Merve KÜÇÜKSARP
Sosyal bilimci Jürgen Martschukat’ın kaleme aldığı ‘Fitness Çağı’, “Beden Nasıl Başarı ve Performansın Simgesi Haline Geldi?” alt başlığı ve Erol Özbek’in çevirisi ile İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. Almanya ve Amerika üzerinden toplumsal pratikleri örnekleyen eser, fitness ve sağlıklı yaşam kültürünün hayatımızın her alanını abluka altına alışını ve bunun arkasında yatan ekonomik sebepleri tarihsel arka planıyla anlatıyor.
Malum neoliberalizm, birey kavramına odaklanarak onu her açıdan bir performans öznesine dönüştürmeye ahdeder. Bunu “mutluluk” kavramını pazarlayarak yapar ve kişiyi mutluluğun da başarının da kendi eseri olduğuna inandırır. “Yapabilirsin!” düsturuyla, kişinin sahip olduğu çıkmazların da, fırsatların da kendi sorumluluğunda olduğunu hatırlatır. Kişi eğer doğru hamleleri yaparsa, sosyal medyada beğendiği kişilere benzeyecek, hayallerindeki gibi bir hayata kavuşacaktır.
Birey bu düstura o kadar çok inanır ki, var gücüyle çalışmaya ahdeder. İş yerinde kimsenin onu sömürmesine veya denetlemesine gerek kalmadan kendi kendini sömürürcesine çalışır. Arzuladığı hayata ulaşmak, arzuladığı insan olabilmek, onun sahip olduklarını satın alabilmek, kariyer basamaklarını koşar adımlarla çıkabilmek için kendini daha verimli hale getirmeye ve bir şirketi yönetir gibi yönetmeye çalışır.
Ancak ne kadar çalışırsa çalışsın, arzuları hep onun bir adım uzağında kalacaktır. Maddi gücü müreffeh bir hayat kurmasına elverse de, bu, onu neoliberalizmin imrenilen, beğeni alan bireyi yapmaya yetmeyecektir. Bu defa sistem ona şunu diyecektir, “İş hayatında başarılısın, maddi gücün, konforun, imkanların var ama yetmez! Bedenini de mükkemmel kılacaksın.!” Bu kez kişinin mükemmele ulaşabilmesi için bedenini kontrol altına alması gerekecektir. Ancak bedene dair bu denetimin, Foucault’nun bahsettiği beden denetimiyle ilgisi yoktur. Bu postmodern denetim kişinin kendini daha verimli, daha güzel, cazibeli veya seksi kılması için bir öz denetimdir. Kişi bu minvalde ne yediğine, ne içtiğine, ne düşündüğüne, nasıl yaşadığına dikkat etmelidir. Geçtiğimiz yüzyılın kendine bakmayan, kötü beslenen, spor yapmayan ve kendini tüketen bireyi bu düzende “kaybeden” olmaya mahkumdur. Fitness kültürü ise bu açıdan günümüzde bedenini bir performans alanı gibi gören bu düzenin azimli bireylerine pazarlanan bir tüketim alışkanlığıdır. “Fitness Çağı”, bu minvalde, sporun günümüzde ne kadar politik olduğunu anlatır. Yalnızca daha iyi görünmek veya sağlıklı olmak için yaptığımız koşuların, egzersizlerin arkasında nasıl büyük bir pazar ve onu besleyen ideoloji olduğunu ve bu ideolojinin tarihsel evrimini açıklar.
SAĞLIKLI YAŞAMIN EKONOMİK BOYUTU
Günümüzde daha iyi görünmek, birtakım kronik hastalıklara yakalanmamak için sağlığımıza dikkat etmemiz gerektiği fikri bize her yerde telkin edilen bir fikirdir. İlk bakışta, zararsız bir alternatif, hatta aksine daha uzun yaşamamız, sağlıklı olmamız için var olan bir imkan gibi düşünürüz sağlıklı yaşam önerilerini. Ancak daha derine inildiğinde, politik ve ekonomik sebeplerle aşılandığını fark ederiz. Zira vitamin haplarından, sağlık kürlerine, fitness üyeliklerinden, oradaki aletlere ve kullanılan spor kıyafetlerine kadar fit olmak ve sağlığımızı korumak için bir hayli harcama yapmaya teşvik eden bir endüstridir bu. Ve yapmadığımız takdirde, yetersizlik hissiyle bizi cezalandıracak bir sistemdir aynı zamanda bu.
Jürgen Martschukat, spor yapma, kas geliştirme ve egzersizin çok önceleri de var olduğunu ancak 20. Yüzyılın ikinci yarısında gitgide kişinin kendi öz denetimine geçtiğini, kendi başına çalışarak elde edilecek bir şey haline geldiğini anlatır.
Bu dönemde bireyler arası rekabet ön plana çıkarken, iş hayatında, ekonomik göstergelerde ve bilhassa bedeninin ahvalinde bu rekabet baskındır. Beden bu açıdan kişinin sermayesidir. İşleteceği, doğru yöneteceği ve bunun sonucunda semeresini alacağı bir tür sermaye… Fit, atletik ve kaslı bir beden yüksek iradenin, azmin ve başarının bir göstergesi olarak lanse edilir.
Martschukat eserinde de verdiği çeşitli örneklerle bu durumun zamanla bir başarı ve katma değer göstergesinden nasıl olmazsa olmaz bir yurttaşlık haline döndüğünü de açıklar. Hatta öyle ki, standart güzellik kıstasları ile kadınları esareti altına alan beden denetimi erkeklere de 1950li yıllardan bu yana bir erkeklik tanımı getirerek, obeziteyle uğraşan ve damar hastalıklarından mustarip, cinsel performansı düşük, dinamik olmayan bireye kötücül bir nazar bakar. Jürgen Martschukat, bedenin performans meselesi ekseninde cinsel performans ve bu performansı arttırıcı hapların çıkışının nasıl bir fenomen haline geldiğini ve toplumsal etkilerini de kaleme alır. Bu hapların, ABD’ye artan göçün yarattığı tehdide karşı beyaz erkekleri ayağa kaldırmak olduğunu belirtir. Son kertede tüm bu sağlıklı yaşam salıklarının en önemli sebebinin, yaşanan kalp krizlerinin ekonominin yükünü üstlenen, orta yaşlı erkeklerin ölümüyle sonuçlanmasının ekonomiye verdiği zararı önlemek olduğunu belirtir:
“ABD’de 1977 yılında sadece kalp krizlerinden dolayı toplam 132 milyon iş günü kaybedildi, bu da yaklaşım 30 milyar dolara mal oldu. Fitness programları bunu önlemeyi amaçlıyor ve her zamankinden daha fazla dolaşımda olan sağlık geliştirme ve önleyici tıp ilkelerini benimsiyordu. Bireysel ve ulusal performans ve rekabet yetisine (gayrisafi milli hasılaya) yararlı olmayı vaat ediyorlardı. Daha 1970’lerden itibaren tüm dünyada en hızlı büyüyen sektörlerden biri haline gelecek olan fitness ve spor ürünleri endüstrisinin milli ekonomiye yapacağı etki hesaba katılmış bile değildi…”
Sosyal bilim uzmanı Jürgen Martschukat’ın kaleme aldığı ‘Fitness Çağı’, günümüzün postmodern dünyasında sağlıklı, uzun yaşam ve güzel bir görüntü için bedenin nasıl bir öz denetim mekanizması haline getirildiğini, nesneleştirildiğini ekonomik ve politik sebepleriyle ele alırken, bir yandan da çok yönlü bir kapitalizm eleştirisi ortaya koyuyor.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***