ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM
Milyarlarca insanın sanki kendi oy kullanacakmış, kendi başkanını seçecekmiş gibi yakından izlediği ABD başkanlık seçimleri artık son düzlükte. Demokratların adayı Kamala Harris’in rüzgarı dindi. Donald Trump ise özellikle Pensilvanya gibi kritik eyaletlerde başa baş bir performans sergiliyor. Kritik eyaletlerde gözüken tablo Trump’ın lehine…
Kısacası seçim bıçak sırtı ve karakolda da bitebilir.
Hal böyle olunca ABD seçimleri dünyanın her yerinde öncelikli haberlerden. Ancak ABD seçim sistemi kendine özgü ve adayların belirlenme sürecinden seçimlerin salı günü yapılmasına, en çok oyu alanın başkan seçilmeye yetmemesinden her şeyin dönüp dolaşıp Pensilvanya’da düğümlenmesine kadar bir dizi başlık açıklanmaya muhtaç. Aksi halde ABD seçimlerine dair haberleri bilmediğiniz bir dilde film izler gibi izlemeniz kaçınılmaz.
O yüzden ben bu yazıda belli başlı konuları anlatacağım.
PAZARLAR TORBAYA MI GİRDİ?
Önce şu seçim gününü anlatayım… Dünyanın neredeyse her yerinde seçimler resmi tatil günlerinde ve çoğunlukla da Pazar günleri yapılır. Ama Amerikalılar ‘Biz farklıyız!’ deyip seçimi 4 yılda bir kasım ayının ilk salı günü olacak şekilde hükme bağlamışlar.
Bu arada ABD’de erken seçim de yok.
Başkan ölür veya iş yapamaz hale gelirse başkan yardımcısı devam ettiriyor. Ona da bir şey olursa kabine üyeleri sırayla devralıyor.
Hepsine bir şey olursa Netflix dizisi Designated Survivor’a başvuruyoruz. Sistem o dizi de herkesin anlayabileceği basitlikte anlatılmış çünkü.
Salı gününe geri dönersek.
Amerika’nın kuruluş ve kurumsallaşma dönemlerinde çiftçiliğin izlerini görmek mümkün. Mesela parti sembolleri de buradan çıkmış. Demokratların sembolü eşek, Cumhuriyetçilerin fil.
Seçim günün salıya alınmasının ardındaki hikaye ise özetle şöyle; ABD’nin kuruluş yıllarında oy verme ve seçilme hakkı sadece toprak sahiplerine tanınan bir imtiyazmış. Cumartesi çiftçilerin ürünlerini pazara götürdüğü, Pazar ise kilise günü olduğu için kabul görmemiş. Kasım ayının ilk pazartesi de Katolikler için dini bir bayram olunca seçimler Kasımın ilk salı gününe kalmış. O gün bugündür bu kural değişmeden uygulanıyor.
Bu arada seçim günü resmi tatil değil. Çalışıyorsanız iş yerinizden izin alıp gidip oy kullanmanız gerekiyor. İşverenler de bu imkanı sağlamak zorunda.
Neden kasım ayı derseniz o da tamamen çiftçilikle ilgili. Hasad mevsiminin bitmesi beklenmiş.
ABD seçimlerini ekranlardan izleyenler için bir başka kritik nokta şu; Kırmızı Cumhuriyetçilerin, mavi de Demokratların rengi. Bu yüzden haberlerde sık sık ‘kırmızı eyalet’ ya da ‘mavi eyalet’ lafını duyarsınız.
EYY PENSİLVANYA …
Amerikan seçimlerinde ismini en çok duyacağınız yer şüphesiz Pensilvanya. Biraz da Ohio ve Florida. Ama Türkiye’de Pensilvanya’nın ayrı bir anlamı olduğu için Türk izleyiciler için ABD seçimlerinin de Pensilvanya’ya kilitlenmesi ayrı bir ironi.
Haberlerde sık sık duyduğunuz ‘swing state’ ne demek onu da açıklayayım. Türkçeye ‘salıncak eyalet’ diye çevrilen bu tanım kısaca ‘değişken oy tercihlerini’ tanımlıyor. Kısaca ‘kararsız’ seçmenler.
Mesela California Demokrattır, Texas Cumhuriyetçi.
Bu değişmez. Diyarbakır’ın DEM , İzmir’in CHP, Osmaniye’nin MHP olması gibi düşünün. Buraların rengi zaten belli.
Ancak Pensilvanya, Ohia ve Florida gibi eyaletlerde oy tercihleri birbirine çok yakın ve kararsız seçmenlerin vereceği oylar başkanı belirliyor. Hatta denebilir ki geri kalan 40 küsür eyaleti bir kenara koyun, dananın kuyruğu bu salıncak eyaletlerde, özellikle de Pensilvanya’da kopuyor.
Adaylar da kampanyaları boyunca, kazanacaklarına kesin gözüyle baktıkları bölgeler yerine bu eyaletlerdeki seçmenin desteğini kazanmaya yoğunlaşıyor. Bu eyaletler ‘savaş meydanı’ (battleground) olarak tarif ediliyor.
NEDİR ŞU ELECTROL COLLEGE?
Gelelim Amerikan seçimlerinin en tartışmalı bölümüne.
Seçiciler Kurulu (Electrol College) denen sistem tam anlamıyla ABD’ye özgü. ABD sisteminde toplamda daha çok oy alsanız da seçimi kaybedebiliyorsunuz. Mesela 2016 seçimlerinde Demokratların adayı Hillary Clinton fazla oy almasına rağmen başkanlığı Donald Trump kazanmıştı. Benzer bir durum 2000 seçimlerinde George Bush ile Al Gore arasında yaşandı ve Bush rakibinden az oy almasına rağmen başkan seçilmişti.
Peki nedir bu tuhaf sistem? Neden ihtiyaç duyulmuş?
Amerika da seçmenler aslında doğrudan başkanı seçmiyor. Başkanı seçecek kurulu seçiyorlar. Dolayısıyla seçimin sonucunda, bir başkan adayının aldığı oy sayısı değil, kazandığı delege sayısı belirleyici oluyor.
‘Electoral Collage’ denilen seçiciler kurulu, Senato ve Temsilciler Meclisi’nin toplam üye sayısı olan 538 delegeden oluşuyor. Delege sayısı 270’e ulaşan başkan adayı seçimin de galibi oluyor. Sanıyorum Electrol College ile ilgili haberleri dinlerken ‘İyi de buna neden ihtiyaç duymuşlar’ diyorsunuzdur.
Emin olun ortalama Amerikalılar da bilmiyor.
Ben sizin için araştırdım, işin hikayesine ve mantığına dair çok makale okudum. Olay ABD’nin bağımsızlık savaşı, kuruluş dönemi ve Anayasa yapım dönemine kadar uzanıyor. En yalın haliyle şöyle anlatabilirim; ABD denge denetleme sistemi üzerine kurulu. Avrupa’dan kaçıp gelen yeni yerleşimciler kralın ya da kilisenin hegomonyası ABD’de olmasın diye denge denetleme sistemini her şeyin üzerinde tutmuşlar.
Yargı yürütme ve yasama gerçekten kesin çizgilerle ayrılmış.
Amerika ‘kuvvetler ayrılığı’ ilkesinin ciddiyetle uygulandığı bir ülke. Bizde lafta bile kalmayan yasama, yürütme ve yargı ayrımı ABD’de ciddiyetle uygulanıyor. Bütün sistem bu üç yapının birbirini denetlemesi ve kontrolü üzerine kurulu. Dahası yasama ikili bir yapıya emanet edilerek ekstra bir güvenlik sistemi kurulmuş. Mesela Temsilciler Meclisi (House of Representatives) çoğunluğun temsil hakkını korumak için nüfusa oranla temsil ediliyor.
Her eyalet, nüfusuna oranla üye yolluyor Temsilciler Meclisi’ne.
Öte yandan Senato’da ise büyük eyaletler küçük eyaletleri bastırmasın diye nüfusuna bakılmaksızın her eyalet iki üye yolluyor. Temsilciler Meclisi ve Senato birbirinin altı ya da üstü değil.
Her iki yapı da birbirini denetleyebiliyor
En çok oyu alanın başkan seçilmemesinin altında da bu mantık var. Eyaletler arası güç dengesini korumak, Kongre’nin kazanana karar vermesini önlemek için bir nevi ‘fazla demokrasi yanlış tercihler getirebilir’ diyerek oluşturulmuş sistem.
Karışık gelmiş olabilir…
Bence takılmayın. Zira sistemin demokratikliği ABD’de de çok tartışılıyor. Hani biz de oyuncu manken Aysun Kayacı 2008’de “Benim oyumla dağdaki çobanın oyu bir mi?” demiş ve kadim bir tartışmayı ateşlemişti. İşte o tartışma Ohiolu çiftçi ile New Yorklu profesörün oyu bir mi versiyonuyla ABD’de yıllardır sürüyor.
TELEVİZYONSUZ OLMAZ
Seçimin kurallarından biri değil ama ABD seçimleri televizyon tartışmasız olmaz.
‘Debate’ler çok popüler.
Adaylar daha aday adaylığından başlayıp başkanlık seçim gününe kadar çeşitli defalar rakipleriyle ekranda kozlarını paylaşıyorlar. Debate o kadar önemli ki başkan adayının siyasi kariyeri o yayında son bulabilir ya da coşabilir. Mesela Trump ile Biden arasındaki son debate sonrası Biden siyasetten çekilmek durumunda kalmıştı.
Seçimlerde sadece başkan seçilmiyor.
Senato ve Temsilciler Meclisi üyelerinin büyük çoğunluğu da belirleniyor. Malum olduğu üzere senatörler 6 yıllığına seçiliyor ve her iki yılda bir üyelerin 3’te biri yenileniyor.
Temsilciler Meclisi seçimleri ise iki yılda bir yapılıyor.
Seçimler 5 Kasım’da yapılacak ama yeni başkanın göreve başlaması Ocak ayında oluyor. Dönem Kongre Binası’nda yapılan yemin töreni ile başlıyor.
KİM KAZANIR, TÜRKİYE NASIL ETKİLENİR ?
ABD seçimleri başa baş geçiyor. Hatta bıçak sırtı denebilir. Dolayısıyla ‘Harris kazanır’ ya da ‘Trump kazanır’ demek kolay değil. Her iki adayında pozitif negatif yönleri var.
Ancak son dönemde Trump’ın öne çıkması Ankara’da heyecana yol açıyor. Çünkü Türkiye değilse bile Erdoğan, Trump’ın seçilmesini çok istiyor. Trump ile Erdoğan arasında tanımlaması zor bir bağ vardı. Ancak Trump’ın sağı solu belli olmuyor.
Bir gün ‘Dostum Erdoğan’ derken ertesi gün ‘Aptal olma‘ diye mektup yazabiliyor. O yüzden Trump dönemi Türkiye ilişkileri bakımından büyük bir bilinmezlik!
Kamala Harris kazanırsa büyük bir sürpriz beklememek lazım. Öncelikle Harris, Biden dönemi politikalarını takip ediyor, aynı kadrolarla çalışıyor. O kadronun Türkiye’ye bakışı malum. Biden’ın Erdoğan’la yıldızı hiçbir zaman paylaşmadı. Hatta görev süresinde bir kez olsun Washington’da ağırlamadı Erdoğan’ı.
Erdoğan ve ekibi Trump’ı istiyor ancak ben Harris’in Türkiye için daha makul olduğu düşüncesindeyim. Fakat unutmamak lazım ki Türkiye ile Amerika arasında o kadar çok problem alanı var ki, işlerin rayına oturması için mucizevi bir şeyler olmak zorunda.
Türkçe de ‘züccaciye dükkanına giren fil‘ tabiri vardır. Cumhuriyetçilerin sembolü fil ve bilenmiş şekilde gelen Trump seçimi kazanırsa züccaciye dükkanına girmiş fil gibi olacak. Böyle bir durumda sadece Amerika değil, dünyanın her yerinde kemerleri bağlamak lazım.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***