İlker Cihan BİNER
T. Melis Golar ile çağdaş sanatın konumunu, küratöryel mevzuları konuştuk. Ayrıca Golar’a yaptığı sergileri de sormayı ihmal etmedik. Lafı uzatmadan söyleşiye bağlanalım.
Özellikle sanat piyasasında doğayı bütün görmek ve üst başlıkta ele almak alışkanlık haline gelmiş. Küratöryel yöntem açısından bu duruma dair nasıl bir yol izliyorsunuz? Sizce doğa biz insanların konumundan başka yerde mi?
Doğayı gözlem ve bilimsel bulguların izinde inceliyor, anlam vermeye çalışıyoruz. Çoğunlukla elde ettiğimiz bilgileri yeterli buluyor ve ahkam kesmeye meyilli hale geliyoruz. Veyahut kendi içinden geldiğimiz şeyi nesneleştirip kendimizi bu kümeden ayırıyoruz. Sürdürülebilir sistemleri gözlemlememize rağmen kendi hayatımıza bu örneklerini uygulamakta güçlük çekiyoruz. İnsanın yaptığı yollar, evler, yok ettiği ormanlar sebep olduğu iklim krizi de aslında onun doğası.
Fernando Pessoa, “Şeytanın Saati” kitabında “İnsan hayvandan, sadece bir hayvan olmadığını bildiği için ayrılır” diyor. Yani demem o ki, insan doğadan bu kadar basit bir bahaneyle ayrı olduğunu düşünürken büyük bir yanılgıyla kapılmış oluyor. Aklını en üstün sayan, iletişim kuran en gelişkin varlık olduğunu düşünen insan, bu fikirler çerçevesinde doğayı tahakküm altına almaya çalışıyor. Doğası gereği fark edemediği vasatlığı sebebiyle yarattığı sorunlara çözüm bulması olası değil.
Doğayı taklit eden sanat belki bu yüzden hâlâ bütüncül bir yaklaşımla ele alınıyor ve belki de alışkanlıktan çok bu herkes için daha güvenli bir alandır. Aslında bu bile içten içe doğa içinde bir alt küme olduğunu onaylamanın sessiz bir göstergesi. Benim bakış açım; sadece düşündüğüm ve onayladığım bir fikirle değil bana karşı olan fikre de yer vererek bir tartışma yaratmak oluyor. Doğa çok genel bir kavram ve buna bütüncül bakmak hiçbir şeyden bahsetmemek demek. Ben onu oluşturan parçaların dünyaları ile ilgileniyorum.
Barbare Studio’da gerçekleşen son karma serginizin adı “Yer Duygusu”. Mekân seçimi konusunda zorlandınız mı? Başka deyişle; serginizin oluşum hikâyesini sizden dinleyebilir miyiz?
Barbare Studio’nun kurucusu Celine Topsakal, bağlarda bir sergi yapma fikrini benimle paylaştığında hemen mekânı gidip görmek istedim. Orası hali hazırda işleyen bir tarım arazisi. Arazinin içinde yapıtların duracağı alanları seçmek kimi zaman zordu. Traktörlerin yolunu kesmeyecek fakat yapıtın da anlamından eksiltmeyecek çözümler üretmek gerekiyordu. Burada adaptasyon en önemli meziyetti.
“Yer Duygusu” sergisi şaraba karakteristik özelliğini veren iklim, coğrafi konum, eğim, gibi faktörlerin toplamı olan terroir kelimesi üzerinden bir okuma yapmaya çalışıyor. Bağlara girdiğinizde sizi bir yanda deniz bir yanda dağlar ve yıl içinde renkten renge giren tarlalar çevreliyor. Bu aynı zamanda içi bilgiyle doldurulacak bir boşluk gibi de hissettirdi bana. Sanki buranın fiziki sınırları, benzersiz özelliklerinin içinde barındırdığı hikayeler yeniden canlanmayı veya tekrar anlatılmayı bekliyor gibiydiler. Bu yüzden yeri duymak için sadece duyu organlarımızı kullanmayı değil yapıtların hikayelerini dinlediğimizde zihnimizi de harekete geçirecek bir egzersizi öneriyoruz. Sadece bakmak değil, yürümek, yürürken düşünmek, sormak birlikte tartışmak için bir sergi hazırladık. Barbare Bağları’nı, baktığı denizi, üstünden geçen kuşların göç yolunu, etrafını bürümüş yabani otların formunu, yerin altından çıkan hikayelerle bugünün paralelliklerini okuyor, Tekirdağ’ı ve Trakya’yı anlamaya ve farklı biçimlerle arşivlemeye çalışıyoruz.
Geçtiğimiz aylarda Fikret Otyam sanat merkezinde yaptığınız Nihâl Martlı sergisinde aslında bir sanatçının hayatından kesitler vardı. Yaptığınız bu etkinliğin ana temaları nelerdi? Nihal Mârtlı ile çalışmak size ne hissettirdi?
“Her Şey Yolunda” sergisi Nihal’in yirmi beş yıllık sanat hayatının bir özetini sunuyordu aslında. Farklı dönemlerinden serilerini bir araya getiriyordu sergi. Nihal kadın portreleri yapan bir ressam çoğunlukla da kendini veya yakınındaki kadınları bu portrelere yerleştiriyor. Bazı masallar, sanat tarihinin de konusu olan kimi hikayeler, bazen de yalnızca kendi iç dünyasında yaşadığı hüsran veya sevinçler izleniyor tuvallerinde. Sergide iyileştirme, ihtimam gösterme gibi konular üzerinden bir alt metin var. Nihal’in her portresi ardında ya kendi meselesini veya bir kadın hikayesini sağaltmak için yapıyor ve bir anlamda o karakterleri resimlerini yaparak özgürleştiriyor. Aslında resimlerle Nihal de iyileşiyor ve zihninde konu her ne ise ona dair çıkmazları da iyileştiriyor. Hiçbir şeyin yolunda olmadığında dahi her şey yolunda diyebilmenin gücüne inanıyor Nihal ve bu sergiyi de bu fikir etrafında kurguladık.
Nihal benim profesyonel hayata girdiğimde ilk tanıştığım sanatçılardan biriydi.
O zaman ben stajyerdim. Sonra zaman içinde onu küratörlüğünü üstlendiğim bir sergiye davet ettim ve arkadaşlığımız pekişti. İkimizin de çalışma prensipleri birbirine çok benziyor. Aklımızdaki gerçekleşene kadar pes etmiyoruz. Nitekim birlikte sabahladığımız çok gün oldu bu sergi sırasında. Bir de Nihal benim gözümden bu sergiyi kurmaya başından sonuna kadar onay verdi. Elbette birlikte çalışmanın duygusal bir boyutu da var, o çok daha derin.
Karma sergi yapmakla tekil bir sanatçı sergisi yapmak arasında küratöryel açıdan ne gibi farklılılar var?
Solo sergi yaparken sanatçının pratiğini özümsemek daha önemli hale geliyor. Aslında bir anlamda sanatçının dünyasına giriyorsunuz ve bir süre orada yaşıyorsunuz. Fakat fikir ayrılıklarınızda işler daha zor ve çatışmalı bir süreci de getirebiliyor. Aslında ben sanatçının şekline bürünmeyi seviyorum sanırım. Onun yöntemlerini kendi yöntemlerim haline getiriyorum. Bir de tabii ki sanatçının kariyeri üzerine de bir inşa kurgulamak durumundasınız doğru mekân bulmak, doğru cümlelerle aktarmak, benzer okumalar yapmak ve aynı lügatı kullanmak önemli. Sanatçının aklında olanı ve öne çıkarmak istediğini bulup çekip göstermek değerli oluyor. Bunların çoğu grup sergisi için de geçerlidir aslında. Fakat grup sergisinde sizin de yaratıcılığınız ve seçtiğiniz yapıtlar arasında bir dil birliği kurmanız önem kazanıyor. Kendi bakış açınızla ilgili daha açık bir alan sunuyor sonuçta grup sergileri.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***