Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre daha önceki yıllarda artışı dikkat çeken suç mağduru ve suça sürüklenen çocukların sayısı 2023’te düştü. TÜİK’in geçen yıl güvenlik birimlerine gelen veya getirilen çocuklarla ilgili açıkladığı verilere göre, 2023 yılında çocukların karıştığı olay sayısı, 2022 yılına göre yüzde 10,7 oranında azalarak 537 bin 583 oldu.
Çocuklarla ilgili yeterli veri paylaşılmadığı gerekçesiyle TÜİK rakamlarını güvenilir bulmayan çocuk hakları aktivistleri ise Türkiye’de çocuk adaletinde zincirleme sorunlar olduğu görüşünde. VOA Türkçe’ye konuşan aktivistlere göre hak ihlalleri, çocukların güvenlik birimlerine girdiği aşamadan başlayabiliyor.
Güvenlik birimlerinde en çok “mağdur çocuklar” kayıtlara girdi
TÜİK verilerine göre güvenlik birimlerine gelen veya getirilen çocukların yüzde 45,2’sini (242 bin 875) mağdur çocuklar oluşturdu.
Çocukların mağdur olarak güvenlik birimlerine getirilme nedenlerinde de ilk sırayı yüzde 61,3 ile yaralama aldı. İkinci sırada cinsel suçlar (yüzde 11,8), üçüncü sırada ise aile düzenine karşı suçlar (yüzde 8,6) yer aldı.
2023 yılında kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili işlediği iddiasıyla güvenlik birimlerine getirilen çocukların sayısıysa, 178 bin 834 oldu. Suça sürüklenen çocukların yüzde 39,8’ine yaralama, yüzde 20,8’ine hırsızlık, yüzde 7,7’sine pasaport kanununa muhalefet, yüzde 4,9’una uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak, satmak veya satın almak, yüzde 4’üne ise tehdit suçları isnat edildi.
Çocuklar arasında bir önceki yıla göre hırsızlık ve tehdit suçu azalırken, yaralama, uyuşturucuyla ilgili suçlar ve pasaport kanununa muhalefet suçu arttı.
Çocukların 84 bin 751’i bilgisine başvurma amacıyla, 15 bin 716’sı kayıp (hakkında kayıp müracaatı yapılıp daha sonra bulunan) olması sebebiyle, 11 bin 179’u kabahat işlediği iddiasıyla, 4 bin 228’i ise bu nedenlerin dışında kalan diğer nedenlerden dolayı güvenlik birimlerine geldi veya getirildi.
“Çocuklarla ilgili yeterli veri yok”
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan çocuk hakları aktivisti Sevinç Koçak, çocuklarla ilgili kamuoyuyla yeterli veri paylaşılmadığı gerekçesiyle TÜİK’in rakamlarını güvenilir bulmadıklarını söyledi. Koçak, “Örneğin suçtan zarar gören çocuklarla ilgili başvurular nasıl sonuçlandı? Kaç fail cezalandırıldı? Kaç çocuk cezasız bırakılan faille birlikte yaşamaya mecbur bırakıldı? Bu verileri bilmeden, TÜİK’in açıkladığı veri çok güvenilir olmuyor. Kısmi bir düşüş görülüyor ama bu düşüşün nedenleri çocukların daha güvenli ortamlarda yaşıyor olmaları değil ne yazık ki. Ülke şartlarına bakarak bunu görebiliyoruz” dedi.
“Çocukları suça iten en büyük neden yoksulluk ve güvensizlik”
Çocukların suça sürüklenme nedenlerini anlatan Koçak, “Çocuklar yaşadıkları toplumun bütün sorunlarından yetişkinlerden daha fazla etkileniyorlar. Çocukları suça iten en büyük neden yoksulluk ve güvensizlik. Çocukların suç olarak isnat edilen fiilleri işlemesinin nedenleri, temel ihtiyaçlarının karşılandığı güvenli bir ortamda yaşamıyor olmaları ve çocukların üstün yararının sağlanması için önleyici politikaların olmaması” diye konuştu. Koçak, çocuk yoksulluğu yüzünden okuldan kopmanın da suça sürüklenmeyi arttırdığını dile getirdi.
Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı Genel Koordinatörü Merve Merdane de Türkiye’de çocukların neden suça sürüklendiği konusunda sunulan sağlıklı veriler olmadığını söyleyerek, “Çocuk mahpuslarını ziyaret ederek koşullarını öğrenebileceğimiz bağımsız izleme mekanizmalarımız dahi yok” dedi.
“Çocuğun yeniden suçla ilişkilenmesiyle ilgili ne kadarlık bir oran var, bunu da öğrenemiyoruz” diyen Merdane, aile, mahalle ve akran çevresinde suç öyküsü olmasının çocukları suça ittiğini gözlemlediklerini de paylaştı. Merdane, “Bir çocuğun tüm haklarına eriştiği, bedensel, ruhsal ve sosyal gelişiminin sekteye uğramadığı bir noktada, çocuğun suçla ilişkilenmesini çok düşük bir ihtimal olarak görüyoruz” ifadelerini kullandı.
Güvenlik birimlerinden başlayan hak ihlalleri
Çocuk hakları savunucuları, hem suça sürüklenen hem de suç mağduru çocuklar açısından adalet sisteminde güvenlik birimleri aşamasından başlayan sorunlar olduğu görüşünde.
Herhangi bir nedenle karakola ya da savcılığa getirilmiş çocukların Çocuk İzlem Merkezleri’ne (ÇİM) yönlendirilmesi gerektiğini söyleyen Sevinç Koçak, “Burada bir psikolog eşliğinde, güvenli bir ortamda bir sefere mahsus olarak ifadelerinin alınması gerekiyor. Bu ifadenin de kayda alınması ve hakimin, savcının ifadeye tekrar başvurması gerektiği hallerde de çocuğa doğrudan değil alınan ifadenin kaydına başvurması gerekiyor. Ama Türkiye’de ne yazık ki bu çok ciddi şekilde ihlal ediliyor. Bir çocuğa defalarca yaşadıklarının anlattırılması önemli bir hak ihlali. Şu anda 67 ilde 70 tane ÇİM var. Oysa illerin nüfusu düşünüldüğünde yeterli değil” dedi.
Güvenlik birimlerinde çocukların gördüğü muameleleri eleştiren Koçak, “Özellikle suç fiili işlediği düşünülen çocuklar, birer suç makinesi olarak görülüyor. Polisinden savcısına, karşılaştığı yaklaşım ne yazık ki çocuk haklarına çok da uygun bir yaklaşım olmuyor. Hapishanelerde de çocuklar hak ihlalleri ve şiddete maruz kalıyor. Çocuk suça maruz kaldığında başvuracağı yer olan güvenlik biriminde kendisini güvende hissetmezse, hak ihlaline maruz bırakılırsa, bildirimde bulunabilir mi” diye sordu.
Koçak çocuklarda hak bilincinin güçlendirilmesi gerektiğini söyleyerek, “Bildirim mekanizmalarının da yaygınlaştırılması gerekiyor. Çocuğa karşı işlenen suçlarda doğrudan bildirim mekanizmaları sınırlı. Çocuklar kendilerine karşı işlenen suçlarda nasıl tutum almaları gerektiğini de bilmiyorlar” dedi.
“Çocuğun özgürlüğünden yoksun bırakılması bir çare değil”
Çocuk hakları savunucularının eleştirdiği diğer bir konuysa, suça sürüklenen çocuklara verilen cezalar.
“Çocuğun özgürlüğünden yoksun bırakılması bir çare değil” diyen Merve Merdane, “Özgürlüğünden yoksun bırakma Türkiye’de Çocuk Koruma Kanunu’nda da son çare olarak tanımlanmasına rağmen 2023 yılında çocuk dava dosyalarındaki mahkumiyet kararlarının yüzde 55,5’i hapis cezası. Zaten çocuk dava dosyalarının da yüzde 46’sı, çocuğa özgü olmayan mahkemelerde görülmüş. En temel sorun bu” ifadelerini kullandı.
Merdane, “Çocuk mahkemeleri Türkiye’de de olmasına rağmen coğrafi olarak yaygın olmaması ve sayısının az olması nedeniyle bütün çocuk davaları maalesef bu mahkemelerde görülemiyor. Böyle olunca da yetişkinlere uygulanan ceza yaklaşımı çocuklara da uygulanmaya devam ediliyor” dedi.
“Cezai sorumluluk yaşı 14’e çıkarılsın”
Çocukların cezaevinde kalmasının tahliye olduktan sonra suça yeniden sürüklenmesine yol açabildiğini savunan Merdane, “Cezai sorumluluk yaşı Türkiye’de 12. Bu yaş, çocuğun kimliğini yeni oluşturmaya başladığı bir dönem. Bu çocuklar akranlarına bakarak, çevresindeki rol modellere göre kimliğini oluşturuyor. Ama maalesef bu yaştaki çocukları yasalar yeteri kadar korumuyor. Cezası beş seneyi aşan bir suç söz konusuysa, çocuklar tutuklanabiliyor. Kimliğini çevresindeki rol modellere göre oluşturduğu bir yaş evresinde, suçla ilişkilenmiş akranlarının olduğu bir kuruma gönderilmiş oluyor. Bu da çocuğun tekrardan suçla ilişkilenmesine sebep oluyor” dedi.
Vakıf olarak Türkiye’de cezai sorumluluk yaşının 14’e yükseltilmesini istediklerini aktaran Merdane, “Çocukların tutuklanması yerine kanunlarımızda da yer alan destekleyici ve koruyucu tedbirler sağlanması gerekiyor. Bunlar, aile ve çocuğa sorunlarının çözümünde destek olunması için danışmanlık tedbirleri olabilir, çocuğun örgün eğitime devamının sağlanması olabilir, barınmayla ilgili bir sıkıntısı varsa çözülebilir, ruhsal ve bedensel sağlığının desteklenmesi için tedbirler alınabilir” şeklinde konuştu.
“Türkiye’de var olan mevzuat şu anki haliyle bile uygulanmıyor”
Çocuk hakları aktivisti Sevinç Koçak da çocuk adalet sistemiyle ilgili Türkiye’de hem mevzuattan hem de uygulamadan kaynaklı sorunlar olduğunu söyleyerek, “Türkiye’de var olan mevzuat şu anki haliyle bile uygulanmıyor. Uygulamadaki eksiklikler ciddi sorunlar yaratıyor. Ama asıl olarak çocuk adalet sisteminin yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Var olan sistemde, çocuğun ne yaptığına ve bunun cezasının ne olduğuna bakılıyor. Oysa gerçek bir çocuk adalet sisteminin; çocuğun ne yaptığına, bunun nasıl onarılabileceğine, çocuğu bu duruma iten koşulların nasıl ortadan kaldırılabileceğine odaklanması gerekir. Çocuğu cezalandıran bir adalet sistemi içinde ne yazık ki onarıcı süreçler işletilemiyor” dedi.