YÜKSEL DURGUT | YORUM
Tarih boyunca, dünya liderleri savaş kararlarıyla insanlığın kaderini şekillendirdi. Bob Woodward’ın “Savaş” kitabı, bu kadim gerçeği günümüz perspektifinden ele alıyor. Ancak bu konu, çok daha derin ve geniş bir tarihsel bağlama sahip.
1. Dünya Savaşı’nda Churchill’in kararlılığı, Hitler’in megalomanyası ve Stalin’in acımasızlığı, milyonlarca insanın kaderini belirledi. Churchill’in, “Kanımızla, alın terimizle ve gözyaşlarımızla!” dediği gibi, liderler uluslarını büyük fedakarlıklara sürükledi. Bu savaşın sonuçları, bugün hala hissediliyor.
Küba Füze Krizi sırasında Kennedy ve Kruşçev’in soğukkanlılığı, dünyayı nükleer felaketin eşiğinden döndürdü. İki liderin kriz yönetimi, diplomasinin gücünü gösterdi. Kennedy’nin “Müzakere etmekten korkmayın; ama müzakere etmekten korkmayın!” sözü, bu dönemin ruhunu yansıtıyor.
Vietnam Savaşı’nda Johnson ve Nixon’ın kararları, ABD’nin süper güç imajına büyük darbe vurdu. “Domino teorisi” adı altında yürütülen bu savaş, liderlik hatalarının ne denli yıkıcı olabileceğini gösterdi. Woodward’ın kitabında bahsettiği Afganistan çekilmesi, adeta Vietnam’ın modern bir tekrarı gibiydi.
Yakın tarihte, George W. Bush’un Irak Savaşı kararı, Ortadoğu’nun dengesini altüst etti. “Önleyici savaş” doktrini, uluslararası hukuku zorlarken, bölgede istikrarsızlığa yol açtı. Bu karar, Woodward’ın kitabında ele aldığı Biden’ın Ortadoğu politikasının temellerini attı.
Suriye iç savaşında Türkiye’nin rolü özellikle önemli. Erdoğan yönetimi, Esad rejimine karşı muhalif grupları desteklemiş ve bu durum çatışmanın uzamasına katkıda bulunmuştu. Ayrıca, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki askeri operasyonları, özellikle Kürt gruplarına karşı mücadelesi, bölgede yeni gerilimlere yol açmıştı.
Bob Woodward
Libya’daki iç savaşta da Türkiye’nin müdahalesi, çatışmanın seyrini değiştirmiş ve uluslararası tepkilere neden olmuştu. Erdoğan’ın Doğu Akdeniz’deki politikaları, özellikle Yunanistan ve Kıbrıs ile yaşanan gerilimler, bölgesel istikrarı tehdit eden faktörler arasında sayılabilir.
Putin’in Ukrayna’yı işgali, Soğuk Savaş sonrası düzenin sona erdiğini ilan etti. Bu hamle, Woodward’ın kitabında detaylandırdığı gibi, Biden yönetimini zorlu bir sınava tabi tuttu. NATO’nun geleceği ve Avrupa’nın güvenlik mimarisi yeniden şekillenirken, liderlik kararlarının önemi bir kez daha ortaya çıktı.
Woodward, Erdoğan’ın NATO içindeki tutumunu ve Batı ile olan ilişkilerini eleştirel bir gözle değerlendiriyor. Özellikle Türkiye’nin S-400 füze sistemlerini Rusya’dan satın alması, NATO müttefikleri arasında ciddi bir güven bunalımına yol açtı ve ABD’nin F-35 programından Türkiye’yi çıkarmasına neden oldu.
Erdoğan’ın Doğu Akdeniz’deki faaliyetleri ve Yunanistan ile yaşanan gerilimler de kitapta geniş yer buluyor. Bu bölümler, Türkiye’nin bölgesel bir güç olarak oynadığı rolü ve bunun küresel dengeler üzerindeki etkisini net bir şekilde ortaya koyuyor.
Woodward, Erdoğan’ın iç politikadaki otoriter eğilimlerini de mercek altına alıyor. Basın özgürlüğü, insan hakları ve hukukun üstünlüğü konularında Türkiye’ye yöneltilen eleştiriler, kitapta detaylı bir şekilde işleniyor. Bu bağlamda, Erdoğan’ın muhalefete ve sivil topluma yönelik tutumu da sert bir dille eleştiriliyor.
Tarih, liderlerin savaş kararlarının sonuçlarını acımasızca kaydeder. Woodward’ın “Savaş” kitabı, bu kadim gerçeği günümüz bağlamında ele alırken, okuyucuya liderlik ve savaş arasındaki karmaşık ilişkiyi düşündürüyor. Bugünün liderleri, geçmişin derslerini ne kadar öğrenebildi? Gelecek nesiller, bizim kararlarımızı nasıl yargılayacak?
Kitabın belki de en dikkat çekici yanı, Biden-Netanyahu ilişkisindeki gerilimleri ortaya koyması. Biden’ın İsrail Başbakanı’na yönelik sert eleştirileri ve küfürlü ifadeleri, uluslararası diplomasinin kırılgan yapısını gözler önüne seriyor. Bu durum, Erdoğan’ın da zaman zaman benzer gerilimleri yaşadığı Batılı liderlerle olan ilişkilerini hatırlatıyor.
Woodward’ın eseri, süper güçlerin bile sınırlarını ve zaaflarını ortaya koyuyor. ABD’nin Afganistan’dan çekilişindeki başarısızlık ve Gazze krizindeki etkisizlik, dünyanın en güçlü ülkesinin bile bazen olayların akışını değiştiremediğini gösteriyor. Bu bağlamda, Türkiye’nin Suriye politikası ve Kürt meselesi konusundaki tutumu da kitapta önemli bir yer tutuyor.
Savaş, sadece bir siyasi analiz değil, aynı zamanda insanlık tarihinin kritik bir dönemecinde alınan kararların ve yapılan hataların canlı bir kaydı.
Savaş ve liderlik arasındaki bağ, insanlık tarihi kadar eskidir. Woodward’ın kitabı, bu bağın günümüzdeki yansımalarını incelerken, bize tarihin tekerrür etme eğilimini hatırlatıyor.
Liderler değişse de, insanlığın karşı karşıya kaldığı temel ikilemler aynı kalıyor. Barış mı, savaş mı? Diplomasi mi, güç mü?
Bu sorular, dün olduğu gibi bugün de dünya liderlerinin önünde duruyor.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***