MAHMUT AKPINAR | YORUM
“Sosyal çürüme sessiz bir katildir.” diyor Martin Luther King Jr. ‘Toplumsal çürüme’ toplumu ayakta tutan değerlerin aşınması, etik ve ahlaki ölçülerin kalmaması veya dikkate alınmamasıdır. Toleransın, yardımlaşmanın, paylaşmanın, adaletin bitmesi; bencilliğin, çıkarın, haksız kazanımların öne çıkmasıdır.
Sosyal çürümenin olduğu yerde birlikte yaşama kültürü yerini ayrışmaya, husumete bırakır. İnsanlar arasındaki güven kaybolur. Saygı, sevgi, nezaket, başkalarının sınırlarını koruma yok olur. Sosyal çürümenin olduğu toplumda ahlak ve yasalar etkisini yitirir. Çürüme, yozlaşma kasanın dibindeki limon gibi başkalarına yayılır, çürütür.
Türkiye’de toplumsal çürümenin olduğunu görüyorduk ama bu kadar yayıldığını, derinleştiğini bilmiyorduk. Kamu görevlilerinin, yargıçların suç şebekelerine liderlik etmesi, güvenlik güçlerinin güvensizlik, adalet çalışanlarının adaletsizlik üretmesi, Diyanet mensuplarının yolsuzluğu, rüşveti meşrulaştırması tuzun da koktuğunu gösteriyor.
Türkiye sosyal çürüme konusunda dünyanın en geri kalmış ülkeleri ile yarışıyor. Gazeteciyi, akademisyeni, aydını, düşünürü cezalandırıp çeteleri salan bir iktidardan başka şey beklenemezdi. AKP iktidarında “Yok artık, bu kadar da olamaz!” diyeceğimiz herşey oldu.
Türkiye’nin eğitim sistemi öteden beri etik, ahlaki değerleri önceleyen özelliklere sahip değildi. Okullar ideolojik yüklemeler yaptı, insanımız militer eğitimden geçti. Dolayısıyla başkalarının haklarına saygı, toplum düzenini sağlamak için kurallara uymak, nezaket ve zerafet, çalışma, doğru ve dürüst olma gibi temel evrensel ilkeler okullarda verilmiyordu veya teorik kalıyordu.
Zaten iyi olmayan eğitimi AKP tamamen perişan etti. Ağzı küfür dolu, yobaz, hınçla hareket eden, kolay kan döken, başkasının hakkını gasp eden, farklı düşünene yaşam alanı bırakmayan, ağır hakaretler eden bir toplum türedi. Sosyologlar buna sosyal çürüme diyorlar.
Bir sokak röportajında sosyolog akademisyen Dr Zeliha Burtek, “Sosyal çürüme var şu anda Türkiye’de. Dünya tarihi iktisadi olarak her zaman toparlandı, ekonomi her zaman toparlanır; ama sosyal çürümeyi düzeltemezsiniz. Dönüşü olmayan bir yerdeyiz. Sosyal çürüme etik denen şeyin yok olmasıdır. Etik yaşam felsefesidir, Türkiye’de yaşam felsefesi kalmadı.” diyerek dikkatleri çekmişti.
Bir devletin gücü, bir yönüyle, o toplumu oluşturan bireylerinin niteliğinin toplamından ibarettir. O nedenledir ki yeraltı kaynağı, stratejik konumu olmayan bazı ülkeler nitelikli, erdemli insan yetiştirerek çok üst düzey gelire ve refaha, huzur ortamına ulaşıyorlar. AKP iktidarının ülkeye verdiği zararlar ansiklopedilere sığmaz. Ama en büyük zararı toplumsal çürümeyle verdi. Erdoğan dar, siyasi çıkarlarını milli çıkarların önüne koyarak toplumu bir arada tutan bağları yok etti, insanları ayrıştırıp birbirine düşürdü. Çocuklara taciz ve tecavüze kadar bütün suçları normalleştirdi, meşrulaştırdı.
Sosyal çürüme bünyeye girmiş kanserli hücreler gibi zamanla bütün dokuları, organları çürütür. AKP’nin asıl vebali, sosyal çürümeyi engelleyecek olan toplumun immun sistemini (savunma mekanizmalarını) çökertmesidir. Erdoğan rejimi kanserli hücrelere yol vermekle yetinmedi, dünyada ne kadar kirli kişi, şebeke, çete varsa onlara vatandaşlık dağıttı, ülkeyi suç cennetine çevirdi.
28 Şubat gibi süreçlerde Kemalistler, laikler başkalarına tahammülsüzdü, toplumu dönüştürme çabaları vardı; ama onlar iyi kötü etik, yasal kaygılara sahiptiler. Ahmet Necdet Sezer radikal bir sekülerdi, katı Kemalist ideolojiye sahipti ama en küçük yolsuzluğuna, ahlaksızlığına rastlamadık.
Kendisine bugünkü KHK’lara benzer “düzenlemelerle dindarların devletten atılması” önerildiğinde bunu reddettiği ifade ediliyor. Ecevit muhafazakar ve sağ liderlerle kıyas edilemeyecek kadar temiz, şaibesiz bir hayat yaşadı. Ahlakszılığın, soygunun, zulmün, kuralsızlığın böyle açık ve pervasızca yapılması pragmatik sağ liderler dahil hiçbir siyasetçide görülmemişti.
Son zamanlarda sosyal çürümenin boyutlarını hakkal yakin tecrübe ettim. Ruşen Çakır‘ın işaret fişeğini çaktığı linç girişiminden sonra sosyal medya hesaplarımın altına öyle iğrenç, çirkef yorumlar aldım ki kalem, klavye yazmaktan utanır. Her gün bir saatimi küfürleri silmeye verdim.
Yorumlar mantık silsilesinden, fikir kırıntısından mahrum. Söylenenlerin benimle illiyet bağı yok. Kemalistlerin ve AKP’lilerin öne çıktığı yorumlar genellemelere, ideolojik saplantılara, mahalleci tutumlara dayalı küfürlerden ibaret. Türkiye çok toksik, zehirli bir atmosfere sahip. Her kesim ötekine laf sokma derdinde. Herkes trol gibi hareket ediyor, nefret saçıyor.
Keza sayın Fethullah Gülen’in cenazesi sonrası sözde ana akım medyada kullanılan dil, ülkedeki sosyal çürümenin belgeleri niteliğindeydi. Erkam Tufan Aytav’ın teklif ettiği üzere bu dönemin şahitleri olarak onları Tenkil Müzesi’nde sergilemek lazım.
Milletin vergileriyle on binlerce ‘troll’ besleyip milleti birbirine düşürmek, nefreti körüklemek, manipülasyonlar yapmak sosyal çürümeyi tetiklemenin yanında vatana ihanet değilse nedir? AKP iktidarı medyayı ve trolleri kullanarak yıllardır nefret tohumları ekiyor, toplumsal birliği dinamitliyor. Alçak, düzeysiz yorumlar yazanlar gerçek kişilerse derin bir sosyal çürümeyi gösterir. Eğer ‘boot’ hesaplarla bu yorumlar yapılıyorsa konu ayrıca bir milli güvenlik sorunudur.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***