AKP rejiminin Gülen Hareketi’ne yönelik soruşturmalar kapsamında liseli kız çocuklarına yönelik yaptığı nefret operasyonu davaya dönüştü. Söz konusu operasyon kapsamında 53 kişi gözaltına alınmıştı. 14’ü lise öğrencisi olan sanıklar 23 Eylül’de İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi’nde hakim karşısına çıkacak. Duruşmalar 5 gün sürecek. Çocuklar, birlikte ders çalıştıkları ve alışveriş merkezine gittikleri için ‘terör’den yargılanıyor! İddianame içerisinde yer alan delillerin çoğunluğu, emniyet birimlerine ait ‘Bilgi Notu’ ve ‘Bilgi İletimi’ başlığı altında sunulmuş yazılardan oluşuyor. Emniyetteki sorgularında çocuklar, ebeveynleriyle ilgili yalan ifade vermeye zorlanmıştı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 19 Aralık 2023 tarihinde başlatılan 2023/276683 sayılı soruşturma kapsamında, 7 Mayıs 2024 günü İstanbul Emniyeti, Çocuk Şube Müdürlüğü tarafından bir operasyon gerçekleştirilmişti. Operasyonda, yaşları 12 ile 17 arasında değişen 15 kız çocuğu da dahil olmak üzere toplam 53 kişi gözaltına alınmıştı.
Yaşı küçük kız çocuklarından 1’inin şüpheli (SSÇ-Suça Sürüklenen Çocuk) sıfatıyla gözaltına alındığı, diğer 14’ünün ise ‘tanık’ olarak ‘temin edildikleri’ iddia edilse de çocukların tamamına şüpheli gibi işlem yapıldı. Şafak baskınıyla, saat 05.00 sıralarında evlerinden zorla alınan çocuklar hakkında adli muayene raporları aldırılmış, yakınlarına haber verme tutanakları düzenlenmiş, avukatları ve aileleri ile görüşmeleri kısıtlanmış ve iddia edildiği gibi ‘tanik’ değil; ‘şüpheli’ gibi sorgulanmışlardı.
16 saat boyunca psikolojik baskı altında kalan çocuklar ebeveynleri ve arkadaşları hakkında ifade vermeye zorlandıktan sonra, aynı gün gece geç saatlerde yakınlarına teslim edildi. Dosyaya giren resmi belgeler de çocukların ‘tanık’ değil, ‘şüpheli’ sıfatıyla gözaltına alındığını doğruluyor.
Kötü muamele ve tehdit!
Çocuklara, gözaltı süreci boyunca kötü muamelede bulunulduğu ve tehdit edildikleri de kamuoyuna yansıdı. Gözaltındaki çocuklardan birinin ifadelerinden bir kısmı şöyle:
“Bizim ailelerimiz bize yemek getirmeye çalışmış ancak onların getirdiği yemekleri bize vermedikleri gibi, bizi (akşama kadar) aç ve susuz bıraktılar.
Karakolda başımızda duran bir kadın polis vardı. Ona ‘Neden buradayız?’ diye. Bize, “Siz içerde göreceksiniz, size kan kusturacaklar!” diyerek tehdit etti. Bir polis önümüzden geçerken bize, “Bu size kan kusturacak” dedi. Biz anlamadık yani niye oradayız! Ne yaptık ki bize kan kusturacak.
Kardeşime, (sorgusunda) ‘Sen korkaksın, yalancısın diye bağırmışlar’ Birbirimizle iletişim kurmamıza izin vermediler. Benim sorgum 3 saat sürdü. Avukat yoktu ve psikolog da tüm sorgu boyunca yanımızda değil. Sürekli dışarı çıkıp geliyordu.
Bir komiser bana sürekli, ‘Sen korkaksın, yalancısın. Bu yüzden elini kaşıyorsun, elin o yüzden böyle oldu’ dedi. Oysa elimi sinek ısırmıştı ve kaşınıyordu. Sürekli psikolojik baskı ve aşağılama vardı.”
İddianame kabul edildi; suçlama ‘ders’ anlatmak
Aralarında 19-25 yaşları arasındaki üniversite öğrencisi genç kızların da bulunduğu diğer 38 şüpheliden 33’ü ise 4 günlük gözaltı süresinin ardından 10 Mayıs 2024 günü tutuklanma talebi ile Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliğine sevk edildi ve 28’i tutuklanarak cezaevine gönderildi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 10 Haziran 2024’te hazırlanan 529 sayfalık 2024/6636 sayılı iddianame İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilerek ‘kız çocukları davası’ süreci başladı. 21’i tutuklu toplam 41 sanığın yer aldığı iddianamede, sanıklara, 12 üniversite öğrencisi genç kızın ortaokul ve lise çağındaki çocuklara İngilizce ve dini dersler vermesi çerçevesinde tamamı yasal faaliyetler ile ilgili olarak, 117 farklı terör eylemi atfedildi. Ayrıca, sanıklardan 37’sinin kadın ve 4’ünün erkek olduğu, 18-25 yaş aralığındaki 19 sanıktan 8’inin tutuklu olduğu, bu genç kızların 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi sırasında 10-17 yaş aralığında olduğu kayda geçti.
İddianame içerisinde yer alan delillerin çoğunluğu, emniyet birimlerine ait ‘Bilgi Notu’ ve ‘Bilgi İletimi’ başlığı altında sunulmuş yazılardan oluşuyor.
Hukuki Değerlendirme ve Delil Kabul Edilebilirliği
İddianamede, emniyet birimlerinden gelen bilgi notları ve iletim yazıları, çeşitli sayfalarda yer alıyor. İddianamede 13 bilgi notu ve 1 istihbari bilgi, ‘delil’ olarak gösterilmiş. Ancak ‘terör’ suçlamasına ‘delil’ olarak gösterilen bu ‘istihbari notların, bilgi notlarının ya da yazıların’ kimin tarafından hazırlandığı, bilgilerin hangi usullerle ve ne şekilde elde edildiği belli bile değil! Dolayısıyla bu yazıların güvenilirliği ve kaynağı konusunda ciddi sorunlar bulunuyor. Hukukçulara göre bu durum, şu hukuki sorunları doğuruyor:
Öncelikle, iddianamede yer alan bilgi notları ve istihbari verilerin kaynağı açıkça belirtilmemiş, bu belgelerin kim tarafından ve nasıl hazırlandığı, içindeki bilgilerin hangi yöntemlerle elde edildiği ve bu bilgilerin doğruluğunun nasıl tespit edildiğine dair net bir bilgi verilmemiştir.
Genel olarak TEM Daire Başkanlığı’nın kaynak olarak belirtilmiş olması belgelerin kimin tarafından hazırladığını göstermemektedir. Kaynağın belirsizliği, belgenin objektifliğini ve tarafsızlığını değerlendirmemizi engellemekte, delil olarak sunulan bu belgelerin, güvenilir bir kaynaktan gelmediği veya taraflı bir şekilde hazırlandığı endişesi doğmaktadır.
Ayrıca, bu belgelerin nasıl bir süreçle ve hangi usullerle hazırlandığı da açıklanmamıştır. Özellikle, bilgi notlarının ve istihbari raporların hazırlanmasında izlenen prosedürlerin belirsiz olması, bu belgelerin doğruluğunu ve güvenilirliğini ciddi şekilde sorgulanır hale getirmektedir.
Belgelerin içeriğinin doğru olup olmadığına dair de herhangi bir bağımsız doğrulama mekanizması veya üçüncü taraf teyidi bulunmamaktadır. Bu durumda, iddianamede delil olarak gösterilen bu belgelerin içeriği hakkında yapılan iddiaların gerçeği ne kadar yansıttığı konusunda ciddi endişeler doğmaktadır.
Sanıkların, delillerin kaynağı ve güvenilirliği hakkında bilgi sahibi olmadan, bu delillere karşı yeterli bir savunma geliştirmesi mümkün değildir. Savunma hakkının etkin bir şekilde kullanılabilmesi için, delillerin kaynağının ve elde edilme yöntemlerinin açıkça belirtilmesi gerekir.
Ayrıca, sanıkların ve avukatlarının, kendilerine karşı kullanılan delillere tam ve eksiksiz erişim hakkı vardır. Ancak, iddianamede sunulan belirsiz ve usulsüz olarak toplanan bu delillere savunma tarafının erişimi bulunmamaktadır.
Kimin tarafından, hangi usullerle ve ne şekilde hazırlandığı ve elde edildiği net olmayan ve savunma tarafı ile paylaşılmayan bu tür belgelerin delil olarak kabul edilmesi, başta adil yargılanma hakkı olmak üzere hukukun temel prensiplerine aykırıdır.
Hukukçuların aktırdığı ve yukarıda sıralanan eksiklikler ve belirsizlikler nedeniyle, bu belgelerin hukuken geçerli ve güvenilir deliller olarak kabul edilemeyeceği kaydediliyor. Zira, hukuki olmayan, usule uygun hazırlanmayan ve savunma hakkını yok sayan bilgi notu ibareli yazılar ‘delil’ olarak değerlendirilemeyeceği gibi, bu notlar üzerinden hüküm de kurulamaz.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***