İSTANBUL – Kevser Eltürk’ün bedeninin teşhir edilmesinin cezasız bırakıldığına dikkati çeken İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, “Eltürk’ün bedenine yapılanlarla topluma mesaj verilmek istendi. Ancak Kürt kadın hareketi daha çok aktifleşti” dedi.
YJA-Star üyesi Kader Kevser Eltürk’ün (Ekin Wan) çatışmada yaşamını yitirmesinin ardından, işkence yapılmış bedeninin teşhir edilmesinin üzerinden 9 yıl geçti. Eltürk’ün çıplak bedeninin teşhir edilmesinin üzerinden 9 yıl geçmesine rağmen işlenen suça ilişkin hiçbir hukuki ilerleme kaydedilmezken, failler de açığa çıkarılmadı. Ebex (Çaldıran) ilçesinin Navre (Sarıçimen) köyünde 1986 yılında dünyaya gelen Eltürk, 2008 yılında PKK’ye katıldı. Eltürk, 2015 yılında başlayan sokağa çıkma yasaklarında 10 Ağustos’ta Mûş’un Gimgim (Varto) ilçesinde çıkan bir çatışmada yaşamını yitirdikten sonra, bedeni teşhir edildi.
Eltürk’e yönelik ihlallere dair hukuki süreci başından beri takip eden İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin, geçen 9 yılda hiçbir hukuki ilerleme olmadığını belirtti.
‘YAŞANAN CENEVRE SÖZLEŞMESİNE AYKIRI’
İHD olarak yaşanan tüm hak ihlallerini raporlaştırdıklarını belirten Keskin, “Yaşanan Cenevre Savaş Esirleri Sözleşmesi’ne aykırı. Eltürk 10 Ağustos 2015 tarihinde şehre çok yakın bir yerde çatışmada yaralanmıştı. Yaralanma diyorum çünkü olayın hemen ardından biz insan hakları heyeti olarak gittik ve bir rapor da hazırladık. Bacağından yaralanıyor, ölümcül bir yaralanmadan değil. Bunu bize oradaki halk aktardı. Başka yerlerinden de yaralandı mı, kan kaybından mı öldü, tedaviye alınmadığı için öldü bilmiyoruz. Ama daha sonra önce oradaki polisler tarafından giyinik haldeyken fotoğrafları çekiliyor, sonra çırılçıplak soyularak fotoğrafları çekiliyor ve basına servis ediliyor. Bir kere bu suç. Cenevre savaş hukuku sözleşmesine göre çatışmalı alanlarda karşı tarafa uygulanmaması gereken yöntemlerden biridir” diye konuştu.
DÖNEMİN EMNİYET MÜDÜRÜ: BEN DE ONAYLAMIYORUM
Eltürk’e yapılan işkenceye dair halktan birçok kişinin yanı sıra dönemin Van Emniyet Müdürü ile de görüştüklerini aktaran Keskin, “Emniyet Müdürüyle yaptığımız görüşmede bunun bilinçli olarak yapıldığını söyledik. Yani önce giyinik fotoğrafları servis edilmiş, sonra çıplak fotoğraf servis edilmiş. Bunun hem ölünün anısına hakaret olduğunu, hem kadına yönelik şiddet, hem de savaş suçu olduğunu söyledik. Emniyet müdürü de açıkça bize: ‘Bunu ben de onaylamıyorum. Bunu başka şehirden gelen olay yeri inceleme yapmış’ dedi. Olay yeri inceleme ile ilgili bir rapor yazıp yazmadıklarını sorduk, yazmamıştı. Yani Varto gibi bir yerde emniyet müdür olarak görev yapan bir kişinin böylesine bir olayda, olay yeri incelemenin ekibinin nerden geldiğini bilmemesi hiçbir şekilde mümkün değildir” ifadelerini kullandı.
Eltürk’ün bedenin teşhir edilmesinin o dönem kamuoyunca büyük tepkiler neden olduğunu ve resmi yetkililerin açıklama yapmak zorunda kaldığını aktaran Kesin şunları söyledi: “Muş Valiliği tarafından ‘Görüntüleri çeken, yayınlayan ve sosyal medyaya servis eden kişi veya kişiler hakkında, adli ve idari soruşturma başlatılmıştır’ açıklaması yapıldı. İHD temsilcilerinin emniyet müdürü ile yaptıkları görüşmede ise, emniyet müdürünün söz konusu fotoğrafları kendi ekibinden birinin çekmediğini, ancak olay yeri inceleme ekiplerinin çekmiş olabileceğini söylemesi dikkat çekicidir. Aynı emniyet müdürünün olay yeri inceleme ekibinin, ‘dışarıdan’ geldiğini söylemesi ve devamla nereden geldiklerini bilmediğini, Van veya Erzurum’dan gelmiş olabileceklerini söylemesi de soru işaretleriyle doludur.”
İŞKENCE İZLERİ
Hukuki süreçle birlikte suç duyurusunda bulunduklarını ifade eden Keskin, “17 Ağustos 2015 tarihinde yapılan suç duyurusu TCK 130/2 temelinde yapıldı. ‘Kişinin hatırasına hakaret’ başlığı altında düzenlenen TCK’nin 130’uncu maddesinin 2. fıkrası; ‘bir ölünün kısmen veya tamamen ceset veya kemiklerini alan veya ceset veya kemikler hakkında tahkir edici fiillerde bulunan kişi 3 aydan 2 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır’ diyor. Suç duyurusu dilekçesinde cenazenin yıkanması sırasında görgü tanıklarının anlatımları vardı, Eltürk’ün boynunda ip izi bulunduğu, sürüklenmiş ve ya da işkence edilmiş olabileceği tespitlerinde bulunulmuştu” dedi.
‘SAVAŞ SUÇU’
Savaşlarda ve silahlı çatışmalarda kadına karşı şiddetin bir savaş aracı olarak kullanıldığını aktaran Keskin, “Uluslararası hukuk, kadına yönelik şiddet konusunda uzun yıllar çok yetersiz kalmıştır. Birinci ve İkinci dünya savaşlarında milyonlarca kadın cinsel şiddete maruz kaldıkları halde, savaşlardan sonra kurulan Tokyo ve Nürnberg mahkemelerinde, bu suç yargılanmamış, gözden kaçırılmıştır. Ancak, Bosna ve Ruanda da yaşanan çatışmalarda, çok sayıda kadına karşı taciz, tecavüz ve her türlü cinsel şiddet uygulandı. Bu suçlar özellikle kadınların çabaları sonucunda, ‘savaş suçu’,’ insanlığa karşı suç’ olarak tanımlanmış ve yargılanmaya başlanmıştır. Yine Uluslararası Ceza Mahkemesi statüsünde de, kadına yönelik her türlü şiddet, bir ‘savaş suçu’ ve’ insanlığa karşı işlenmiş suç’ olarak kabul edilmektedir. Her ne kadar Türkiye Cumhuriyeti, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) taraf olmasa da, suç tanımı olarak Ekin Wan’a karşı işlenen suç, savaş suçu niteliğindedir” şeklinde konuştu.
‘FAİLLER HAKKINDA SORUŞTURMA AÇILMADI’
Keskin, Eltürk’ün bedenine dönük uygulanan işkenceye Kürtler dışında Türkiye’deki kadın hareketi başta olmak üzere diğer kesimler tarafından yeterli bir tepki gösterilmediğine dikkat çekerek, “Ekin Wan olayı Kürtler tarafından büyük tepkiyle karşılandı fakat Türkiye kadın hareketi yeterli tepkiyi göstermedi. Ekin Wan olayı hala hafızalarımızdan silinmedi ama bu gün bile yeterli bir şekilde gündeme gelmiyor. Olayın üzerinden 9 yıl geçmesine rağmen hiçbir hukuki ilerleme olmazken, olayı takip eden avukat arkadaşlarımız hakkında soruşturma açıldı. Kürt kadınları ve Kürt siyasi çevreleri hariç kamuoyunda gereken tepki de gösterilmedi” ifadelerini kullandı.
‘TOPLUMA MESAJ VERİLMEK İSTENİLDİ’
Keskin, devletin bu olayla topluma, “bu bir gün hepinizin başına gelebilir, dikkatli olun” mesajı verdiğini söyledi. Kadın bedeninin bu şekilde teşhir edilmesinin devlette egemen olan ataerkil ve feodalitenin dışa vurumu olduğunu kaydeden Keskin, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kürt siyasi hareketi içerisinde kadının çok büyük bir rolü var, çünkü bir kadın hareketi. Bugün sivil Kürt siyasetine baktığımızda kadın vekillerin ne kadar önde olduğunu görüyoruz. Ve bundan devletin bir rahatsızlığı var. Kürt kadın hareketi devleti her zaman rahatsız etti. O dönemin şöyle bir özelliği var; barış süreci bitiyordu ve barış sürecini bitirmeye yönelik birtakım eylemler vardı ki; Ekin Wan olayı da çok çarpıcı bir örnekti. Çatışmada vurmuş olabilirsiniz, ölmüş de olabilir ama cenazesinin üstü çıplak bir şekilde teşhirinin yapılmasının başka bir anlamı var. Bunun anlamı biz savaş istiyoruz demektir.”
Eltürk’ün cenazesine yapılanların en çok kadınları etkilediğini belirten Kesin, “Bu yaşananlar tabi ki Kürt kadın hareketini mücadelesinden etmedi. Her baskı yöntemi ezilen ulusları, ezilen cinsleri daha çok harekete geçiriyor. Ekin Wan olayından sonra Kürt kadın hareketi de daha da aktifleşti. Çünkü bütün kadınlar bunu kendilerine yapılmış gibi kabul ettiler. Kadınlar vazgeçmiyorlar ve diz çökmüyorlar. Ekin Wan olayının üzerinden dokuz yıl geçti. Peki Kürt kadın hareketi zayıfladı mı? Hayır, giderek daha da güçlendi. O nedenle bu tür hak ihlalleri harekete bir zarar vermiyor tabi ki insani olarak zarar veriyor ama gücünü kaybetmiyor bunu da devletlerin görmesi gerekiyor” dedi.
MA / Esra Solin Dal
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***