığını iddia etmişti.
Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı, kolluk tarafından düzenlenen evrak ile Adli Tıp raporu çeliştiği ve talep edilen kamera görüntülerin polisler tarafından incelenmesi engellendiği için polisler hakkında soruşturma başlattı.
Antalya Karatay Anadolu Lisesi’nde coğrafya öğretmeni olarak görev yapan Eyüp Birinci, Gülen Hareketi soruşturmaları kapsamında 24 Temmuz 2016’da gözaltına alındı ve 1 Eylül 2016’da çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edildi.
25 gün gözaltında kalan Eyüp Birinci, Antalya 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 19 Ağustos 2016 tarihli kararıyla tutuklanarak Antalya L Tipi Kapalı Cezaevine gönderildi. Daha sonra Elmalı T Tipi CİK’te kalan Birinci 8 yıl 9 ay hapis cezasının tamamlayarak 26 Nisan 2022’de (70 ay) tahliye edildi.
Eyüp Birinci 24 Ağustos 2016’da savcılıktaki ifadesinde yaşadıklarını şöyle anlatmıştı:
… gözaltına alınıp evimden ekip aracılığıyla KOM Şubeye götürülürken evimde arama yapan ismini bilmediğim esmer bir komiser arabada giderken bana şubeye gidince ben senin dalağını s…’ diye küfür etmişti. Daha sonra nezarethaneye giriş için muayene götürüp adli raporum aldırıldı. Bunun öncesinde de parmak izim alındı. Rapor alındıktan sonra kom şube müdürlüğünün üst katlarına çıkarıldım. Ancak hangi kata çıkarıldığımı bilmiyorum.
Yanında tutanakları yazan İbrahim diye hitap ettikleri bir polis memurları ile birlikle beni odaya aldılar. Odaya alındığımda 3 tane cümleyi dakikalarca bağırtılar. Bu cümleler ‘f… senin a… k… seni s…’ diye bağırttılar. Bu şekilde kapıyı açıp polis memurlarına dinlettiriyorlardı. Benim sesim azaldıkça ayaklarıma dizlerime basıp, ters kelepçe bileklerimde olduğu halde bağırtıyorlardı. Kalın gazete rulosuyla kafama gözüme vuruyorlardı. Burnumu dolaba çarptırdılar. Burnum kanamaya başladı. Burnum kanar şekilde üst kata çıkarttılar. Tampon yaptılar.
”Tutanağı okumadan imzalattılar”
Beni döven evimde arama yapan ve yanındaki İbrahim isimli polis memurudur. İbrahim isimli polis memuru bana vurmadı. Sadece geçerken hafif bir tekme vurdu. Tamponu yaptıktan sonra aşağıdaki odaya indirip dövmeye başladı. Kafanı kaldır, yüzüme bak diyerek yüzüme gözüme vurdu. Yüzüme vurunca tekrar burnum kanamaya başladı. Bu esnada savcı geldi.
Nezarethaneye indirmemiz gerekiyor diyerek tampon yapıp indirler. Sonra bir tutanak bana okumama imkan vermeden imzalattılar. Nezarethaneye indirildim. Nezarethanede yaklaşık 9-10 kişi idik. Bu bahsettiğim olay gözaltına alındığım 24 Temmuz günü oldu.
”Polis ve doktor kapıda görüştüler”
Akşam saat 21.30-22.00 sıralarında tekrardan rapor için nezarethanenin karşısında bulunan avukat görüşme odasına götürdüler. Burada ismini bilmediğim bir doktor gelip baktı. Bende darp olduğunu söyledim. Kaburgalarımın ve karnımın ağrıdığını söyledim.
Doktor beni muayene edeceği sırada doktor beni muayene etmeden çıktı. Polis ve doktor dışarıda görüştü. Doktor tekrar gelip, kulağıma baktı, ensemde şişlik vardı. Kendisine darp gördüğümü söyledim. Doktor bana bunlar basit şeyler önemli değil dedi. Sonraki günlerde de herhangi bir darp cebir görmedim. Aynı doktor gelip muayene edip, bize rapor düzenliyordu. 4 gün boyunca doktor baktı.
28 Temmuz Perşembe günü saat 19.00 sıralarında sorgu için yukarıya götüreceklerini söylediler. İsmini bilmediğim bir memur tarafından gözlerim kalın bezle bağlandı. Asansörle yukarıda çıktık. Kaçıncı kat olduğunu bilmiyorum. Asansörden çıktıktan sonra yürü, eğil, çömel şeklinde talimatlar vererek bir odaya alındım. Sorguyu beni gözaltına alan komiser yapıyordu. Gözlerim bağlı idi. Odada 3-4 kişi olduğunu hissettim. Ancak beni gözaltına alan komiser konuşuyordu.
”Çırılçıplak soydular”
Kişisel bilgilerimi alıp kaydettikten sonra benim söylediklerimi yazdılar. Bana seni çok iyi tanıyan gizli tanık var. Her şeyi biliyoruz diyerek bildiklerini anlat, Antalya’da ne işin var diyerek çırılçıplak soydular. Ben bildiklerimi anlattım. Gözaltına alan ismini bilmediğim komiser olduğunu düşündüğüm yüzüme gözüme tokatla vurmaya başladı. 2 saat sürede bu şekilde hızlı bir şekilde, ayaklarımın altına, karnıma vurarak, sonrasında hayalarımı sıkarak, seni hadım ederim, şeklinde sözler söyleyerek işkenceye devam ettiler.
”Ayaklarımı ıslatıp copla vurdular”
Yüzüstü yatırtıp, sağ kolumu ve sol kulumu geri çevirerek bu polis memuru bana bu şekilde işkence yaptı. Sonrasında sırt üstü döndürüp ayaklarımı ıslatıp copla vurmaya başladılar. Sonra her iki koluma da copla vurdular. Boynumu ıslatıp copla boynuma da vurdu. Bu nedenle kollarımda ve boynumda birçok morluk oluştu. Hatla cobu ağzıma sokup ağzımda çevirdi. ‘Senin tırnakları sökeceğim’ dedi. Sonrasında kaldırıp yumrukla vurmaya başladı.
Her vurduktan sonrada dik dur diyerek karnıma dakikalarca vurdu. En sonunda sana sürprizim var dedi. Karını ve kızını getireceğim buraya gözlerini açacağım neler yapacağım dedi. Daha sonra üstünü giyin dedi. Ben ayakta duramıyordum. Yardım ettiler üstümü giyindim. Odada bir iki kişi daha olduğunu hissediyordum ancak beni gözaltına alan polis olduğunu kesin biliyorum. Gözlerim bağlı olduğu için göremiyordum.
Ben giyindikten sonra eğil kalk diyerek bir yere götürdüler. Bu komiser olduğunu düşündüğüm polis seni buradan iteklesem ölsen kimsenin haberi olmaz, seninle işim bitmedi, görüşeceğiz dedi. Beni sonra eğil, kalk diyerek yürüttü. Merdivenden indirmeye başladı. Her basamakta karnıma vuruyordu. Bir merdiven boşluğuna inerken merdivenin başında arkamdan itekledi. Ayağım kaydı. Bir iki basamak düştüm. Tam düşmediğim için bana küfür etti.
”Nezarethanede abdest alıp orucumu açtım”
Beni tekrar nezarethaneye indirdiler. Nezarethane ve avukat görüşme odasının oradaki boşlukta sandalyeye oturtup elimi yüzümü yıkattılar. Sonra oruçlu olduğumu söyledim. Bana su verdi. Sonrada beni nezarethaneye götürdü. Bunu yapan memur başka bir memurdur. Beni döven polis değildi. Nezarethanede abdest alıp, orucumu açtım. Sonra fenalaştım. Beni mescide aldılar. Doktor kontrol saatine kadar mescitte kaldım.
Nezarethanede bulunan gözaltındaki şahıslar, benim başıma birçok polis geldi. Orada beni doktora gösterdiler. Oradaki Süleyman isimli polis memuru bana başımızı belaya sokma, oruçluyken başını döndü, yaralandım diye ifade ver dediler. Kollarıma girdiler. Doktorun kapısına götürdüler. Ben bir şey söylemeden doktor bey bu oruçlu idi düştü, yaralandı şeklinde sözler söylediler. O anda bayıldım. Ayıldığımda mescitte idim. Başımda başka doktor vardı. Ancak başka bir doktordu.
”İç kanama geçiriyorsun”
Mescitte polisleri dışarı çıkartıp bütün vücuduma baktı. Karnımın ağrıdığımı söyledim. Sen iç kanama geçiriyorsun, ölüm tehliken var dedi. Ambulans çağırdılar. Beni ambulans ile Eğitim ve Araştırma Hastanesi götürdüler. Hep aynı şeyi söylüyorlardı. Oruçlu idi kafası döndü diyorlardı. Beni muayene eden doktorlarda benim vücudumdaki morlukları görüyorlardı.
Beni Eğitim ve Araştırma Hastanesinde muayene eden doktor merdiven düşmesine benzemiyor dedi. Polisler başımda olduğu için konuşturmadılar. Tetkikler yapıldı. Ameliyat yapılmam gerektiğine karar verdiler. Polisler ameliyattan başka çare yok mu diye soruyorlardı. 28 Temmuz gecesi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde kaldım. Ameliyatımı Atatürk Devlet Hastanesi’nde ameliyat oldum. 21 gün hastanede kaldım. 12 Ağustos’ta ifadem alındı.
”Korkudan işkence gördüğümü söyleyemedim”
Bir hafta sonra mahkemeye çıktım. Ben 12 Ağustos’ta ifadem alındıktan sonra mahkemeye sorguya çıkarıldığımda korkumdan beni dövdüklerini işkence yaptıklarını söyleyemedim. Avukatla da görüşemedim. Ben korktuğum için herhangi bir şey söyleyemedim. Mahkemeye çıkmadan önce hastane ifadem alındı. Hatta mahkeme huzurunda 18 Ağustos’ta durumu anlatmaya çalıştım. Ancak hasta olduğumu, tutuksuz yargılanmak istediği şeklinde ifadeyi yazdırdı.
Ben cezaevine gidene kadar beni öldüreceklerini sandım. Bana bu şekilde işkence yapan kötü muamelede bulunan polisin adını soyadını bilmiyorum. Bu polis memuru beni evimde ve gözaltını alan ismini bilmediğim görsem teşhis edebileceğim polis memurudur. Kendisinden davacı ve şikayetçiyim. Ben başkasını dövüp dövmediklerini bilmiyorum. Kayınpederim de gözaltında idi. Onları dövmediler. Gözlerini bağlamamışlar, kötü muamelede bulunmamışlar dedi…”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***