Mehmed S. KAYA*
Halay’la yaşanan çatışma, anti-sömürgecilerin, bir ulusun diğer ulusları işgal etmeye veya üzerinde hakimiyet kurmaya çalıştığı ve işgal edilen ulusun doğuştan gelen doğal haklarını, tarihsel geleneklerini, kültürünü, kimliğini, yaşam biçimini kısıtladığı her yerde savaşın var olduğu iddiasını bir kez daha doğruluyor.
Kürtler, haklarını tanımayan, aynı zamanda Kürtleri Bozkurt işaretleriyle tehdit eden aşırı milliyetçi ırkçı gruplara izin veren Erdoğan hükümetine karşı amansız bir mücadele veriyorlar.
Türkiye nüfusunun yaklaşık 1/3’ünü oluşturan Kürtlerin kendi tarihini, kültürünü, dilini, yaşam tarzını ve kimliğini yaşama ve geliştirme hakkına sahip olmadığı sürece Türk devletinin bakış açısıyla Kürtler daha ne kadar yaşayabilirler?
Bu Kürt karşıtlığı bakış açısını Mustafa Kemal tarafından yaratıldı ve çok acımasızca uygulandı, onun ölümünden sonra halefleri tarafından esas alındı ve şu an ülkeyi yöneten AKP-MHP koalisyonu tarafından hâlâ sürdürülüyor. İslamcı hareketin bir uzantısı olarak görülen AKP, tam da Kemalizm karşıtlığı üzerinden yükseldi ve iktidar oldu. Ama sonunda Kemalistlerin esaretine sarılmak zorunda kaldı, çünkü son dönemde Kürt Halay’ına yapılan zulüm, Erdoğan hükümetinin Kemalizmin yüz yıllık despotizmini nasıl tamamladığını gösteriyor. Ve Halay baskısı AKP-MHP koalisyonunun Kemalist bakış açısını koruduğunu bize net bir şekilde gösterdi. Ne ironiktir ki, Mustafa Kemal’in kurduğu CHP, Kürt kültürünün terörize edilmesine karşı çıkacak ve Kürtlere karşı daha adil davranacak gibi görünüyor.
Kürt Halay ve kültürüne yönelik şiddet içeren uygulamalar yetkililer ve Türk milliyetçileri tarafından yüceltiliyor. Halay avı veya devletin halaycılara karşı şiddet eylemleri (tutuklamalar, kovuşturmalar, hapis cezaları, zorunlu yasağın uygulanması) aslında bir tür devlet terörü faaliyeti olarak görülüyor, çünkü terör tanımı aynı zamanda devletin siyasi veya ideolojik amaçlara ulaşmak için kişilere veya savunmasız gruplara yönelik tehdit, şiddet gibi zorlayıcı güç kullanmasını da içermektedir.[1] Türkiye, Halay’a zulmetmekle, imzaladığı insan hakları ve kültürel azınlıkların haklarına ilişkin uluslararası sözleşmeleri ihlal ediyor.[2] Ama devlet bunu Mustafa Kemal döneminden bu yana çekinmeden yaptı. Burada amaç Kürtleri asimilasyona zorlamaktır.
HALAY ZULMÜ AĞIR İNSAN HAKLARI İHLALİDİR
Kürt düğünlerinde müzisyenlere, katılımcılara veya organizatörlere yapılan zulüm, insan hakları bağlamında ciddi bir ihlaldir. Yetkililerin Kürt kimliği nedeniyle sürekli avlanmaları ve saldırıları ciddi endişe yaratıyor. Türkiye’nin resmi iddiası, yetkililerin yalnızca “terör”ü çağrıştıran müziklerin peşinde olduğu, uluslararası alanda ciddiye alınmadığı yönünde. Terör iddiasının arkasına saklanmak inandırıcı gelmiyor. Her şeyden önce, Türk devletinin terör kavramının tanımı Batı demokrasilerinin tanımından neredeyse tamamen farklı. Türkiye’nin terör tanımı Rusya’nın, Çin’in, İran’ın, Mısır’ın ve diğer totaliter ya da otoriter devletlerin terör tanımına daha yakın.
Bir yandan NATO müttefiki olmak, bir yandan da demokratik olmayan ülkelere yakın durmak ne anlama geliyor? Halay yasağında olduğu gibi Batının temel evrensel ve demokratik değerlerinden uzaklaşmak demektir. O halde NATO’ya ve diğer Batılı kurumlara üye olmanın ne anlamı var?
HALAY VE KÜRT MUZİĞİ BLUES VE INDIGENOUS MUSIC (YERLİ) MÜZİKLE EŞ ANLAMLIDIR
Kürt müziği büyük ölçüde töreler, ritüeller ve sosyal hayatla (baskı, ezilmişlik, zulüme vs karşı, tıpkı Blues ve indigenous music gibi toplumsal koşullara uygun olarak yazılan şarkılardır. Şarkılar sivil haklar, kadınların özgürlüğü, ırkçılığa, savaşa veya otoriter baskıya karşı direniş gibi konularla ilgilidir. Protesto şarkıları sosyal ve politik mesajları teşvik ederken, aynı zamanda popüler hareketler ve onlarla bağlantılı insanlar için bir araya gelme sembolü olarak da hizmet ediyor.
Protesto şarkıları birçok müzik türünde ve çoğu kültürde bulunur. Müzik özellikle sivil haklar hareketi ve Vietnam Savaşı’na muhalefetle bağlantılıydı. Diğer ülkelerdeki protesto şarkılarına örnek olarak Victor Jara ve Violetta Parra ile Şili’deki Nueva canción hareketi, reggae sanatçısı Bob Marley’in yoksulluk ve ırkçılığa karşı şarkıları, Arap ve Kuzey Afrikalı müzisyenlerin Arap Baharı ve Rus grup Pussy Riot ile bağlantılı protesto şarkıları verilebilir. Eşitlik, ırkçılık ve sosyal baskı yinelenen temalardır. Jay-Z, Eminem, Pink ve Beyoncé gibi sanatçıların hepsi protesto şarkısı olarak tanımlanan şarkılar yayınladı. İkincisi, Flawless (2013) şarkısında net bir feminist mesajı teşvik ediyor.
HALAY VE POW-WOW ARASINDAKİ BENZERLİKLER
Kürtçe halayı Pow-wow dans müziğine benzetebiliriz. Pow-wow dans müziği hem Yerli halkı hem de Kanadalıları etkiliyor, her iki insan grubunu da memnun ediyor.
Pow-wow aynı zamanda yerli kimliğe sahip olmayan insanlar için de geniş bir çekiciliğe sahiptir ve stereotiplerin (önyargıların) ötesine geçebilecek bir sohbetin/mesajin temelini oluşturur.
Pow-wow, “her şeyin ırkçı milliyetçilikle ilgili olması gerektiği fikrinin ötesine geçmedik mi”, diye soruyor.
Kürt Halaycı arayışı, Mali’de Bluesrock müziğinin son 10-15 yılda maruz kaldığı durumu hatırlatıyor.
Binlerce yıllık geleneklere sahip Blues rock, Mali’de siyasi olarak zulüm görüyor. Militan İslamcılık müzik pratiğini yasa dışı hale getirdi ve müzisyenlerin ülkeden kitlesel göçüne yol açtı. Muzikciler artık hem müziği yaymak hem de ülke içindeki durum hakkında farkındalık yaratmak ve müziği bir silah olarak kullanarak hakları için mücadele etmek amacıyla uluslararası turnelere çıkıyor.
KÜRT MÜZIĞİNİN VE HALAY İNKARININ MİMARI KİMDİR?
Müzik dünyası iki dünya savaşı arası dönemden bu yana ırkçılığa karşı yoğun bir mücadele verirken, Türkiye’de gelişmeler tam tersi yönde ilerledi. Bugünkü Halay avı kendiliğinden ortaya çıkmadı. Kökü geçmişe dayanmaktadır. Bu 1920’li yıllara kadar uzanıyor. Yani, bize Mustafa Kemal döneminde Kürtlere karşı yapılan zulmü hatırlatıyor.
Kürtlerin müziği ve kültürü, Mustafa Kemal’in tek adam rejimi tarafından kaba bir şekilde baskı altında tutuldu. Mustafa Kemal döneminde mevzuata dayanılarak yaşam biçimleri sınırlandırılmaya, muzik ve kültürleri yok edilmeye çalışıldı. Geçmişi Güney Makedonya’ya dayanan Kemal’in Anadolu’daki kültürler, müzik ve gelenekler hakkında çok az bilgisi vardı. Bu da hoşgörüyü, anlayışı ve farklılıklara saygıyı sağlamaz.
Kürtler geleneksel olarak Anadolu’nun halk müziği kültürünün en önemli taşıyıcıları olmuştur. Birçoğu halk müziğiyle ilgilenen ve Anadolu geneline yayan yetenekli halay oyunculardı. Ancak Mustafa Kemal’in acımasız müdahalesiyle bu katkı asimilasyona dönüştü. Celal Güzelses, Nuri Sesigüzel, İbrahim Tatlıses ve diğerleri gibi çok sayıda Kürt müzisyen Kürtçe müzik, Türkçe sözlerle Halay çekerek Türkleştirmeye katkı sağladı.
Literatüre göre asimilasyonun temelinde ırkçılık anlayışı yatıyor. Irkçılık 1920 ve 1930’lardan bu yana Türk toplumunu karakterize etmektedir ve aynı zamanda müzik sahnesini de etkiledi.
Türkler ve Kürtler arasındaki eşitlik yalnızca temel bir insan hakkı değil, aynı zamanda barışçıl, sürdürülebilir bir toplum yaratmak için de gereklidir.
Kürtlere yönelik ayrımcılık ve şiddet temel insan haklarının ihlalidir. Halay çekmeleri, kendi kültürlerini yaşamaları, dillerini konuşmaları ve okulda eğitim görmeleri engellenmiştir. Ayrıca Kürt politikacılara, toplumlarının nasıl yönetilmesi gerektiğine dair politika belirleme yetkisi verilmemektedir.
Türkler ile Türk olmayanlar arasındaki eşitlik, sürdürülebilir kalkınmanın ve insan haklarının korunmasının sağlanmasının ön şartıdır.
100 yıllık tek taraflı ırkçı devlet zulmü deneyimi ve buna karşı Kürt direnişleri, barışı getirmedi. Dünyada eşdeğerini bulmanın pek de kolay olmadığı bu sert baskıcı deney başarıya ulaşmadı. Türk sömürgeciliği çok özeldir. klasik Batı sömürgeciliğinden farklıdır. Karakter, inkarcılık, saldırganlık, acımasızlık ve insanlık dışılık açısından Balkanların özelliklerini barındırıyor. Halay avı da bunun küçük bir örneği değil mi? Bu, Batı’nın emperyalist sömürgeciliğine hiç benzemiyor. Batılı emperyalistler sömürgelerin dilini, kimliğini yasaklamadıkları gibi, sömürgelerin halaylarını ve müziğini de yasaklamadılar. Çünkü bu barbarlıktır! Kürtlerin Halay’ına, muziği üzerine asker ve polis ile gitmek artık çözüm değil. Bölgenin siviller tarafından yönetilmesi gerekiyor.
* Lillehammer Inland Norveç Üniversitesi’nde sosyoloji profesörü. ‘The Zaza Kurds of Turkey’ kitabının yazarı.
KAYNAKÇA
Kofi Annan: Interventions: A Life in War and Peace Paperback, 2013.
Council of Europe: Framework Convention on the Protection of National Minorities (Avrupa Konseyi: Ulusal Azınlıkların Korunmasına İlişkin Çerçeve Sözleşmesi), Viyana 1993.
1948 tarihli BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Madde 2, 27 ve 30.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***