Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı konuşma, İsrail’in Hamas’a karşı yürüttüğü savaşa karşı sert ve yıkıcı bir saldırı başlatmak için eline geçen son fırsattı.
Türkiye savaş nedeniyle İsrail’e ticaret ambargosu uygulayan tek ülke olurken, Erdoğan İsrail’i eleştirmede ön plana çıkmayı umuyordu. Ancak İsrailli analistler, Erdoğan’ın tutumunun çatışmanın ötesinde sonuçları olacağı konusunda uyarıyor.
Tel Aviv’deki Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü’nden İsrailli dış politika uzmanı Gallia Lindenstrauss, Gazze’deki çatışmanın ardından Türkiye’nin İsrail-Filistin sürecinin bir parçası olmak istediğini ancak diğer yandan İsrail’i yabancılaştırdığı için İsrail’in bu sürece Türkiye’nin dahil olmasına izin vermesinin çok zor göründüğünü kaydetti.
Erdoğan bir yandan İsrail’e karşı öncü bir rol üstlenmeye çalışırken, diğer yandan da çatışmanın çözümünde kendisine bir rol biçmeye çalıştı. Ancak analistler Ankara’nın sadece İsrail tarafından değil, çatışmaları sona erdirme çabalarında başı çeken Katar ve Mısır gibi Arap ülkeleri tarafından da kenara itilmiş bulduğunu dile getiriyor.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Profesörü Hüseyin Bağcı, Arap ülkelerinin genel olarak Türkiye’nin oyunun bir parçası olmamasından memnun olduklarını söyleyerek, bunun da Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı için bir hayal kırıklığı olduğunu kaydetti. Bağcı, Türkiye’nin bu süreçteki ahlaki sorumluluğunu ve diplomatik çabalarını sürdürmesi gerektiğini ancak şu ana kadar Türkiye’nin bu süreçte aranan bir aktör olmadığının görüldüğünü ifade etti.
Analistlere göre, Türkiye’nin bölgedeki liderlik iddiası tarihten ve Osmanlı hakimiyeti hafızasından kaynaklanıyor.
Türkiye İsrail’e ticaret ambargosu uygularken, Ankara kamuoyundaki güçlü muhalefete rağmen Azerbaycan petrolünün bir Türk limanı üzerinden İsrail’e ihracatına izin vermeye devam ediyor. Aynı zamanda İsrail ve Türkiye tam diplomatik ilişkilerini sürdürüyor ve analistler bu durumun, gelecekteki işbirlikleri için açık kapı bıraktığını söylüyor.
Viyana’daki İnsan Çalışmaları Enstitüsü’nden Soli Özel, her iki tarafın da (İsrail ve Türkiye) neredeyse her şeyi kabul etmeye hazır görünmesinin, savaş bittiğinde Türkiye’nin hiçbir şeyin garantörü olmasa bile Gazze’nin yeniden inşasında yer alabileceğini gösterdiğini belirtti.
Hamas’ın geçen yıl 7 Ekim’de gerçekleştirdiği saldırıdan önce Ankara, İsrailli ve Arap liderlerle ilişkilerini geliştirmeye ve bölgedeki nüfuzunu arttırmaya çalışıyordu. Analistler, Türkiye’nin hem İsrail hem de Arap liderler tarafından diplomatik olarak kenara itilmesinin diplomatik önceliklerin değiştirilmesi çağrılarını körüklediğini belirtiyor.
ODTÜ Öğretim Üyesi Profesör Hüseyin Bağcı, Türkiye’de bir grubun Türk dünyasında çok daha önemli meseleler varken, Filistinliler de dahil Araplar’ın desteklenmesinin nedenini sorguladığını kaydetti.
Analistler, Ortadoğu’daki mevcut çatışmanın devam etmesi ve Ankara’nın diplomatik olarak kenara itilmesi halinde Türkiye’de bu tür “diplomatik sıfırlama” çağrılarının artacağını söylüyor.