Almanya’nın ilk kadın başbakanı olan ve 16 yıl boyunca ülkeyi yöneten Angela Merkel, anılarını anlattığı kitabıyla yeniden gündemde.
“Freiheit. Erinnerungen 1954–2021” (Özgürlük. Anılar 1954–2021) adını taşıyan 736 sayfalık kitap, Merkel’in eski Doğu Almanya’da geçen çocukluğundan başlayarak, 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla dinamik kazanan siyasi kariyerine ve Almanya Başbakanı olduktan sonra dünya liderliği dönemine kadar olan süreci kapsıyor.
Kitap, “dünyanın gelmiş geçmiş en güçlü siyasetçi kadını” olarak akıllarda kalan Merkel’in uzun yıllar boyunca en yakın danışmanı ve asistanı olan Beate Baumann ile birlikte kaleme alındı ve 30’dan fazla ülkede aynı anda satışa sunuldu.
Kitap, sadece bir liderin anıları değil, aynı zamanda modern Almanya’nın tarihine ışık tutan bir eser olarak değerlendiriliyor. Kitabın Türkçe çevirisi henüz bulunmuyor.
Angela Merkel kitabında Almanya’nın küresel finansal kriz, Avrupa’nın borç ve göç krizleri ile COVID-19 pandemisi gibi kritik dönemlerde nasıl yönetildiğini ve bu süreçlerdeki kararlarının perde arkasını detaylı bir şekilde anlatıyor.
Ayrıca eski ABD Başkanı Barack Obama, Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron gibi dünya liderleriyle olan ilişkileri de kitapta geniş yer buluyor.
Göçmen sorununa ilişkin anlaşma süreci de kitapta
Angela Merkel kitabında, göreve başladığı 2005’ten sonra tam 12 kez ziyaret ettiği Türkiye’den ve uluslararası toplantılarda sayısız kez biraraya geldiği Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a da uzun bir bölüm ayırmış.
Kitabın 528’inci sayfasından başlamak üzere, Merkel özellikle 2015 yılındaki göçmen krizi sonrasında Erodğan’la olan temaslarını ve anılarını anlatıyor.
25 Eylül 2015’de New York’ta Birleşmiş Milletler Zirvesi’nde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la biraraya geldiğini ve göçmenler konusunda ortak bir çalışma grubu kurma kararı aldıklarını anlatan Merkel, 18 Ekim 2015’de İstanbul’a giderek Cumhurbaşkanı’nın yanısıra dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu ile buluştuğunu yazıyor.
O toplantılarda göçmen krizi ile ilgili eylem planı hazırladıklarını belirten Merkel, “Erdoğan için göçmen sorununda birlikte çalışmanın karşılığında vize serbestisi çok önemli bir meseleydi” ifadesini kullanıyor.
Merkel İstanbul ziyaretiyle ilgili tartışmalara ayrıntılı şekilde yer veriyor
Kitabında, İstanbul ziyaretinin Yıldız Sarayı’ndaki bölümünün Almanya’da tepkilere neden olduğunu belirten Angela Merkel, Erdoğan’la o dönemki anılarını şöyle anlatmaya devam ediyor:
“İstanbul ziyaretim sert bir şekilde eleştirildi. Bundan iki sandalye, daha doğrusu iki altın taht sorumluydu. Birine Erdoğan oturdu, diğerine ben oturdum. Sadece fotoğrafçıların kesitleri için değil, sohbetimiz sırasında da bu koltuklarda oturduk. Bunlar harika diye düşündüm, ancak bunun dışındaki duruma odaklanmadım. Bunun yerine içerik açısından neyi başarmak istediğime odaklandım. Ama sonradan “Bir resim bin kelimeye bedeldir” şeklinde, Erdoğan’ın karşısında sarayında bir hükümdar gibi sindiğim ve gerekirse kendimi onun önünde yerlere bile çökebileceğim yazıldı. Türkiye ile daha fazla mülteciyi bizden uzak tutabilecek bir anlaşma imzalamak üzereydik. Daha da kötüsü, ziyaret Türkiye’deki parlamento seçimlerinden iki hafta önce gerçekleştiği için, ziyaretimi Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi’ne seçim yardımı sağlamak için kullanmakla da suçlandım.”
Angela Merkel anılarında bu ziyareti ve eleştirileri ayrıntılı şekilde anlatırken kitabında şu ifadeleri kullanıyor:
“Eleştirileri terbiyesizce, kısmen sahtekarca buldum. Bir yandan sağdan sola politikacılar, haklı olarak Ege, Yunanistan, Balkan rotaları, Avusturya üzerinden Kuzey Avrupa’ya doğru sığınmacı hareketlerini organize etmememi ve kontrol edebilmek için elimden gelen her şeyi yapmam gerektiğini söylüyorlardı. Öte yandan “Ankara’daki otokratla işbirliği yapma, eğer yapacaksan seçimlere daha uzak bir zamanda olsun” diyorlardı. Bu ucuz bir tutumdu. Haritaya ve Ege’deki gerçeklere bakıldığında, gelişmeleri düzenlemenin ve kontrol etmenin ancak Türkiye ile mümkün olduğu, gecikmeye yer olmadığı görülüyordu. Geriye kalan her şey bir yanılsamaydı ve ben yanılsamalara teslim olmadım. Denizde kaçakçılara karşı hiçbir tutarlı eylem, iç sınırlarımızda hiçbir yoğun kontrol ve gözetleme, bazılarının inandığı gibi hiçbir yüksek ve uzun çit, sınırı geçen insan sayısını azaltamazdı. AB ile Türkiye arasında bir anlaşma olmasaydı, ölümüne yola çıkan insan sayısını kalıcı ve sürdürülebilir bir şekilde azaltmak ve böylece Ege’deki korkunç ölümlere son vermeyi başaramazdık.”
“Erdoğan anlaşma olduğunda çok nazik davrandı, görüş ayrılıklarında ise aleyhte konuşurdu”
Türkiye’nin o dönem Balkan rotasından gelen birçok mülteci için en önemli geçiş ülkesi olduğunu hatırlatan Merkel, “Türkiye’nin, eğer Avrupa bu zorluğun üstesinden gerçekten gelmek istiyorsa, oynayacağı önemli bir rol vardı. Bu yüzden bu ülkenin cumhurbaşkanıyla müzakere ettim ve Erdoğan’ı sadece mülteci politikasında değil, tüm siyasi yelpazede rol alabilecek bir siyasetçi olarak algıladım. Aramızda bir anlaşma olduğunda çok nazik davrandı ve bana “sevgili dostum” dedi. Görüşayrılıklarımız olduğunda ise, bitmek bilmeyen bir şekilde her türlü çelişkiyi ön plana çıkararak, aleyhte konuşurdu. Bu durum işlerin oldukça uzamasına neden oluyordu” ifadelerini kullanıyor.
Eski Almanya Başbakanı Merkel kitabında bir gözlemini de şu sözlerle paylaşıyor:
“Bu arada benim gözlemlerime göre, otokratik eğilimlere sahip siyasetçilerin tipik bir özelliği: Gerektiğinde sonsuz zamanları oluyor. Simultane çeviri yerine çeviri ardıl olarak yapılıyor.”
Davutoğlu ile görüşmelerine de değiniyor
Angela Merkel, AB- Türkiye göçmen eylem planının uygulanması konusunda daha sonra dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’yla daha fazla müzakere yürüttüğünü de aktarıyor.
Merkel kitabının 531’inci sayfasında, Davutoğlu’ndan, “dünyaya açık, deneyimli ve tarihi açıdan bilgiliydi. Mükemmel İngilizce, biraz da Almanca konuşuyordu” cümleleriyle bahsediyor.
Angela Merkel’in kitabında yer alan iki fotorafta, Yıldız Sarayı’ndaki Cumhurbaşkanı Erdoğan’la buluşmasına ve eski Başbakan Davutoğlu ile Brüksel’de gerçekleşen bir toplantıya yer veriliyor.
Angela Merkel, göreve başladığı 2005’ten sonra tam 12 kez ziyaret ettiği Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine olumlu bakmadı ve destek olmadı. Ama her zaman Türkiye’nin öneminin bilincinde olarak, diplomasi kanallarını açık tuttu.
2016’da imzalanan ve göçmenlerin Ege üzerinden Yunanistan’a geçişlerini hedefleyen Mülteci Anlaşması’nı yönlendiren, Doğu Akdeniz’de, Yunanistan’ın hukuksuz adımları yüzünden yaşanan gerilimde Almanya‘yı arabulucu olarak konumlandıran Merkel, Ankara tarafından da takdir edilen bir lider oldu.
Merkel, özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile kurduğu diyaloğu iki ülke arasında yaşanan tüm gerginliklere rağmen her zaman devam ettirdi; hükümetleri sırasında iki ülke arasındaki ticaret hacmi büyüdü, işbirliği güçlendi.
Merkel’in dünya liderleriyle olan ilişkileri ve Trump’la karşılaşması
Angela Merkel, ABD’de 5 Kasım’da yapılan seçimleri kazanan Donald Trump ile ilk başkanlık dönemindeki karşılaşmalarını da detaylı bir şekilde anlatıyor.
Trump’ı, “dünyayı bir emlak imarcısı gözüyle gören ve kazanan her şeyi alır zihniyetine sahip biri” ifadeleriyle tanımlayan Merkel, Trump’la 17 Mart 2017’de ilk kez biraraya geldiği görüşmeyi anlatarak, Trump’ın kendisiyle el sıkışmayı reddettiğini ve amacının “kendisini aşağılamak” olduğunu aktarıyor.
Başkan olduğu ilk dönemde Donald Trump’ın Paris İklim Anlaşması’ndan çekilmesini engellemek için Katolik dünyasının lideri Papa Francis’e danıştığını ve onun “Onun önünde eğil, eğil, eğil, ama kırılmadığından emin ol” şeklindeki öğüdünü uyguladığını belirtien Merkel, 2017 seçiminde Hillary Clinton’nun, ABD’deki son başkanlık seçimlerinde Demokrat Parti’nin adayı Kamala Harris’in kazanmasını yürekten istediğini; “Kamala Harris’in rakibine karşı seçimleri kazanarak ABD’nin ilk kadın başkanı olmasını çok arzuladım” sözleriyle ifade ediyor.
Merkel Putin’le tecrübesini de anlatıyor
Eski Almanya Başbakanı Merkel, Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin ile olan deneyimlerini de paylaşıyor.
2007 yılında Soçi’de yapılan bir toplantıda Putin’in, Merkel’in köpeklerden korktuğunu bilmesine rağmen, kendi köpeğini toplantı salonunda serbest dolaştırarak, kendisini korkutmaya çalıştığını ve bunu bir “güç oyunu” olarak nitelendirdiği anlatıyor.
Ayrıca, Putin’in 2007 Münih Güvenlik Konferansı’ndaki konuşmasını eleştirerek, bölgesel çatışmaların çözülmemiş olmasına ve özeleştiri eksikliğine dikkat çekiyor.
Merkel, 2008 yılında Ukrayna’nın NATO üyeliğini engelleme kararını da savunuyor. Merkel, bu kararın Rusya’nın askeri bir yanıt vermesini önlemek amacıyla alındığını ve o dönemde Ukrayna halkının çoğunluğunun NATO üyeliğini desteklemediğini belirtiyor.
Merkel, bu konuyla ilgili pasajda, “Ben Ukrayna ve Gürcistan’a MAP statüsü (üyelik öncesi konum) verilerek (Rusya lideri) Putin’den korunmasının tamamen hayal ürünü olduğunu düşündüm hep. Bu gerçekten tamamen hayaldi” görüşüne yer veriyor.
Merkel’e 2021’de başbakanlıktan ayrılması ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrası, görevi süresince Putin’e karşı yeterince sert olmadığı konusunda eleştiriler yöneltilmişti.
Anı kitabında, 2015 yılındaki göçmen krizi nedeniyle aldığı kararların iç politikaya yansımasını da detaylı bir şekilde ele alınıyor.
Merkel, Almanya’nın sınırlarını 2015 sonbaharında gelen Suriyeli ve Afgan göçmenlere açık tutma kararını savunarak, bu adımın insani bir zorunluluk olduğunu vurguluyor.
Ayrıca, tarihe mal olan, “Wir schaffen das” (“Bunu başarabiliriz”) ifadesinin arkasındaki motivasyonunu ve bu söylemin Almanya’da yarattığı tartışmaları da kitabında değerlendiriyor.
Merkel, bu dönemde Avrupa Birliği’nin dayanışma içinde hareket etmediğini dile getirerek, mülteci krizinin yalnızca ulusal değil, uluslararası bir sorun olduğunu belirtiyor.
Kitapta, bu süreçte Türkiye’de dahil diğer Avrupa ülkeleriyle yapılan görüşmeler ve AB’nin ortak bir çözüm bulma çabaları da detaylandırılıyor.
Merkel, bu süreçte Almanya içinde karşılaştığı eleştirileri ve özellikle sağ popülist göçmen karşıtı AfD partisinden gelen siyasi baskıları da samimi bir şekilde paylaşıyor, bu tepkilere karşı verdiği yanıtları ve kriz yönetimi stratejilerini anlatıyor.
Angela Merkel kamuoyu ile yeniden buluşacak
“Özgürlük. Anılar 1954–2021”, kuşkusuz Merkel hayranlarının ve siyasi tarih meraklılarının ilgisini çekecek, onun liderlik dönemindeki önemli kararlarının arka planını aktaran önemli bir eser.
2021’de görevi bıraktıktan sonra inzivaya çekilen ve kamuoyundan uzak duran Merkel, görevinden ayrılmadan verdiği son röportajlarından birinde, başbakanlıktan ayrıldıktan sonra, bol bol uyumayı, kitap okumayı, eşinin çok sevdiği patates çorbası pişirmeyi ve erikli kek yapmayı hayal ettiğini söylemişti.
Geride kalan 3 yılda, başbakanlık yıllarında da oturmayı tercih ettiği, ünlü Bergama Müzesi’nin hemen karşısındaki kendi mütevazı apartman dairesinden Almanya ve dünya siyasetini izlemeye devam eden Merkel, şimdi kamuoyu ile yeniden buluşarak, kitabının tanıtımı için gelecek hafta Almanya’da ve yurtdışında düzenlenecek okuma etkinliklere katılacak.
Eski Almanya Başbakanı Merkel’in bu kapsamda 2 Aralık’ta başkent Washington’da eski ABD Başkanı Barack Obama ile birlikte bir sohbet etkinliğine katılması bekleniyor.