TARIK TOROS | YORUM
10 gün öncesine kadar herhalde hiç kimse Şam rejiminin günler içinde çökeceğini, Suriye lideri Esad’ın ailesiyle Rusya’ya sığınacağını, bırakın tahmin etmeyi aklının ucundan bile geçirmezdi. Rusya ve İran’ın buna asla izin vermeyeceği düşünülürdü.
Halen Batı’nın ve Türkiye’nin ‘terör’ listesindeki Heyet Tahrir el-Şam örgütü (HTŞ), Halep’ten sonra Hama’yı ele geçirdi, Cumartesi günü Humus’u kuşattı. Aynı gece Şam düştü. Esad rejiminin günlerinin sayılı olduğu belliydi fakat kimse o gece Şam’ın düşmesini beklemiyordu yani. Her şey çok hızlı ve öngörülemez biçimde gerçekleşti.
“Humus düşerse Şam’ın Lazkiye ve Tartus limanları arasındaki bağ kopuyor. Rusya’nın deniz ve hava üsleri ne olacak?” derken Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin “haftanın kaybedeni” olarak listenin ilk sırasına ismini yazdırdı. (Esad düştüğü için artık listede yok.)
***
HTŞ’nin, 27 Kasım’da Halep’le başlayan yürüyüşünün buraya vuracağının daha o günlerde tahmin edilmesi güçtü. Esad’ın karizmasının mühim çizik yediği konuşuldu sadece. Gelgelelim, HTŞ güçleri Şam’a adeta davul zurnayla girdi. Suriye ordusu tel tel döküldü, Rusya ve İran “Bu ordunun kendine hayrı yok” deyip kenara çekildi.
Ne dünya ne de Türkiye böyle bir şey bekliyordu.
Evet, Türkiye bölgede mühim bir avantaj yakaladı fakat henüz bu avantajı nasıl kullanacağını bilmiyor.
Esad’ın altının boşaldığı ve bir hafta içinde devrileceği öngörülse, Erdoğan şu son 6 ayda defalarca onunla bir masa etrafında buluşma çağrısı yapmazdı. En son 6 Aralık’ta da bunu tekrarladı.
***
HTŞ, 2011’de El Kaide’ye bağlı Nusra Cephesi olarak kuruldu. 2016’da lideri Ebu Muhammed el-Cevlani, El Kaide’den ayrıldı ve örgüt HTŞ adını aldı. Gerçek adı Ahmed Hüseyin el-Şaraa, 1982 Riyad doğumlu. Ailesi, Suriye’nin Golan Tepeleri kökenli, takma ismi de oraya gönderme. Halen 10 milyon dolar ödülle ABD’nin arananlar listesinde. Buna karşın CNN, röportaj için kapısını çaldı. HTŞ lideri, orada azınlık haklarına vurgu yaptı, halkın seçtiği bir hükümet kurma amacında olduklarını söyledi. Örgütün “El Kaide” köklerine bakılırsa bunlar kocaman bir soru işareti tabi.
***
Halep’in düşmesiyle uykuda olan IŞİD hücreleri hareketlendi ve Humus’un doğusundaki çöl bölgelerinde birçok köyü ele geçirdiğini duyurdu. Sırf bu nedenle ABD ilk kez Mazlum Abdi komutasındaki Suriye Demokratik Güçleri’nin Arap unsurlarına hava desteği verdi.
IŞİD, ABD’nin hassas noktası… Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, ilk açıklamasında bu konuda ABD’ye destek verdiklerini duyurdu. Sadece bu bile Ankara’nın yeni yörüngesini göstermesi yönüyle önemli.
Bölgedeki Kürtler, HTŞ’nin çağrısıyla Fırat’ın doğusuna itildi, yüz binler göçüyor. Türkiye oradaki Kürt egemenliğinden rahatsız ve bunu ABD ile görüşüyor lakin kısa vadede durumu lehine değiştirme şansı bulunmuyor.
***
Saldırılar, Lübnan’da Hizbullah’ın zayıfladığı bir dönemde gerçekleşti. Hizbullah’ı himaye eden İran’ın yapacak pek bir şeyi yoktu. Rusya’dan sonra İran, ikinci büyük kaybeden.
Tüm bu olayların, İsrail’in Lübnan’daki Hizbullah ile ateşkes kararından hemen sonra gelmesi anlamlı. HTŞ saldırıları ile adeta ikinci aşamaya geçildi ve Lübnan’ın Suriye üzerinden tüm bağlantıları kesildi.
İsrail’den kuzeye doğru bir hat çizerseniz, Suriye’nin doğusunu ve İran’ı Lübnan’dan ayırmak ana hedef görünüyor. Bu da başarılmış görünüyor.
***
3 Aralık’ta Erdoğan’ı arayan Putin, Ankara’dan nüfuzunu kullanarak HTŞ’yi durdurmasını istemişti, bu olmadı.
ABD ve NATO, Rusya’nın Suriye’deki varlığını bitirerek Ukrayna savaşını istedikleri gibi bir barış anlaşmasıyla sonlandırmayı planlıyor. Seçilmiş Başkan Donald Trump bunu saklamadı: “Rusya, Ukrayna yüzünden Suriye’ye ilgisini kaybetti. Şimdi harekete geçme zamanı. Zelenski de bir anlaşma yapmak ve bu çılgınlığı durdurmak istiyor.”
Bunda haksız sayılmaz çünkü Rusya “pirince giderken eldeki bulgurdan oldu.”
Şam düştü ve Akdeniz’e kıyısı olan Lazkiye ve Tartus ile bağlantısı koptu, adeta boşa düştü. Gelen görüntüler, Rus üslerinden tahliyelerin başladığı yönündeydi. Lazkiye, Rusya’nın bölgedeki tüm deniz ve hava operasyonlarını yönettiği ana merkezdi.
***
Şimdi dönelim, tüm yorumcuların haklı olarak paylaştığı “Türkiye kazanan ülke!” meselesine.
2011 yılında başlayan Suriye iç savaşından önce Türkiye ve Suriye’nin güçlü ve dostluğa dayanan ilişkileri vardı. Türkiye ile Suriye arasında vizeler kaldırıldı, serbest ticaret başladı, ortak kabine toplantıları yapıldı.
İç savaşın başlamasıyla birlikte Suriye rejimine doğrudan ve açık tepki gösteren ilk lider Erdoğan oldu. Esad’a “katil” ve “zalim” dedi. Suriye muhalefetine askeri ve lojistik yardımda bulundu.
2012 yılındaki konuşması ise akıllardan hiç çıkmadı: “İnşallah biz en kısa zamanda Şam’a gidecek, Selahaddin-i Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camii’nde namazımızı da kılacağız.”
2014 yılında, Türkiye’nin Suriye sınırları içindeki Süleyman Şah Türbesi’ne yönelik tehditlerin değerlendirildiği gizli bir toplantının ses kayıtları internete sızdı.
Kayıtlarda, dönemin Milli İstihbarat Teşkilatı Hakan Fidan’ın, “Gerekirse Suriye’ye dört adam gönderirim. Türkiye’ye 8 füze attırıp savaş gerekçesi üretirim, Süleyman Şah Türbesi’ne de saldırtırız.” dediği duyuluyordu. Bu ifadeler, olası bir Suriye müdahalesi için zemin hazırlama stratejisi olarak yorumlandı.
2015 yılında Erdoğan ailesinin yönettiği Takvim gazetesi, Suriye’nin ikinci büyük kenti Halep’e Türkiye’nin 82’nci vilayeti olarak bir plaka numarası verdi. Erdoğan’ın hedefi bugün de değişmiş değil. 6 Aralık’ta yaptığı açıklamada, “İdlib, Hama, Humus ve hedef tabii Şam. Muhaliflerin bu yürüyüşü devam ediyor.” dedi.
Aynı saatlerde, Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu (SNA), Tel Rıfat’ı kontrol altına almış, Münbiç’e yönelmişti.
Suriye Milli Ordusu (eski adıyla Özgür Suriye Ordusu), Kuzey Suriye’deki PKK/YPG gibi gruplara karşı mücadele etmek için Türk subaylarınca eğitildi ve ihtiyaçları karşılandı. Afrin, Cerablus, El-Bab ve Tel Abyad gibi bölgeleri kontrolü altında tuttu.
Türkiye ve HTŞ, öncelikle Fırat’ın batısında Kürtlerin (Suriye Demokratik Güçleri-SDG) varlığını bitirmeyi hedefliyor. HTŞ, ilk günlerde yayımladığı bildiride bölgedeki Kürtlerin Fırat nehrinin doğusuna çekilmelerini istedi.
***
Son tahlilde Türkiye, sahadaki kazanımlar ve diplomatik müzakerelerde elini güçlendirmiş görünüyor.
Gelişmelere mutlu iki ülke var: ABD ve İsrail.
Şurası çok açık ki, son 10 gün içinde Suriye’de yaşananlar Doğu Avrupa’dan Orta Doğu’ya tüm dengeleri ve hesapları bozdu. Bu sadece Esad rejiminin değil başka rejimlerin de bundan olumsuz etkileneceği anlamına geliyor.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***