Avrupa Hareketlilik Haftası kapsamında her yıl 22 Eylül’de kutlanan Otomobilsiz Kent Günü’nde, İzmir Bornova’daki Süvari Caddesi bir günlüğüne yayalara bırakıldı. Bisikletliler caddeyi özgürce turlarken, yayalar da otomobiller olmadan rahatça yürümenin tadını çıkardı.
İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından motorlu araç trafiğine kapatılan yolda gün boyunca panel, forum, konserler, spor ve dans etkinlikleri düzenlendi. Otomobilsiz hayatı tanıtmak için bisiklet ve yaya ulaşımıyla ilgili stantlar açıldı.
“Yayalar için kaldırımlar bile müsait değil”
İlk olarak 2002 yılında kutlanmaya başlayan Otomobilsiz Kent Günü ile kişilerin günlük yaşamda daha fazla yürümesi, ayrıca işe, okula bisiklet veya toplu ulaşım araçlarıyla gitmeleri yönünde farkındalık oluşturulması amaçlanıyor.
VOA Türkçe’nin mikrofon uzattığı İzmirliler ise otomobilsiz bir hayatın önündeki engellerden şikayetçi.
Birçok yere yürüyerek gitmeyi tercih ettiğini anlatan emekli Profesör Mehmet Benian Eser, kaldırımlar ve motosikletlilerden yakınarak şunları söyledi:
“Yayalar için kaldırımlar bile müsait değil. En büyük sıkıntı motorlar. Son yıllarda motorların kent içindeki trafiği kötü anlamda sıkıntıya soktuğunu görüyoruz. Yayalara ayrılmış alanlar bir şekilde istismar ediliyor. Bunda vatandaş olarak bizim sorumluluklarımız var. Denetim ve eğitim ile bunu insanların gündemine değişik vesilelerle getirmek lazım.”
Toplu ulaşım araçlarını da sık kullandığını söyleyen Eser, İzmir’deki toplu ulaşım güzergahlarının daha da çeşitlendirilmesini istedi.
“Bu benim ikinci bebek arabam, ilki yollardan dolayı kırıldı”
Bebek arabasındaki çocuğuyla etkinliğe katılan ev kadını Aysu Sağay da yolların yayalar için uygun olmadığı görüşünde. Yollardaki engebeler yüzünden bebek arabasının kırıldığını anlatan Sağay, yolların düzeltilmesini şu sözlerle talep etti:
“Her seçim zamanı verilen belirli vaatler oluyor. O vaatler her zaman tekrarlanıyor ve hiçbir zaman düzelmiyor. Yollar engebeli, çukur, hatta artık krater şeklinde. Hiçbiri düzeltilmiyor. Bebek arabası ile mesela kaldırımda gitmeyi denediğimde zamanında yapılmış hatalar yüzünden ağaçlar tam kaldırımın ortasında, oradan da geçemiyorsun. Arabasını park eden de orada. Bu benim ikinci bebek arabam. İlki yollardan dolayı kırıldı”
Eşiyle bisiklet kullandığını da belirten Sağay, şehir içinde güvenli sürüş yapamamaktan da yakındı. Sağay, “Yollar güvenli değil, yeterli önlemler alınmıyor. Dinlenme alanları zaten çok yok. Işıklandırma açısından da yollar çok sıkıntılı” diye konuştu.
“Bugün dünyanın birçok büyük kenti, şehir merkezine otomobillerin girişini kısıtlamaya başladı”
İlk seri üretim otomobilin 1908 yılında Amerikalı Henry Ford tarafından üretilmesinden bu yana otomobil çılgınlığı bütün dünyayı sarmış olsa da gelinen noktada Hamburg’dan Londra’ya, Pekin’den Paris’e birçok dünya metropolü kent merkezlerinde araç yasağını tartışıyor.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Yaya Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Gökberk Tektek, Paris ve Londra’daki uygulamalardan örnek vererek, merkezlerdeki araç yasağı için şunları dile getirdi:
“Bugün dünyanın birçok büyük kenti, şehir merkezine otomobillerin girişini kısıtlamaya başladı. Londra’da ‘ULEZ’ (Ultra Düşük Emisyon Alanı) denen bir sistem ile şehir merkezine girmek için ekstra bir vergi ödüyorsunuz. Tabii aslında bunu yapmak için toplu ulaşımı da cazip kılmak gerekiyor. Konforlu, güvenli, ucuz kılmak gerekiyor. Bugünün ihtiyaçlarına göre değil, yarının ihtiyaçlarına göre planlanan bir toplu ulaşım hem otomobile olan talebi düşürecektir hem de şehir içinde karbon emisyonlarını düşürecektir. Toplu ulaşım sadece belirli bir gelir grubunun mecbur kaldığı bir ulaşım metodu olmamalı”
“Bütün ulaşım otomobiller için önceliklendirilmiş durumda maalesef”
Türkiye’de yayaların yaşadığı sorunları anlatan Tektek, “Türkiye’de yayalar şehir içerisinde en büyük kullanıcı grubu olmasına rağmen, kentin en büyük demografisi olmasına rağmen en arka planda diyebiliriz. Bütün ulaşım otomobiller için önceliklendirilmiş durumda maalesef” dedi.
Yayalar içerisinde görme engelliler, tekerlekli sandalyeliler gibi daha da dezavantajlı gruplar olduğuna değinen Tektek, “Yani her yaya da eşit olarak erişmiyor aslında kente. Bu da onları izolasyona götürüyor, evlerinden çıkamamalarına sebep oluyor” diye konuştu.
Tektek, “Geldiğimiz noktada otomobilsiz bir hayat mümkün değil. Ama otomobilli bir hayat da mümkün değil. Hem sürdürülebilirlik hem erişilebilirlik açısından hem de kentlerin lojistik bir problemi artık otomobiller. Park sorunları her yerde. Kaldırımlar zaten yeterli değil. Hele Türkiye’de bazı şehirlerdeki semtlerin kaldırımları yok. Bina sınırları olarak yapılan yükseltiler kaldırım diye geçiyor. Halbuki oradan bir kişi bile zor geçiyor. Bunun üstüne bir de e-scooterların parkı var, paylaşımlı bisikletlerin, motosikletlerin parkı var” dedi.