ABD’de Kasım ayında yapılacak seçimler öncesi ABD Başkanı Joe Biden’ın yarıştan çekilmesi, Cumhuriyetçilerin adayı ve eski Başkan Donald Trump’ın şansını arttığı şeklinde yorumlanıyor. Cumhuriyetçilerin adayı Donald Trump’ın yeniden seçilmesi durumunda bunun Türkiye açısından da önemli sonuçlar doğurması bekleniyor.
Ankara’da ABD’deki seçim sonrasına ilişkin değerlendirmeler yapıldığı gözleniyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 13 Temmuz’da silahlı saldırıya uğrayan Trump ile 18 Temmuz’da bir telefon görüşmesi yaparak geçmiş olsun dileklerini iletti. Erdoğan suikast girişimini “demokrasiye yapılmış bir saldırı” olarak nitelerken başkan adayı olarak gösterilmesinden dolayı Trump’ı tebrik de etti. En son NATO zirvesi için bulunduğu Washington’da Biden tarafından Beyaz Saray’da ağırlanmayan Erdoğan’ın suikast girişiminin sonrasında Trump’ı arayarak ilişkileri tazelemesi Ankara’nın yeni döneme hazırlık yaptığının işareti olarak yorumlandı.
Erdoğan, Kıbrıs ziyareti dönüşü uçakta Türk savunma sanayi ile ilgili soru üzerine de ABD ile yeni döneme ilişkin beklentisini şöyle aktardı:
“Özellikle ABD’deki seçimin de bu işte tayin edici bir rolü olduğunu düşünüyoruz. Bu seçimin neticesiyle birlikte ne gibi adımlar atılabilir, bunları da ayrıca göreceğiz ama ibre Türkiye’nin lehine dönüyor diye düşünüyorum. Bundan dolayı da huzur içindeyim. Sizler de huzur içinde olun.”
Peki Türkiye’yi seçilmesi durumunda yeni bir Trump döneminde hangi riskler ya da fırsatlar bekleyebilir?
Demokrat Biden mı? Cumhuriyetçi Trump mı?
Trump’ın olası ikinci döneminde Türkiye ile ilişkilerin nasıl seyredeceği bugünlerde diplomasi kulislerinde en çok konuşulan konulardan biri.
Carnegie Uluslararası Barış Vakfı kıdemli analisti emekli Büyükelçi Alper Coşkun, genelde Türkiye’nin Cumhuriyetçi yönetimlerle biraz daha rahat konuşabildiği şeklinde bir algının eskiden beri bulunduğunu hatırlatarak ABD ile ilişkilerde bu şablonun bir ölçüde etkili olduğunu kabul ediyor.
Demokratların adayı Biden’ın gerek iktidara gelmeden gerekse geldikten sonra verdiği mesajlarla Erdoğan ile hep belli bir mesafede olmaya özen gösterdiğini söyleyen Coşkun, Joe Biden’ın başkanlık koltuğuna oturduktan sonra “Ermeni soykırımını tanıyacaklarını” söylemek için arayana kadar Erdoğan ile temas kurmadığını anımsatıyor.
Coşkun, Türkiye’nin öneminin Afganistan ve Ukrayna gibi krizlerle birlikte anlaşıldığını ve ancak o zaman Biden’ın Erdoğan’a karşı tutumunu biraz değiştirdiğini belirterek, Türkiye’de iktidarın Biden ile Trump’a bakışına dair ise şöyle konuşuyor:
“Bu durum biraz şu hissiyatı yarattı; Trump ile görüşebiliyorduk ama şu anda temas kurulamıyor. Ancak ben tam böyle düşünmemek gerektiği kanaatimdeyim. Çünkü belki Trump ile görüşülüyordu ama Trump’ın başkanlık döneminde öngörülemez tavrıyla ve keyfi konuşma halleriyle aslında sahip olmadığı güç ve yetkileri kullanmak suretiyle sonuç alabileceği izlenimini vererek sıklıkla Türkiye’yi yanılttığını düşünüyorum.”
Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi Sinem Akgül Açıkmeşe, Trump’ın yeniden seçilmesi halinde Biden döneminden farklı olarak Türkiye ile kurulacak ikili ilişkileri ve yakın diyaloğu Ankara’nın tercih edeceğine işaret ederek, şöyle konuşuyor:
“Biden dönemi Türkiye açısından diyalogsuzluk ve iletişimsizlik dönemi olarak tarihe geçti. Başlıca istisnası İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerine Türkiye’nin vetosunun kaldırılmasına yönelik teşviklerdi. Trump dönemi bu açıdan, önceki Trump döneminin de verdiği ipuçları ile Türkiye açısından daha tercih edilir bir iletişim fırsatı yaratacaktır.”
Coşkun, iki liderin sıklıkla telefonla görüşüyor olmalarının tek başına iki ülke arasında iyi bir ilişkinin kanıtı olarak kabul edilemeyeceğini söyleyerek “Detaylara bakıp gelişmeleri üst üste koyduğumuzda Trump ile yeniden iyi bir döneme giriyoruz diye heveslendirecek bir tablo bence yok. ‘Biden döneminde oldu’ da demiyorum. Biden döneminde de nerede olduğumuz malum” yorumu yapıyor.
Coşkun, iki aday arasındaki farkı ise bir diplomat gözüyle şöyle açıklıyor:
“Aradaki fark; bence Biden yönetimi daha doğrusu Demokratlar davranış kodları itibariyle biraz daha öngörülebilir ve istikrarlı bir tablo çiziyor. Dolayısıyla bizi yanıltma potansiyelleri biraz daha düşük ve uzun vadede iyi yönetildiği sürece bence daha sağlıklı, idare edilebilecek bir zemin teşkil ediyor.”
Ortadoğu’da dengeler yine değişir mi?
Suikast girişiminden kıl payı sağ kurtulan Trump göreve gelirse dünyadaki savaşlara “bir telefonla” son vermeyi taahhüt ederken Ukrayna ve Gazze gibi çatışma bölgelerinin bu seçimden nasıl etkileneceği de tartışılıyor.
Türkiye, Gazze’deki saldırıları nedeniyle İsrail ile ilişkileri kesip sert bir çizgi takip ederken Cumhuriyetçiler ve Trump ise İsrail yanlısı politikalarıyla biliniyor.
Açıkmeşe, Trump’ın Ekim 2023’te Hamas-İsrail savaşı patlak verdiğinde “İsrail’i gururla destekleyeceğini” açıkladığını anımsatarak şunları söylüyor:
“Trump İsrail’i değerli bir müttefik olarak gördü ve buna devam edecektir. Türkiye’nin ise keskin bir şekilde Filistin’in yanında yer alması ve Filistin’deki insani kıyıma son verilmesi söylemleriyle Trump’ın İsrail yanlısı politikası arasında çekişme yaşanacağı çok açık.”
Trump ilk döneminde İsrail ve Körfez ülkelerini yanına alarak Ortadoğu için yeni bir tasarıma girişmiş, bu kapsamda Abraham anlaşmalarıyla bazı Körfez ve Arap ülkelerinin İsrail’le ilişkilerini normalleştirmek için adımlar atmıştı. Trump ayrıca Aralık 2017’de Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımıştı.
Coşkun da benzer bir hatırlatmada bulunarak “Trump’ın İsrail’in başkenti olarak Kudüs’ü tanıdığı gerçeğini unutmamak gerek. Dolayısıyla bu mevzuda hassasiyet gösteren Türkiye açısından Trump yönetiminin Ortadoğu bağlamında bizim durduğumuz çizgi itibariyle daha zor bir muhatap olma ihtimalini düşünmemiz lazım” diye konuşuyor.
Bu arada Trump’ın yardımcısı olarak gösterdiği ve “Trumpism”i devam ettireceği yorumları yapılan J.D. Vance de İsrail yanlısı tutumu ile biliniyor.
ABD Suriye’den çekilir mi?
Trump’ın olası gelişi ile Ankara’yı ve bölge ülkelerini yeni planlamalara iten bir başka ihtimal ise ABD’nin Suriye’den çekilmesi.
Trump döneminin akılda kalan gelişmelerinden biri 19 Aralık 2018’de Erdoğan ile yaptığı telefon görüşmesinin ardından “Suriye’deki ABD askerlerini tamamen çekme” talimatı vermesi olmuştu. Ancak Pentagon ve CENTCOM gibi kurumların devreye girmesiyle bu söylem sonuç vermemişti.
Coşkun, “ABD Suriye’den eninde sonunda çekilecek” diyerek sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Şu anda bu mevcudiyeti düşük maliyetli, kendileri açısından can kaybı olmadan, düşük riskle şimdilik götürüyorlar. Ama uzun vadede sürdürülebilir değil. Belki Trump döneminde olabilir, bilemiyorum. Çünkü Ortadoğu politikasının mimarı konumundaki Demokrat kadrolar bu işe çok inanmış isimler. Onların gitmesi çekilme potansiyelini arttırabilir.”
Coşkun bu nedenle Ankara’nın bu konudaki beklentisinin haklı olabileceğini söyleyerek, Trump’ın bunu ilk döneminde bir kez denemesinin hala hafızalarda olduğunu kaydediyor.
Trump birinci döneminde ABD’nin bir önceki Başkanı Barack Obama’nın politikasını sürdürerek Türkiye’nin itirazlarına rağmen YPG-PYD’ye destek vermeye devam etmiş ama aynı zamanda PKK’nın tehlikeli bir terör örgütü olduğu yönünde açıklamalar da yapmıştı.
Açıkmeşe, Trump’ın ABD’nin Suriye’den çekilmeye yönelik açıklamalarının ardından Türk-Amerikan ilişkilerinin ontolojik sorunlarından birine dönüşen ABD’nin PYD/YPG desteği sorununun da ilişkilerin ana belirleyicisi olmaktan çıkabileceğini söyleyerek, böylelikle IŞİD’le mücadelenin göreli olarak tamamlanması, Suriye’deki varlığı sürdürmeme kararı ile iki ülkenin terör tanımı konusundaki farklılaşmasının temel meselelerden biri olma özelliğini esasta kaybedebileceğini belirtiyor.
Rusya ve Çin ile ilişkiler
Trump’ın yeniden gelmesi durumunda Türkiye’nin Rusya ya da Çin gibi ülkelerle geliştirdiği yakın ilişkilerin nasıl etkileneceği de merak konusu.
Trump’ın Ukrayna’ya askeri yardım yapmama ve Avrupalı NATO üyelerinin Ukrayna’ya daha fazla destek vermeleri gibi söylemlerle konuya Biden döneminden farklı olarak daha az odaklanılacağının işaretini verdiğini söyleyen Açıkmeşe, şu tespitte bulunuyor:
“Bu şartlar altında Türkiye’nin Rusya ile kurduğu göreli ılımlı ilişkilerin ve S400 meselesinin Trump yönetiminin oklarının hedefinde olması pek beklenmemeli. Zira, Trump da kişisel olarak Putin gibi otoriter liderlerle daha yakın ve ılımlı ikili ilişkiler yürütme eğiliminde olduğundan Türk-Rus ilişkileri ana mesele olarak karşımıza çıkmayacaktır.”
Öte yandan Trump’ın yeni dönemde hedefinde Rusya değil Çin’in olabileceği konuşuluyor. Bu kapsamda son dönemde Çin ile yakın ilişkiler kuran, yatırım çekmeye çalışan Türkiye’yi bekleyen olasılıkları Coşkun şöyle aktarıyor:
“Türkiye’ye ticari yaptırımları Trump’ın koyduğunu unutmamak gerek. Alüminyum ve çelik ihracatında Türkiye’nin ABD ile hala büyük sıkıntısı var. Bunlar Trump döneminde gelen tahditler. Trump’ın küresel ticarete ve Çin konusuna yaklaşımında daha katı bir çizgiye kayması durumunda Türkiye açısından da ilave güçlükler, yaptırım gibi dahi sorunlar ortaya çıkabilir.”
Trump ile neler yaşanmıştı?
Beyaz Saray’a dönmeye hazırlanan Trump daha önce 2017-2021 yılları arasında başkanlık yapmıştı ve o dönemde Türkiye ile ilişkiler inişli çıkışlı ve bol aksiyonlu bir seyir izlemişti.
Trump’ın birinci döneminin Türkiye açısından en akılda kalır gelişmeleri Rahip Andrew Craig Brunson krizi, S-400 yaptırımları ve Trump’n “Türkiye’nin ekonomisini çökertme” tehdidi, Erdoğan’a hitaben kaleme aldığı mektupta kullandığı “aptal olma” ifadesi olmuştu.
Her ne kadar Erdoğan “iyi ilişkiler” kurduklarını belirtse de Trump dört yıllık görevi süresi boyu ikisi Rahip Brunson davası, ikisi S-400 alımı, biri de YPG/PKK’ya yönelik operasyonlar nedeniyle Türkiye’ye 5 kez yaptırım uygulamış ABD Başkanı olarak ikili ilişkilerin tarihine geçmişti.
Açıkmeşe, bu ve benzeri diğer konular nedeniyle Trump’ın birinci döneminde her daim gelgitleri olan ikili ilişkilerin o güne kadarki en çalkantılı döneminin yaşanmasına vesile olduğunu söyleyerek, özellikle savunma sanayi alanında F-16’lar ve F-35’lere dair konulan yaptırımların arzu edilen stratejik ortaklığın aslında var olmadığının ispatı sayılabileceğini kaydediyor.
Erdoğan’ı Beyaz Saray’da ağırlamayan Biden’dan farklı olarak Trump iki kez Washington daveti yapmış ve iki lider biri 2017, biri 2019’da olmak üzere iki kez resmi görüşme için bir araya gelmişti.
KAYNAK: DEUTSCHE WELLE TÜRKÇE – GÜLSEN SOLAKER
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***