MAHMUT AKPINAR | YORUM
Normal şartlarda Müslüman bir toplumun ve ülkenin kendi değerleri ile örtüşen kesimlerle iş birliği kurması beklenir. Kur’an’ı Kerim, ehl-i kitabın Müslümanlara yakın olduğunu, onlarla iyi geçinmek gerektiğini ifade ediyor. Çünkü sonuçta aynı Allah’a, peygamberlere inanma var. Ehl-i kitabın, bir kutsal kitaptan beslenen ilkeleri, esasları, kuralları var. Neyi yapıp neyi yapamayacakları en azından kitabi olarak belli.
Kolonyal, kanlı, sömürgeci geçmişi olsa da günümüzde demokratik batının otoriter bloga göre daha ilkesel yaşadığını, kendilerini bağlayan kurallara, hukuk düzenlerine sahip olduklarını biliyoruz. O nedenle baskıdan, zulümden, şiddetten, açlıktan, fakirlikten kaçan Müslümanlar akın akın bu ülkelere gidiyor. Adalet, refah, özgürlükler, insan hakları dünyanın geri kalanına nispetle çok önde olduğu için, kendi zaliminden kaçıp buralara sığınıyorlar. Ayrıca demokratik Batı ülkeleri Müslümanca ve huzur içinde yaşamak için İslam ülkelerinden daha uygun ortama sahip. Daha önce bir yazıda ele aldığımız üzere Kur’an ilkelerine en fazla uyan ülkeler başta İskandinav ülkeleri ve demokratik ülkeler çıkıyor. Şeriatla idare edildiğini ifade eden İran, Suudi Arabistan, Sudan gibi ülkeler çok gerilerde çıkıyor.
Demokratik Batı dünyasında bir haksızlığa, adaletsizliğe uğradığınızda başvurabileceğiniz, hak arayabileceğiniz iktidardan bağımsız yargı, medya, STK’lar gibi yapılar var. Gazze örneğinde açıkça gördüğümüz üzere batılı devletler bazı durumlarda kendi ilkelerini yok saysa, çifte standart uygulasa da kamuoyu, gazeteciler, aydınlar ilkesel davranıyor, mazluma sahip çıkıyor. Oysa şeriatla yönetildiği söylenen ülkelerde iktidar sizi ademe mahkûm ederse kimse size sahip çıkamaz, hakkınızı savunamaz.
Bireysel Müslümanlar için bu kadar cazip olduğu, İslam’ın yaşanması için uygun ortamı sunduğu halde Müslüman devletler, liderler neden Batı’dan uzaklaşıyor? Batının sınırlarını çizdiği, düne kadar “uydu” görülen bazı Arap ülkeleri dahi artık Batı’yla mesafeyi açıyor, Çin’e, Rusya’ya yaklaşıyor. Niçin?
İkisi de şeriatla yönetilen ve birbiriyle kavgalı İran ve Suudi Arabistan BRİCS’e üye olmak için başvurdular. Çin bu iki komşuyu masaya oturtmayı nasıl başardı?
Müslüman ülke yönetimlerinin otoriter bloğa kaymasının temel sebebi, bu ülkelerin yönetimlerinin otoriter olmasıdır. Doğası gereği demokratik değerlere ve ilkelere yönelemeyecek olmalarıdır. Dolayısıyla otoriter yönetimler ittifak kuracakları devletlerde hukuk, adalet, İslam’ın ve Kur’an’ın temel değerleri, insan hakları gibi konulara bakmıyorlar. Halkı Müslüman olan bu yönetimlerin önceliği otoriter yönetimlerini, zulüm düzenlerini meşru görecek, sorgulamayacak müttefikler bulmaktır. Bunu en iyi yapan Çin, Rusya zaten kendi halklarının hakları konusunda bağımsız uluslararası kuruluşlardan ciddi eleştiri alıyorlar.
İbrahimi dinlerin ortak noktalarına, Kur’an’da ehl-i kitaba sıcak bakılmasına rağmen Müslüman bireylerde de Batı’ya karşı güçlü bir güvensizlik ve batı karşıtlığı var. Bunun sebepleri Haçlı Seferlerine, kolonyal dönemin işgallerine kadar götürülebilir. Ama güncel konular, devam eden uygulamalar bu güvensizliği besliyor, pekiştiriyor.
Bunlardan birisi Batı’nın Ortadoğu’ya İsrail’i monte etmesi ve Filistin-İsrail meselesinde adaletsiz, hukuksuz şekilde İsrail’i mutlak desteklemesi, Filistinlilere yapılan zulümleri yok saymasıdır. Müslümanların hayatını, canını, haklarını asla bir Yahudi ve Hristiyanla eş tutmamalarıdır. İsrail söz konusu olduğunda Batı demokrasi, hukuk, insan hakları gibi değerleri kenara koyabilmektedir. Dahası Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, Türkiye gibi ülkeleri İsrail’in şımarıklığına, küstahlıklarına katlanmaya, destek vermeye zorlamaktadır.
Müslümanların Batı’ya güvenini zedeleyen bir başka konu 11 Eylül’den sonra hızla yükselen İslamofobi’dir. Batı medyasında, aydınlarında, siyasetçilerinde İslamofobik yaklaşımlar, Müslümanları “cahil”, “şiddete yatkın”, “vahşete açık” gösterme çabası net şekilde görülmektedir. İngiltere’de son olaylarda Müslümanlar fail veya vakanın tarafı olmadığı halde fatura yine Müslümanlara yıkıldı, İslamofobi tekrar hortlatıldı.
11 Eylül gerekçe gösterilerek Afganistan, Irak, Suriye, Libya gibi ülkelerin işgal edilmesi, kaosa sürüklenmesi, insanların yerinden, yurdundan edilmeleri Müslümanların hafızasındadır ve açılan yaralar hala kanamaktadır. Yaşanan acılar insanlarda ciddi bir ABD-Batı düşmanlığını doğurmuştur. Bu işgaller, İsrail’in bölgedeki düşmanlarını bertaraf etme dışında batıya bir şey kazandırmamıştır.
Halkların da Batı’ya güveni olmayınca batıyla birlikte gelecek tasavvuru, ittifak hem devletlere hem toplumlara uzak gelmektedir. Demokratik değerlerden hukuktan, adaletten hazzetmeyen Müslüman ülke yönetimleri bu durumda kolayca Çin’le, Rusya ile ittifak kurmaya yönelebilmektedir. Oysaki Çin gibi bir ülkede haksızlığa uğrasanız, zulme maruz kalsanız müracaat edebileceğiniz ve sizi koruyacak dini, seküler ilkeler, etik değerler yok. Batının dengelemesi olmasa Müslüman ülkeler dahil, Çin her ülkeyi Kuzey Kore gibi kendisine peyk yapmak ister.
Öte yandan Müslüman ülke liderleri ABD ve batının tehditlerine, baskısına rağmen global dengelerin hızla batı aleyhine değiştiğini görüyor ve yeni dengelere göre konum almaya çalışıyorlar. Devlet yönetimleri ve halklar batı vesayetinin olduğu son yüzyılda Ortadoğu’nun huzur, refah, barış yüzü görmediğini biliyorlar. Bölgeye defalarca askeri operasyon oldu. Her bir müdahale bölgenin huzurunu daha da bozdu. İsrail güven içinde olabilsin diye batı bütün bölgeyi yakmaya, halkları karşısına almaya cüret etti. Günün sonunda bu iki yüzlü ilkesiz politikalar ABD-Batı karşıtlığını yükseltti. Liderler batı müttefiki, hatta piyonu olsa dahi artık halkın duygularını, tepkilerini dikkate almak zorunda kalıyor. Batının dayatmasıyla icra edecekleri İsrail yanlısı uygulamaların hayatlarını ve koltuklarını riske atacağı korkusu yaşıyorlar.
Bu ülkeler otoriter liderlerce yönetilse dahi Müslüman halklara sahipler. Kamuoylarında İsrail yanlısı, İsrail’e destek olacak politikalar tepkiye, nefrete sebep oluyor. Batının baskısıyla İsrail’le uyumlu politikalara zorlanan muktedir Suud kralı Enver Sedat’ın öldürülmesine telmihen hayatının tehdit altında olduğunu, yaşanan soykırıma, zulme rağmen İsrail yanlısı politikaların. Müslüman ülkelerde liderlerin hayatını tehlikeye attığını ifade etmişti.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***