Yüksek Seçim Kurulu üyelerine “ahmak” dediği gerekçesiyle hakkında “siyasi yasak” istenen İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun avukatı, 3 Eylül’de istinaf başvurusunu incelemesini değerlendiren İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 24. Ceza Dairesi’ne yeni bir başvuruda bulundu.
Avukat Mehmet Pehlivan, ceza hukuku profesörü Adem Sözüer ve anayasa hukuku doçenti Tolga Şirin’in 49 sayfalık mütalaasını da başvuruya ekledi. Pehlivan, İmamoğlu’nun 2 yıl 7 ay 15 gün hapisle cezalandırılmasına yol açan Türk Ceza Kanunu maddesi hakkında Anayasa’ya aykırılık iddiasıyla somut norm denetimi yapılması için davanın geri bırakılarak dosyanın Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesini talep etti.
Pehlivan, aynı başvuru dilekçesinde, bu talebin duruşmalı olarak dinlenmesini ve o celsede Sözüer ve Şirin’in de hazır bulunmasını istedi.
CHP Grup Başkan Vekili Günaydın: “Ekrem İmamoğlu adına yapılan başvuru Türk hukuk sisteminde bulunan bir başvuru yoludur”
14 Mayıs Seçimleri’nde İstanbul milletvekili seçilmeden önce avukat olarak Ekrem İmamoğlu’nun davalarını takip eden CHP TBMM Grup Başkan Vekili Gökhan Günaydın, davada siyasi bir karar verildiğini, bu başvurunun hukukun tecelli etmesi için bir fırsat içerdiğini söyledi.
VOA Türkçe’nin ulaştığı Günaydın, “Ekrem İmamoğlu adına yapılan başvuru Türk hukuk sisteminde bulunan bir başvuru yoludur. Kanıtları gösterilerek yargılamaya konu olan Türk Ceza Kanunu 125/3 A ve 5 hükmünün Anayasa’ya aykırı olduğu iddia ediliyor. Normal şartlarda ilgili mahkemenin yargılamayı durdurarak dosyayı Anayasa Mahkemesi’ne iletmesi gerekmektedir. Evrensel hukukun gereği budur. Türkiye’de hukuk mekanizması ne kadar hukuka uyuyor, bu başvurunun neticesinde bunu göreceğiz” dedi.
İmamoğlu: “Olmayan bir suç üzerinden yargının mağduru durumundayım, yargıya güvenmek istiyorum”
Son iki haftadır Ekrem İmamoğlu da devam eden yargılama süreci ile açıklamalarda bulunarak süreci hızlandırmak istiyor.
İBB Başkanı, bugün gazetecilerin “ahmak davası” ile ilgili sorusuna, “Olmayan bir suç üzerinden yargının mağduru durumundayım. Böyle bir dava olmaz. Bu davanın görüşülmesi bile millet için üzülecek bir durum. Utanç verici bir durum ama ben yargıya güvenmek istiyorum. İnşallah en doğru kararı eninde sonunda verecektir” yanıtını verdi.
İmamoğlu, avukatlarından Mehmet Pehlivan’ın bölge adliye mahkemesine başvuru yaptığı 3 Eylül günü Sözcü TV’de gazeteci Uğur Dündar’a, “Bu ülkenin adalet sistemine güvenmek istiyorum. İstinaf hakkımda ceza versin, iktidar Yargıtay karar gününü göremez. Bu millet ayağa kalkar. Hodri meydan. Bu millet size Yargıtay kararı verene kadar, o süreyi göstermez, evinize yollar. Onun da yöntemi belli. İktidar bu işin mesulüdür. Erken seçim gelir” demişti.
İBB Başkanı’nın bu açıklaması üzerine Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, “Yargımız başta Anayasa, kanunlar ve ilgili mevzuatlar çerçevesinde karar verir. İlk derece mahkemesinin kararını beğenmediğiniz zaman istinafa gidersiniz. Savunmanızı verirsiniz, avukatınız ya da kendiniz savunmanızı yaparsınız. Yine kararı beğenmezseniz temyizi var. Dolayısıyla yargı süreçleri devam ederken kabadayı şekilde, yargıya tehdit ederek parmakları kaldırarak ‘kaos çıkar, herkes ayaklanır’ şekilde ifadeler kullanmak hiçbir makam sahibine yakışmaz. TV programları veya sosyal medyadan parmak sallayarak yargı mensuplarını etkileyemezsiniz” sözleriyle tepki göstermişti.
3 Eylül’de mahkemeye yapılan başvurunun ekindeki bilimsel mütalaa ne diyor?
Prof. Adem Sözüer ve Doçent Tolga Şirin’in hazırladığı mütalaa, aslen Ekrem İmamoğlu’nun mahkumiyetine dayanak olan Türk Ceza Kanunu’nun 125. Maddesi’nin ilgili hükümleri hakkında “somut norm denetimi” yapılmasını öngörüyor.
Sözüer ve Şirin’in hazırladığı mütalaada, Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Komitesi ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin (İHAM) benzer kararları hatırlatılıyor.
BM Kişi Özgürlüğünün Korunması ve Geliştirilmesi Özel Raportörü, AGİT Basın Özgürlüğü Temsilcisi, Amerikan Devletleri Örgütü (OAS) Özel Temsilcisi İfade Özgürlüğü ve Afrika İnsan ve Halkların Hakları Komisyonu Raportörü’nün 2021 yılında hazırladığı “Siyasetçiler ile Kamu Görevlileri ve İfade Özgürlüğü” başlıklı ortak deklarasyona da atıfta bulunan hukukçular, Birleşmiş Milletler sisteminde genel olarak hakaretin, özel olarak da kamu görevlilerine hakaretin suç olmaktan çıkarılması yönünde bir eğilim olduğunu savunuyor.
İHAM Avusturya’daki “ahmak” davasını nasıl değerlendirdi?
Mütalaada, İHAM’ın bir başka “ahmak” (Almanca trottel) sözüyle ilgili başvuruya verdiği yanıt da yer alıyor.
Avusturya’daki bir eyalet valisinin 2. Dünya Savaşı’ndaki askerler hakkında iyi ve kötü ayrımı yapılmaması gerektiği yönündeki sözlerini “Nazi değil ahmak” sözüyle eleştiren bir gazeteci hakkında mahkeme 20 gün hapis cezası veriyor. Mahkumiyet günlük 85 liraya tekabül eden adli para cezasına çevriliyor.
İHAM “Oberschlick/Avusturya” kararına konu olan ihtilaflı bu sözün rencide edici yönü olsa bile polemikçi niteliğinin hesaba katılması gerektiğini vurguluyor ve hükmedilen para cezasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği sonucuna varıyor.
Ekrem İmamoğlu’na “siyasi yasak” getirebilecek ahmak davası nasıl başladı?
Ekrem İmamoğlu 30 Ekim 2019 tarihinde Avrupa Konseyi’nde yaptığı konuşmada “31 Mart’ta oylara, sandıklara ve demokrasiye 16 milyon İstanbullu’yla birlikte hep birlikte sahip çıktık. Günlerce sandıkların başında nöbet tutup, iktidar manipülasyonla kazanamadığı seçimi, seçimleri yönetmekle yetkili olan Yüksek Seçim Kurulu’nun kararıyla iptal ettirerek kazanmak istemiştir. Ama iktidarın tüm gücüne rağmen yurttaşlarımızın güçlü iradesi 23 Haziran gecesi bir kez daha ve çok daha gür ve güçlü bir sesle demokrasiden yana olmuştur” dedi.
Bu sözlere 4 Kasım 2019’da tepki gösteren dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Bugün terörizmden yargılanan aynı zamanda terörist olmaktan ceza alanları bu ülkenin selameti ve o beldenin selameti için görevden aldığımızda Avrupa Parlamentosu’na gidip Türkiye’yi şikayet eden ahmağa söylüyorum. Bunun bedelini bu millet sana ödetecek” ifadelerini kullandı.
Aynı gün bir gazetecinin kendisine sorduğu soru üzerine İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, “Ben lafa bakarım ‘laf mı’ diye bir de söyleyen adama bakarım ‘adam mı’ diye. Seviyesine inmeyeceğim bir alan bu. Oraya bir cümle yapmak isterim, 31 Mart’ta seçimi iptal edenler ve dünyada Avrupa’da onların gözünde nereye düştüğümüz noktasında o olan şeyleri biten şeyleri baktığımızda tam da işte 31 Mart’ta seçimi iptal edenler ahmaktır, önce ona bir odaklansın” değerlendirmesinde bulundu.
İmamoğlu’nun bu sözleri üzerine 15 Kasım 2019’da Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı Seçim Hizmetleri Genel Müdürlüğü, İmamoğlu’nun sözleri hakkında suç duyurusunda bulundu.
İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2021/22456 numaralı iddianamesinde mağdurlar; Yüksek Seçim Kurulu üyeleri Sadi Güven, Erhan Çiftçi, Faruk Kaymak, İlhan Hanağası, Kürşat Hamurcu, Muharrem Akkaya, Nakiddin Buğday, Refik Eğri, Cengiz Topaktaş, Yunus Aykın, Zeki Yiğit olarak yer aldı.
Ancak Sadi Güven vekili Av. Rafet Ersöz, bu sözlerin lehte oy verenleri hedef aldığını söyleyerek müvekilline yönelik bir beyanın sözkonusu olmadığı ifade etti. Cengiz Topaktaş ve Kürşat Hamurcu da benzer bir tutum aldı.
10 Ocak 2022’de İstanbul 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nde başlayan yargılamada 14 Aralık 2022 tarihinde 2 yıl 7 ay 15 gün mahkumiyet kararı verildi.
İstinaf mahkemesi Avukat Mehmet Pehlivan’ın başvurusunu reddeder ve ilk derece mahkemenin kararı onanırsa dosya Yargıtay’a gidecek.
Yargıtay’ın ilgili dairesi de onama yönünde karar verirse İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı İmamoğlu, “siyasi yasak” ile karşı karşıya kalacak.