M. NEDİM HAZAR | YORUM
Aslında ‘Lexus ve Zeytin Ağacı” başlığında bir yazıyı epey bir zaman önce yazmıştım. (şurada) Hem epey uzun süren yazı serimize bir nefeslik ara vermek adına hem de kamuoyunda sıkça konuşulan Dilan-Engin Polat meselesine perspektif kazandırabilmek gayesiyle, bu konuya biraz daha derinlemesine yaklaşmak isterim.
İsterseniz önce “Şimdi işim gücüm yok eski bir yazıyı tekrar mı okuyacağım!” diyenler için o yazının özetini çıkarayım. Bahse konu yazıda Thomas Friedman’ın “Lexus ve Zeytin Ağacı” kitabından alıntılanan “kleptokrasi” kavramını ele almış ve bu kavramı Türkiye’nin mevcut durumuna uyarlamıştık. Ana noktalar ise şöyleydi:
Kleptokrasi, devlet sisteminin yolsuzluğa batmış olduğu, yasal işlemlerin istisna haline geldiği bir yönetim biçimidir.
Kleptokrasinin derecesi ülkeden ülkeye değişir; tam olgunlaşmış ve tomurcuk kleptokrasiler vardır.
Kleptokrasi, memurların ve düzen koyucuların kuralları kendileri için geçerli görmemesi, sahte özelleştirmeler ve sosyal güvenlik ağı olmayan ülkelerde sıradan insanların hayatta kalma çabasıdır.
Yazar, Türkiye’nin mevcut durumunu kleptokrasiye benzetiyor ve ülkenin her yanından parça parça koparılarak bitirildiğini iddia ediyor.
Ardından meseleyi, Suriye’deki bir sanayi bölgesinin talan edildiğine dair bir haberle bağlamış ve bu durumun Friedman’ın kitap başlığındaki “Zeytin Ağacı” metaforuyla ironik bir şekilde ilişkilendirmiştik. Hasılı kelam bahse konu yazıda Türkiye’de yolsuzluğun yaygınlaştığı ve bunun sistematik bir hal aldığı iddiasını, kleptokrasi kavramı üzerinden anlatmaya çalışmıştık.
İsterseniz ikinci olarak yazarımız Thomas Friedman’ı kısaca tanıyalım. Sonra kitap ne anlatıyor konusuna bakacağız.
Bugün71 yaşında olan Friedman, çağdaş Amerikan gazeteciliğinin ve düşünce dünyasının önde gelen isimlerinden biri. New York Times’ın üç kez Pulitzer Ödülü kazanmış köşe yazarı olan Friedman, küreselleşme, Orta Doğu politikaları ve teknolojik değişimin toplumsal etkileri üzerine yazdığı kitaplarla tanınmakta. “Lexus ve Zeytin Ağacı” adlı eseri, onun düşünce dünyasının en belirgin örneklerinden.
Friedman’ın entelektüel mirası, karmaşık küresel meseleleri sade ve anlaşılır bir dille aktarma yeteneğinde yatmakta. Üstad, küreselleşmenin karmaşık dinamiklerini gündelik hayattan örneklerle açıklayarak, okuyucularına dünya meselelerini daha iyi kavrama imkanı sunuyor. “Lexus ve Zeytin Ağacı” metaforu, tam da bu yeteneğinin bir ürünüdür: Lexus, modernleşme ve ekonomik kalkınmanın simgesi iken, zeytin ağacı gelenekleri ve kültürel kimliği temsil ediyor ki birazdan daha detaylı bakacağız.
Friedman’ın düşünce dünyasında, kleptokrasi gibi kavramlar sadece teorik tartışmalar değil, gerçek dünya sorunlarının anlaşılması için kullanılan araçlar. Kendisi bu tür kavramları kullanarak, gelişmekte olan ülkelerin karşılaştığı zorlukları ve bu zorlukların küresel sisteme olan etkilerini analiz etmekte.
Ancak, enteresandır Friedman’ın fikirleri her zaman tartışmasız kabul görmemiş. Bazı eleştirmenler, onun küreselleşmeye olan iyimser bakış açısını en hafif tabirle “naive” (naif) bulmakta ve küreselleşmenin olumsuz etkilerini yeterince vurgulamadığını düşünmekte. Buna rağmen, Friedman’ın analiz ve öngörüleri, dünya liderlerinden iş dünyası yöneticilerine kadar geniş bir kesim tarafından dikkatle takip edilmekte.
Friedman’ın entelektüel katkısı, sadece mevcut durumu analiz etmekle sınırlı da değil. Aynı zamanda, gelecek senaryoları üzerine düşünmeyi ve bu senaryolara hazırlanmayı teşvik etmek gibi bir çabası da var. “Dünya Düzdür” ve “Sıcak, Düz ve Kalabalık” gibi eserleri, teknolojik gelişmelerin ve iklim değişikliğinin geleceğimizi nasıl şekillendireceğine dair öngörüler sunmakta.
Ezcümle Thomas Friedman, küreselleşme çağının önde gelen düşünürlerinden biri olarak kabul ediliyor. Naif de bulunsa fikirleri ve analiz yöntemleri, karmaşık küresel meselelerin anlaşılmasında ve bu meselelere çözüm üretilmesinde önemli bir rol oynamakta. Kleptokrasi gibi kavramları ele alış biçimi, onun dünya meselelerine olan bütüncül ve analitik yaklaşımının bir örneği. Friedman’ın entelektüel mirası, çağımızın karmaşık sorunlarını anlamak ve bu sorunlara çözüm üretmek isteyenler için değerli bir kaynak olmaya devam ediyor.
Friedman’ın en ikircikli durumu ise İsrail meselesinde takındığı tavır. Zaman zaman İsrail’in devlet terörünü destekler gibi yazılar kaleme alsa da, Netanyahu’nun nefretini kazanacak kadar da İsrail karşıtı aslında. Bu mevzu ise apayrı bir yazı konusu.
Şunu söyleyelim Trump-Harris rekabetinde Harris yanlısı Thomas Friedman…
Hatta Harris’e verdiği akıllar fikirler New York Times’te yayınlandı.
Gelelim ünlü kitabı “Lexus Ve Zeytin Ağacı”na…
Kitap ana eksen olarak küreselleşmenin nasıl işlediğini, ülkeleri, bireyleri ve kültürleri nasıl etkilediğini inceliyor. Friedman, küreselleşme sürecini anlamak için iki metafor kullanıyor: Lexus, modernleşme ve teknolojiyi simgelerken; Zeytin Ağacı, gelenekler ve kimliklerle ilgili unsurları temsil ediyor. Yazar, bu iki kavram arasındaki dengenin küresel sistemde nasıl sürdürülebileceğini tartışıyor.
Misal; yazar kitapta küreselleşmenin kaçınılmaz bir süreç olduğunu ve bu sürecin her ülkenin ekonomik, sosyal ve politik yapısını şekillendirdiğini vurguluyor: Küreselleşmenin sadece ekonomik bir süreç olmadığını, aynı zamanda kültürel, teknolojik ve politik boyutlarıyla da dünyayı yeniden şekillendirdiğini belirtiyor. Küresel piyasaların entegrasyonu, internetin yaygınlaşması, uluslararası ticaretin artması ve finansal piyasaların birbirine bağlanması bu sürecin temel dinamikleri.
Ve bu sürecin kaybedeni ve kazananları var tabi.
Kitabın ana bölümlerinden biri, küreselleşmenin kazananları ve kaybedenleri. Friedman, modernleşme ve teknolojiyi hızla benimseyen ülkelerin küreselleşmenin avantajlarından faydalandığını söylerken, geleneksel yapılarla sıkı sıkıya bağlı kalan ülkelerin bu süreçte geride kalma riski taşıdığını savunuyor. Lexus metaforu, ilerlemeyi, yeniliği ve ekonomik büyümeyi simgelerken, Zeytin Ağacı metaforu yerel değerler, kimlik ve toplumsal bağları temsil ediyor. Yazar, bu iki unsurun birbirine karşı olmaktan ziyade, dengeli bir şekilde var olması gerektiğini savunuyor.
Kitapta çok çarpıcı ülke analizleri de mevcut ve doğal olarak iki büyük ülke Amerika ve Rusya’yı bu perspektiften inceliyor hatta tokuşturuyor Friedman.
Bir diğer önemli bölüm ise küreselleşme karşıtı hareketlerin analizi. Friedman, küreselleşme karşıtı hareketlerin de yükselişine dikkat çekerken bu hareketlerin, çoğunlukla küreselleşmenin yerel kimlikler üzerindeki baskısını, ekonomik eşitsizlikleri ve çevre sorunlarını vurguluyor. Yazar, küreselleşmenin getirdiği fırsatların adil bir şekilde dağıtılmadığına dair eleştirileri kabul etmekle birlikte, bu sürecin tamamen durdurulamaz olduğunu savunuyor. Küreselleşme karşıtı hareketlerin, küreselleşmenin olumlu yönlerini göz ardı ettiğini ve dünyanın geri kalanıyla entegrasyonun kaçınılmaz olduğunu belirtiyor.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: “Lexus ve Zeytin Ağacı”, küreselleşmenin karmaşıklığını anlamak için okunması gereken temel eserlerden biri, bir başucu kitabı. Friedman, küreselleşmenin fırsatlarını ve risklerini dengeli bir şekilde ele alırken, okuyuculara küreselleşme sürecinin kaçınılmazlığını hatırlatıyor. Kitap, küresel dinamiklerin yerel kültürlerle nasıl etkileşime geçtiğini ve bu sürecin bireyler ve toplumlar üzerindeki etkilerini anlamak için derinlemesine bir bakış sunuyor. Bir sonraki yazıda bu kitap Türkiye için neden bu kadar önemli, sorusuna cevap vereceğiz.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***