İSTANBUL – İstanbul’da yaşanan 6-7 Eylül Pogromu’nun tanıklarından Feridun Dörtler, devlet eliyle yapıldığı için saldırılara müdahale edilmediğini belirterek, “Esas sorumlu dönemin siyasi iktidarı” dedi.
İstanbul’da yaşayan gayrimüslimlere yönelik 6-7 Eylül 1955 tarihinde gerçekleşen saldırılar, aradan 69 yıl geçmesine rağmen hala hafızalardaki yerini koruyor. 6-7 Eylül olaylarında Rumlar başta olmak üzere Ermeni ve Yahudi halkların evleri, iş yerleri, okulları, kiliseleri, haçları ve değerli eşyaları yağmalandı, yakılarak tahrip edildi.
EN AZ 15 KİŞİ KATLEDİLDİ
Saldırılar İstanbul Ekspres Gazetesi’nde yayımlanan “Atatürk’ün Selanik’teki evi Yunanlar tarafından bombalandı” haberiyle tetiklenirken, daha sonra bombayı koyanın bir Türk olduğu ortaya çıktı. Ancak pogroma dönüşen olaylarda, dönemin gazetelerinin geçtiği haberlere göre 11 kişi katledildi. Helsinki Watch örgütünün raporuna göre, bu sayı 15. Yine resmi rakamlara göre 30 kişi, resmi olmayan rakamlara göre 300 kişi de yaralandı. Pogromda en az 60 kadın tecavüze uğradı. Bu sayının, yaşadıkları korku nedeniyle şikayette bulunamayan kadın sayısı düşünüldüğünde 400’e yakın olduğu belirtiliyor.
4 BİN 214 EV TAHRİP EDİLDİ
Resmi kaynaklara göre, 4 bin 214 ev, bin iş yeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastır ve 26 okul tahrip edildi. Saldırıya uğrayan ve yağmalanan iş yerlerinin yüzde 59’u Rumlara, yüzde 17’si Ermenilere, yüzde 12’si ise Yahudilere aitti. Olaylarda gayrimüslimlerin mezarlıkları dahi hedef alındı.
VARLIK VERGİSİ
Cumhuriyet tarihinde gayrimüslimler yalnızca fiziki saldırı ve şiddetin hedefinde olmadı. Bu saldırılara giden yolun adımlarından birisi de gayrimüslimlerin ödediği Varlık Vergisi’ydi. 11 Kasım 1942’de yürürlüğe konulan Varlık Vergisi’nin amacı her ne kadar savaşın yarattığı ekonomik koşulları iyileştirmek olarak ifade edilse de asıl amaç mülkiyet ve sermayenin Türkleştirilmesiydi. Dönemin Başbakanı Şükrü Saracoğlu, “Bu kanun aynı zamanda bir devrim kanunudur. Bize ekonomik bağımsızlığımızı kazandıracak bir fırsat karşısındayız. Piyasamıza egemen olan yabancıları böylece ortadan kaldırarak, Türk piyasasını Türklerin eline vereceğiz. Bu memleket tarafından gösterilen misafirperverlikten faydalanarak zengin oldukları halde, ona karşı bu nazik anda vazifelerini yapmaktan kaçınacak kimseler hakkında bu kanun, bütün şiddetiyle uygulanacaktır” diyerek, yasanın esas nedenini dile getirmişti. Verginin yüksek olmasından kaynaklı ise bu dönemde çok sayıda Ermeni, Rum ve Yahudi yurttaş göç etmek zorunda kaldı.
Saldırıların merkezi olan Beyoğlu’nda o dönem esnaflık yapan Feridun Dörtler (91), o dönem yaşananları Mezopotamya Ajansı’na (MA) anlattı.
SALDIRILARIN BAŞLANGICI
Ekspres Gazetesi’nin manşetini hatırlatan Dörtler, bu haber ile bir “infial” yaşandığını belirtti. Dörtler, tanıklığına dair şunları aktardı: “Önce saat 14.00-15.00 sularında üniversite öğrencileri İstiklal Caddesi’nden Taksim istikametine doğru gittiler. Ama onlar kimseye sataşmadı yalnız infiallerini ayan beyan ortaya koyarak gittiler. Aradan birkaç saat geçti, İstanbul’a yakışmayan bazı kişiler çıktı ortaya. Ellerinde sopalar ve amaçları belli. Arabalardan indirmiş, ara sokaklara dağılmış, tabelalara bakarak kim Türk kim değil tespit ediyor ve dükkanları harap etmişlerdi.”
Saldırgan grupların bulundukları sokaktan geçerken 15’e yakın çalışanla dükkanın önünde beklediğini söyleyen Dörtler, “Gelenler tabelaya bakıyorlar pas geçiyorlardı. Hamle yapanlar da vardı, onların amacı o gün buraya gelip etrafı yağmalamaktı. Sokağımızda eskiden kaldırım vardı. O akşam sokağımız, kaldırımdan yarım metre yükseğe çıktı. Burada ağırlıklı Rum vatandaşların dükkanları vardı. O dükkanlarda ne buldularsa sokağa atıyor, kırıyor döküyorlar; dolayısıyla da yarım metre yükseğe çıktı. Bir araba tamponuna kumaş topları bağlamış, buradan geçti” diye belirtti.
‘DEVLET ELİYLE GERÇEKLEŞTİ’
Saldırıların devlet eliyle yapıldığı için hiçbir müdahale yaşanmadığını ifade eden Dörtler, “İmkanı var mı 3 kişi elinde sopalarla sokaklarda dolaşacak ve polis müdahale etmeyecek” dedi.
Sokağın karşısındaki yeri işaret eden Dörtler, “Orası eskiden küçücük bir sütçü dükkanıydı. Sahibi Dodori Ciciridiz idi ve tabelada adı yazıyordu. İki kardeşimi birbirinin omzuna çıkartarak oradaki tabelasını kaldırdık. Dodori ve ailesi üst katta oturuyordu; o dükkandan içeriye girseler, yukarıya çıkıp kim bilir orada ne yaparlardı” ifadelerini kullandı. Pogromun devlet eliyle yapıldığını vurgulayan Dörtler, dönemin siyasi iktidarının esas sorumlu olduğunu söyledi. Halkların bir arada yaşayabildiğine dikkati çeken Dörtler, şöyle devam etti: “6-7 Eylül 1955’te Adnan Menderes, 1974’de İsmet İnönü var. Rum, Ermeni, Levanten, Musevi; siz bunlarla komşuluk yaptınız mı hiç? Yunanistan’da, İtalya’da, İsrail’de hala telefonlaştığımız arkadaşlarımız var. Clio; benim kızımın sınıf arkadaşıydı, çok iyi arkadaşlardı. O beni aradığı zaman ‘Feridun babam’ diye hitap eder, bu benim için gurur vesilesidir.”
MA / Yeşim Tükel
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***