M. NEDİM HAZAR | YORUM
Kelimenin tam anlamıyla şeytan taşlamaktan, besmele çekmeye fırsat bulamıyoruz sevgili okur.
Hani niyet ettik, Türkiye özelinde önümüzdeki döneme projeksiyon olabilme kabilinden bir takım kavramlar üzerine fikir üretelim ama ne mümkün?
Bizim bir sonraki durağımız gibi görünen Venezuela’da seçimler yapıldı. Öncesi, seçim esnası ve sonrasında tam bir Türkiye’nin geleceği simülasyonu gibi olan bu seçimler üzerine birkaç kelam etmesek olmazdı elbette.
Biliyorsunuz bizde de her seçimde iflah olmaz romantik olan bir kesim, “Ne demek seçimle gitmezlermiş” gibisinden sert çıkışlar yapar. Onlara göre, muhalefet Erdoğan iktidarını siyasi alanda alt ettiği anda, Erdoğan’ın gitmekten başka şansı olmayacak ve bu zehirli süreç nihayete ermiş olacaktı.
Aslında en başından çürük olan bir tez.
Zira, şahsi kanaatime göre Erdoğan neredeyse 10 yıldan beri kaybedeceği seçimleri hile hurda, hukuksuzluk, oy çalma, sonuçlarla oynama, halkı manipüle etme, dengesiz seçim kampanyaları ile kazanmaktaydı. Yani aslında kaybediyordu ama bunun resmiyete yansımasını bir şekilde engelliyordu.
Bunun üzerine gidebilecek karaktere sahip bir muhalefet olmadığı için bugüne kadar gemisini yüzdürmeyi başardı Tayyip Erdoğan ve böyle giderse sanırım ölümüne kadar da başarmaya devam edecek. Ne ki azrail yemiyor bu tür numaraları!
Dönelim Erdoğan bir alt modeli olan (üst mü demek lazım yoksa) Nicolas Maduro ve Venezuela seçimlerine.
Biliyorsunuz Venezuela’da muhalefet neredeyse 10 yıldır (2015’ten bu yana katıldığı bir yerel seçimi saymazsak, onda da katıldıklarına pişman oldular) seçimlere katılmıyor. Şimdi filmi birazcık geriye saralım ve 2021 yılına gidelim.
Nicolas Maduro iktidara geldiği günden beri ülkede medyanın tamamını kontrol altına almış, muhalif bir tek gazete kalmıştı: El Nacional.
Maduro hükümeti, (2013 yılında iktidara geldi ve 2015 yılından itibaren) birbiri ardına yağdırdığı para cezalarıyla bu gazeteyi borç batağına sapladı önce. Ardından borcunu ödeyemediği gerekçesiyle gazeteye el koyunca ülkedeki son muhalif ses de kısılmış oldu.
Venezuela 2021 Basın Özgürlüğü endeksinde 180 ülke arasında 148. Sırada yer alıyordu. (Türkiye ise 154. Sırada)
Aşağılardaki ülkeler ise Yemen, Suriye, Pakistan, Cibuti, Çin, Küba, Türkmenistan, Kuzey koru gibi ülkeler.
Hatırlayanlar olacaktır, Venezuela’nın da bir 15 Temmuz’u var!
Nisan 2019’da Maduro hala gizemi tam çözülememiş bir askeri darbe girişimine maruz kaldı.
Maduro’ya ilk sahip çıkan ülke elbette Türkiye ve Tayyip Erdoğan oldu. Ardından Rusya, Bolivya, Küba gibi ülkeler bu diktatörü desteklediler. Putin, Maduro’ya destek için Rus askerlerini bu ülkeye yolladı. 1 Mayıs günü muhalefet “Venezuela tarihinin en büyük yürüyüşünü” düzenlemek isterken sert bir şekilde bastırıldı.
Muhalefet yaklaşık 4 yıllık seçimlere katılma boykot kararını gözden geçirdi ve 2021 Kasım ayında yapılan bir dizi bölgesel seçime katılma kararı aldı. Bu seçimler tam da Maduro’nun organize edildiği şekilde sona erdi, 23 valiliğin 20’sini Maduro’nun adamları kazandı.
Seçimlere katılım oranı dikkat çekiciydi: Yüzde 41…
Her iki Venezuelalıdan biri sandığa gitmemişti. En azından resmi rakamlar bunu söylüyordu. Gitmeyenlerin hemen hepsinin muhalif oylar olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.
AB seçim komisyonu da ülkede gözlemler yapmıştı ve yerel seçimlerde muhalif adayların keyfi olarak diskalifiye edildiğini resmen açıkladılar. Maduro, Erdoğan gibi seçilmelerine izin verip yerlerine kayyum atamayı pek tercih etmiyor, en baştan saf dışı bırakıyordu.
Maduro her fırsatta kendisine yapıldığı söylenen darbe girişimini bahane ederek muhalefeti sindiriyordu.
Peki Maduro, bu son seçim de dahil olmak üzere ülke genelinde seçim öncesinde neler yapıyordu?
Bu sorunun cevapları çok tanıdık aslında:
Muhalefet Adaylarının Keyfi Olarak Diskalifiye Edilmesi: Birçok muhalefet figürü yarıştan men edildi.
Devlet Kaynaklarının Kullanımı: Hükümetin kampanyası, kamu çalışanları ve devlet medyası dahil olmak üzere yoğun bir şekilde devlet kaynaklarına dayanıyordu.
Medya Dengesizliği: Devlet tarafından yönetilen ve özel medyada Maduro’nun kampanyası orantısız şekilde desteklendi.
Yargı Bağımsızlığının Olmaması: Seçim yasaları ve kararlar genellikle iktidar partisini kayırıyordu.
Tehdit ve Zorbalık: Seçmenlere ve muhalefet destekçilerine yönelik zorbalık ve tehditler yaygındı.
Bu konuda meseleyi yakından takip eden bir gözlemci olan Peter Stansbery’nin Uluslararası IDEA Demokrasi Değerlendirme Birimi Kıdemli Demokrasi Değerlendirme Uzmanı Miguel Angel Lara Otaola ile yaptığı bir söyleşiye denk geldik. Hayli önemli bulduğum için özetliyorum:
“Seçim öncesi, seçim sırası ve seçim sonrası olmak üzere tüm seçim sürecini dikkate alan bu çerçeve 11 bileşen ve 49 göstergeden oluşmaktadır. Değerlendirilen bileşenler arasında yasal çerçeve, seçim prosedürleri, kayıt, kampanya medyası ve finansmanı ve oy verme süreci yer almaktadır ancak bunlarla sınırlı değildir. Bir zincir gibi, bu bileşenlerden biri uluslararası standartları karşılamayarak koparsa, seçim süreci bütünlük içinde gerçekleşmemiş demektir. Son olarak, değerlendirme tüm siyasi bağlamı göz önünde bulundurmalıdır. Örneğin bu örnekte Venezuela’nın adil olmayan bir seçim geçmişi vardır. 2018 başkanlık seçimlerinde Seçim Dürüstlüğü Projesi’nin endeksinde 100 üzerinden 26 puan alarak bölgede en alt sıraya yerleşmiştir.”
Otaola, son tahlilde eğer bir totaliter rejimi alt etmek istiyorsanız, tüm muhalefetin birleşmekten başka şansını olmadığını da açık açık ifade ediyor bu söyleşisinde.
Amerika’da yayınlanan bir rapor ise şöyle diyor: “Maduro, siyasi gerekçelerle bildirildiğine göre 250’den fazla kişiyi keyfi olarak hapse atarak, Venezuelalıların fikirlerini özgürce ifade etme ve kendi liderlerini seçme haklarını reddederek ve Venezuelalıların doğru bilgiye erişimini kısıtlayarak, Venezuelalıların kendi geleceklerini şekillendirme şanslarını ellerinden alıyor. Maduro rejimini baskıyı durdurmaya ve Venezuelalıların hak ettikleri ve uzun zamandır aradıkları barışçıl, istikrarlı ve demokratik ülkede yaşamalarına izin vermeye çağırıyoruz.” (BKNZ)
Peki 28 Temmuz seçimleri ile Türkiye’deki seçimlerle bir korelasyon da kurarak ne gibi tespitler yapmak mümkün?
Dış İlişkiler konusunda itibarlı ve deneyimli bir kuruluş olan The Council on Foreign Relations / Dış İlişkiler Konseyi (CFR) seçim öncesi hazırladığı “Maduro, Venezuela’daki 2024 Seçimlerinde İktidara Sahip Çıkabilecek mi?” konulu raporun “Neler tehlikede” alt başlığında şu konulara değiniyordu:
“Demokrasi. Muhalefetin olası bir zaferi demokrasi ve siyasi istikrar için yeni olasılıklar getirecektir. González Urrutia, mahkemeler, yasama organları ve devlet kurumları gibi bağımsız kurumları yeniden kurmayı, ifade özgürlüğünü yeniden tesis etmeyi ve Venezuela’daki yaklaşık üç yüz siyasi mahkûmun tamamını serbest bırakmayı taahhüt etti. Öte yandan bazı anketörler Urrutia’nın seçimi kaybetmesinin muhalefeti Venezuela’nın siyasi haritasından silebileceğini ve gelecekteki demokrasi ihtimalini daha da azaltacağını öngörüyor.
Ekonomi. Muhalefet, ülkenin gayri safi yurtiçi hasılasını (GSYH) yaklaşık dörtte üç oranında küçülten, on milyonlarca kişiyi yoksulluğa sürükleyen ve milyonlarca kişiyi de ülkeyi terk etmeye iten on yıllarca süren kötü yönetim ve yolsuzluğun ardından ekonomiyi canlandırmaya çalışıyor. Venezuelalıların yüzde 80 ‘inden fazlası yoksulluk içinde yaşıyor ve hastanelerin yaklaşık yüzde 70’i temel hizmetlerden ve tıbbi malzemelerden yoksun. ABD yaptırımlarının altı ay süreyle hafifletilmesi petrol gelirlerini artırsa da üretimi günde bir milyon varilin üzerine çıkarmayı başaramadı.
Göç. Maduro kazanırsa, şu anda yurtdışında yaşayan yaklaşık sekiz milyon Venezuelalıya milyonlarca Venezuelalının daha katılması muhtemel. Venezüella firması Meganálisis tarafından mayıs ayında yapılan bir anket, Venezuellalıların yaklaşık yüzde 40’ının -çoğu genç olmak üzere yaklaşık on milyon kişinin- ülkeyi terk etmeyi düşüneceğini tahmin ediyor; çoğu komşu ülkelere gidecek.”
Ve Maduro, tam da beklendiği gibi seçim sonuçlarını manipüle ederek kendi lehine sonuçlandırdı.
Yani; kendisinden önceki diktatörler gibi seçimle gitmeye hiç niyetinin olmadığını açıkça göstermiş oldu.
Sonuçların açıklanmasının ardından ülke genelinde protestolar patlak verdi ve Maduro yönetimi, muhalefet figürlerini tutuklamaya başladı. Bu durum, ülkedeki siyasi gerilimi daha da artırdı.
Gitmediler, gitmezler, gitmeyecekler!
Tarihte hiçbir diktatör kendi rızasıyla koltuğunu bırakmamıştır, bırakmayacaktır. Çünkü iktidardayken yaptıklarının hesabını verme korkusu başka şeye benzemiyor dostlar.
Bunun için yaptıkları belli aslında.
Maduro ve Erdoğan örneğinde olduğu gibi, seçim manipülasyonu ve hilelere başvuruyorlar.
Muhalifleri daha sert şekilde bastıracaklar.
Medyayı daha çok kontrol edecekler.
Rakamlarla daha çok oynayıp, bambaşka bir gerçeklik oluşturup, halkı bununla uyutmayı deneyecekler.
Toplumlarını uluslararası arenadan izole ederek, kapalı bir toplum oluşturacaklar.
Putin de böyle yaptı, Lukaşenko da…
Esad da yapmıştı, Kim Jong-un da..
Örnekleri daha da geçmişe doğru uzatmak mümkün.
Bu yöntemler Hitlerden Stalin’e, Franco’dan Mussolini’ye, Pinochet’ten Saddam’a kadar hemen hepsinin uyguladığı esasen yabancı olmadığımız yöntemler.
İster bu hakikati kabul edelim, ister “Ne demek seçimle gitmezler?” diyerek romantik atarlanalım.
Vaziyet şimdilik budur.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***