Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin ile Cumhurbaşkanı ve AK Parti Lideri Recep Tayyip Erdoğan aylar sonra, Kazakistan’da Şanghay İşbirliği Örgütü 24. Devlet Başkanları Zirvesi’nde görüştü.
Liderler düzeyinde son görüşme, Soçi kentinde 4 Eylül 2023’teydi. Putin’in, Şubat 2024’teki Türkiye ziyaretini iptal etmesi ise Moskova’nın özellikle finans sektörü ve bankacılık işlemlerindeki yaptırım uygulamaları nedeniyle Ankara’ya karşı tepkisi olarak yorumlanmıştı.
Ancak 3 Temmuz’da Kazakistan’ın başkenti Astana’daki görüşmenin ne derece olumlu sonuçlandığı tartışma konusu oldu.
Görüşme bitiminde Putin’in Rusya’nın Türkiye’ye turizm katkısını anımsatarak, ticaret hacmi eleştirisinde bulunması dikkat çekti.
Kremlin Sözcüsü Dimitri Peskov da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ukrayna’yla barış müzakeresi için arabulucu olmayacağını “imkansız” ifadesiyle açıkladı.
“İkili ilişkilerin geniş bir yelpazede yürütüldüğü yerlerde çeşitli sorunların ortaya çıkması kaçınılmaz. Bunları çözecek siyasi irade var. İkili ilişkiler ile ticari ve ekonomik etkileşim de gerekli düzeyde mevcut” diyen Peskov’un açıklamasıyla, Rusya’nın şu aşamada Türkiye’yle ilişkilerinde sorunlar gördüğü ortaya kondu.
Öte yandan Türkiye’nin Mersin’deki Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin ardından Sinop’ta ikinci bir tesis inşasını Rusya ile gerçekleştirmek istediği de kamuoyuna yansıdı.
İki ülke ilişkilerindeki son tabloyu yorumlayan Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Levent Ersin Orallı, NATO üyesi Türkiye’nin çok kutuplu dış politika izlediğini ve Rusya’yla ilişkilerde denge sağlayabildiği görüşünde.
Rusya – Türkiye ilişkileri uzmanı Aydın Sezer ise, Ukrayna krizinde Türkiye’nin arabuluculuk rolü olmadığının ifade edilmesi gibi açıklamalar bakımından Moskova’nın Ankara’ya mesafeli yaklaştığını kaydetti.
“Rusya’yla ilişkiler ‘stratejik otonomi’ yaklaşımıyla dengeli hale geldi”
Doç. Dr. Levent Ersin Orallı, VOA Türkçe’ye değerlendirmesinde, Putin’in Şubat, Mart ve Nisan’da üç ay boyunca gerçekleşeceği öne sürülmesine rağmen Türkiye’yi ziyaret etmediğini anımsatarak, bunun kısmen ilişkilerdeki gerilimli noktaları işaret ettiğini söyledi.
Rusya’nın Finlandiya ve İsveç’i de bünyesine katan NATO’nun genişleme süreci ve en son Haziran ayı sonunda Rusya’nın eski savunma bakanı Sergey Şoygu ve Genelkurmay Başkanı Valeri Gerasimov hakkında Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sırasında işledikleri iddia edilen suçlar nedeniyle tutuklama kararı çıkaran Uluslararası Ceza Mahkemesi süreçlerinden rahatsız olduğunu kaydeden Orallı, şöyle devam etti:
“Bununla beraber, iktisadi anlamda Rusya’nın çok ağır ambargolarla karşı karşıya kalmış olması, Türkiye ile ticareti noktasında Swift sistemi kısıtlaması yaşaması ve bankacılık bağlamında çeşitli ambargolarla bezenmiş bir dönemden geçiyor olması ilişkilerdeki handikaplar olarak öne çıkıyor.”
Libya’daki gerginlik ve Suriye’de henüz çözülemeyen kriz de eklendiğinde Türkiye ve Rusya arasında bir stratejik ittifak oluşmasının çok kolay olmadığını kaydeden Orallı, “Türkiye, politik bağlamda Batı ve Doğu noktasında denge politikasında, çok yönlü, çok kutuplu bir dış politika söyleminde ısrarcı. Biz buna stratejik otonomi diyoruz. Ukrayna’ya dönem dönem SİHA’ların (silahlı insansız hava aracı) satışından Rusya’nın zarar görüyor olması ve NATO genişlemesinde Türkiye’nin belki de Rusya’nın arzu ettiği şekliyle çok daha sert tepki verememiş olması ilişkilerdeki kısmi gerilim noktaları olarak ortaya çıkıyor. Fakat bu durum belki de uzun yıllar sonra Türkiye-Rusya ilişkilerinde bir denge yarattı” dedi.
“Rusya, Türkiye’nin ambargoyla ticari ilişkilere zarar verdiğini düşünüyor”
VOA Türkçe’yle görüşlerini paylaşan Aydın Sezer ise, Rusya Cumhurbaşkanı Putin’in 2024’ün başlarında iptal ettiği Türkiye’ye ziyaretiyle ilgili, aksi iddia edilse de, yeniden planlama yapılmadığını işaret etti ve Moskova’nın NATO boyutuyla değil ekonomik ambargo boyutuyla Ankara’ya tepkili olduğunu dile getirdi.
Rusya’nın Türkiye’nin 2024’ün başında Azak Taburu militanlarını Ukrayna’ya iade etmesinden rahatsız olduğunu belirten ancak bunun için “aşılamayacak bir sorun değil” diyen Sezer, Finlandiya ve ardından İsveç’in NATO üyeliğinde de Rusya’nın herhangi bir kırgınlık duymadığını söyledi.
Sezer, “Çünkü zaten bu beklenen bir gelişmeydi. Rusya için NATO ve Batı ittifakında sorun çıkartan Türkiye’nin daha değerli olduğunu biliyoruz. Bu konuda Türkiye’ye yönelik herhangi bir eleştiri gelmedi. Türkiye’ye yönelik bu konuda süreci geciktirdiği için çok sayıda övgü aldık. Şahsen Erdoğan da aldı” görüşünü aktardı.
Türkiye ile Rusya arasında 2024 yılında başka temel bir sorun yaşandığını kaydeden Sezer, “Mehmet Şimşek’in uyguladığı ekonomi politikası ya da rasyonel politika çerçevesinde Türkiye gittikçe Batı yani ABD ile Avrupa Birliği’nin (AB) ambargolarına uymaya başladı. Çünkü Türkiye’ye Batı’dan finans desteği gelmesinin ön koşulunun Türkiye’nin Batı kurumlarıyla aynı çerçevede çalışması gerektiği gerçeği ortaya çıktı. Bu itibarla Türkiye’de zımni de olsa, hukuka aykırı da olsa – çünkü bu konuda TBMM’de yasal düzenleme veya Cumhurbaşkanlığı kararı olmasa da – Mehmet Şimşek’in talimatıyla kamu bankaları Rusya’ya resmen ambargo uyguluyorlar. Özellikle finansman konusunda aracılık yapmıyorlar. Zaten Mehmet Şimşek de bunu geçtiğimiz hafta dile getirdi. Dolayısıyla Rusya’nın bizi öteden beri aylarca suçladığı bu konuda Mehmet Şimşek bir itirafta bulunmuş oldu. Aslında bu durum Astana’daki Erdoğan-Putin görüşmesini adeta sabote eden, dinamitleyen bir gelişme olarak karşımıza çıktı. Rusya, Batı ile Türkiye’nin geliştirdiği ekonomik ilişkilerin, Türkiye-Rusya ticaretine verdiği zararı artık ön plana çıkartmaya başladı” dedi.
Şimşek Haziran ayında Londra’yı ziyareti sırasında katıldığı Chatham House’daki Londra Konferansı’nda bir soru üzerine, Avrupa Birliği, ABD ve İngiltere’nin Rusya’ya uyguladığı yaptırımlara Türkiye olarak uyduklarının altını çizmişti.
Şimşek, “Geçen yılın sonunda ABD Maliye Bakanlığı’nın baskısı altındaki bankacılık sistemimiz, (yaptırımlara) gereğinden bile fazla uydu. Dolayısıyla biz bu manada yaptırımları uyguluyoruz. Ama yaptırım altında olmayan mal ve hizmetlerde ve yaptırıma tabi olmayan kuruluşlarla ticareti elbette sürdürüyoruz” diye konuşmuştu.
Rusya Başbakan Yardımcısı Aleksandr Novak’ın da Kazakistan’da Türkiye’yle ticari ilişkilerde altı aydır hiç artış olmadığını söylediğini işaret eden Sezer, “Mali boyutla ilgili ikinci konu ise, Türkiye son dönemde Rusya’dan aldığı kredileri ödemekte sorunlar yaşıyor. Özellikle Cumhurbaşkanlığı Seçimi öncesi doğalgaz ödemelerinin ertelenmesi konusunda Rusya, Türkiye’ye anlayış gösterdi. Ancak Türkiye, bu milyarlarca dolar faturası olan doğalgaz ödemelerini geciktirdiği gibi, S-400’lerin taksitlerini de ödeyemediği için temerrüde düştü. Hatta faiz cezalarını Putin, Astana öncesinde 10-15 gün önceki bir kararnameyle affetti” bilgilerini verdi.
Sputnik’te yer alan 29 Mayıs tarihli habere göre, Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin, “Türkiye’nin Batı yaptırımları nedeniyle ödeyemediği” geciken kredi borcuna faiz uygulanmamasını öngören protokolün onaylanmasına dair yasayı imzaladı.
Haberde, “Putin’in imzaladığı belgeye göre, Rusya’dan 2017 yılında 726 milyon dolar ihracat kredisi alan ve sadece 111 milyon dolarlık kısmını yaptırımlardan dolayı ödeyemeyen Türkiye, kalan borcu için cezadan muaf tutulacak” denildi.
Rusya, Erdoğan yönetimine Suriye’de istediği desteği verecek mi?
Suriye meselesinde örneğin Erdoğan’ın talep ettiği Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esat’la görüşme yapılması gibi beklentilerine, Putin’in nasıl yanıt vereceği konusunda ise Orallı, Rusya’nın Türkiye’den yaptırımlar ve enerji alanında beklentisi olduğunu hatırlattı.
Orallı, “Rusya yaptırımlardan bazılarını uygulamama noktasında ya da enerji kaynaklarının Batı’ya doğrudan ihraç edilmesi noktasında Türkiye’nin inisiyatif almasını bekledi. Fakat Türkiye içinde bulunduğu ekonomik şartlar bağlamında bu inisiyatifi gerçek manada henüz üstlenemedi. O zaman karşılıklı olarak çözümler sunulması gündeme gelebilecektir. Eğer Suriye konusu çözülecekse bunun Putin ile çözülebileceği ve diğer tarafta ise Rusya’nın içinde bulunduğu o daraltılmış ekonomik ortamdan çıkması sağlanacaksa, burada da Türkiye’nin bir pencere arayabilecek güce sahip olduğunu biliyoruz” diye konuştu.
Bu noktada Türkiye ile Rusya arasında Suriye’yi de kapsayacak karşılıklı kazanım için ABD’de başkanlık seçiminin sonuçlanmasını beklemek gerekeceğini söyleyen Orallı, “Benim beklentim Kasım’daki olası Donald Trump’ın başkanlık seçiminde galip gelmesiyle beraber, Rusya-Ukrayna krizinde bir miktar soğuma olabileceği ve ardından da Türkiye ile Rusya’nın hem Suriye hem de Libya konusunda çok daha güçlü bir mutabık zeminde buluşabileceği noktasında” ifadelerini kullandı.
“Akkuyu Nükleer Santrali’nde ‘ambargo’ engeli söz konusu değil”
Erdoğan ile Putin’in son görüşmesinde masadaki başlıklardan birisi de Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin faaliyete geçmesi ve ardından Sinop’ta yeni santral inşasıydı. Aydın Sezer’e göre Akkuyu’da gecikme için herhangi bir gerekçe aslında yok; ancak Rusya, Sinop için gönüllü değil.
Türkiye’nin önümüzdeki süreçte ikinci nükleer santralini Sinop’ta ve üçüncü santrali ise Trakya’da inşa etmesi yönünde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın hazırlığı olduğunu söyleyen Sezer, “Bu santral ihale süreçlerine Batılı firmalar son 15-20 yıldan beri ilgi duymuyorlar. Çünkü Türkiye tarafından tüm maliyeti karşı tarafa bırakma şartı var ve bu hayli yüksek bir maliyet anlamına geliyor. Akkuyu Nükleer Santral projesini, Rusya’nın tamamen yüzde 100 finans ettiği bir proje olduğu için Rusya’yla yapıyoruz. Ancak Rusya, Sinop’taki santral için benzer koşullarda alıcı gözüyle konuya yaklaşmıyor. En azından şimdilik böyle” dedi.
Akkuyu’daki santralin faaliyete geçmesinde gecikme olacağı tartışması olduğunu anımsatan Sezer, “Kazakistan’da Rus tarafı, Alman Siemens Şirketi’nin bazı ekipmanları Akkuyu’ya tesliminde sorunlar yaşadığını belirtti. Rusya tarafı bunu Batı ambargolarına bağlıyor ama bunun Batı ambargolarıyla bir ilgisi olduğunu doğrusu düşünmüyorum. Akkuyu’da işleyiş süreçlerinden kaynaklanan bir aksaklık olduğunu düşünüyorum. Belki mali sıkıntı dahi olabilir. Çünkü Akkuyu bir Türk şirketi kağıt üzerinde ve Türkiye de Batı ambargolarına tabi değil” yorumunda bulundu.