M. AHMET KARABAY | HABER İNCELEME
Suriyelilere karşı iki günden bu yana devam eden saldırı, yağma ve kundaklamalar birdenbire ortaya çıkmadı. Bağıra bağıra geldi. Azınlık ve zayıf olanlara bunları yaşatmak bizim genlerimizde var. Bunlar tarihimizde hep “temizlik” olarak görüldü ve yapılageldi.
Bugün Sivas Madımak’ta 33 masum insanın 2 Temmuz 1993’te yakılarak öldürülmesinin yıldönümü. Madımak’ta bu toplumun vicdanı olan sesler yakıldı. 6-7 Eylül 1955’te bu ülkenin yerlileri olan Rumlar, Ermeniler ile Yahudilerin ev ve işyerleri yakıldı, yıkıldı, yağmalandı. Sonrasında birileri istediği temizliğe girişti.
1915’te, 1955’te azınlıkları Anadolu’dan temizledikten sonra bunlara ait mallar ve gayrimenkuller birilerinin eline geçti. Hesabının sorulmamasını isteyen malların yeni sahipleri, “Kahrolsun!” ile başlayan cümleleri kuranların başında yer aldı.
Suriyelilere karşı başlatılan şiddet olayları, tarihimizde dün yaşananlardan farklı değil. Suriyelileri düşmanlaştırmaya yönelik girişimler son 7-8 yıldan bu yana bilinçli bir şekilde oluşturuluyor. Bu insanları yerlerinden yurtlarından edenler, bugün ülkede iktidarı ellerinde tutanlardan başkası değil.
SURİYE İÇİN HAFIZA TAZELEMESİ
Ülkeyi yöneten fetihçi zihniyet, Beşar Esad ile ailece gidip geldikleri dönemde, Suriye liderini kendilerinin samimi olduklarına ikna ettiler. “Arap Baharı” diye başlayan olaylar, Tunus’ta başlayıp farklı ülkelere sıçradığında Esad da Suriye halkı da bu ateşin kendi ülkelerini yakacağını hiç düşünmediler.
Kuzeydeki şehirlerde gösteriler başladığında Esad, gösterilere müdahale edebilmek amacıyla dostluğuna inandığı Ankara’dan plastik cop, polislerin kullanacağı plastik kalkan ve biber gazı gibi materyaller istedi.
Ankara, Esad’a bu talebi karşılayacağını belirtti ama bir taraftan da gösterilerin ulaşacağı boyutları hesaplayarak bundan yararlanmanın yollarını aradı. Şam yönetimi oyalandığını fark edince olayların büyümesinin önüne geçmek amacıyla protestoları kanlı bir şekilde bastırmaya girişti.
O dönem Dışişleri Bakanlığı koltuğunda oturan Ahmet Davutoğlu, Erdoğan’ın talimatıyla “son uyarıda” bulunmak üzere Şam’a gitti. 9 Ağustos 2011’de yapılan Beşar Esad-Davutoğlu görüşmesi altı saat sürdü. Batı’dan gelen demokratikleşme telkinlerini “mandacılık” olarak reddeden Türkiye tarafı, Esad’dan ısrarla demokrasiye geçiş takvimi istedi.
Esad, bazı adımları zaten atmaya başladığını ama bunu birkaç aylık takvime oturtmanın ülkesi için imkansızlığını dile getirdi. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Sabrımızın sonuna geldik!” mesajını götüren Davutoğlu, görüşmeyi “Biz diyeceğimizi dedik!” diye özetlenebilecek sözlerle Şam’dan ayrıldı.
Sonrası malum… Suriye’deki olaylar hızla ülke geneline yayılmaya başladı. Erdoğan, işgalci zihniyetin ürünü olan “Emevi Camii’nde Cuma namazı kılacağız!” sözlerini bu dönemde etti.
Şimdi Dışişleri Bakanlığı koltuğunda oturan, o dönem MİT’in başında bulunan Hakan Fidan, takip eden günlerde iki ülke arasında nasıl savaş çıkarılacağının formülünü, “Savaşa girmek için 4 adam yollar, 8 füze attırırım…” diye hükümete akıl verdi.
Suriye’den Türkiye’ye sözü edilen füzeler atıldı mı, bilinemedi. Ancak Ankara, sınır illerinde muhalif Suriyelilere Esad’la savaşmak için eğitim vermeye girişti. “Özgür Suriye Ordusu” adı altında maaşını Türkiye’nin verdiği paralı ordu kuruldu. Bu yetmedi IŞİD’e destek verildi.
Sonra da yaşanan savaştan kendi şirketlerine gelir elde etmenin yolları hazırlandı. Bu da yetmedi, “güvenli bölge” oluşturulmaya kalkışılarak bu bölgede işe yarar tesisler sökülüp sınırın kuzeyine getirilip satıldı.
Yol geçen Hanı’na dönen Türkiye sınırından ülkeye girenlerin sayıları on binleri, ardından yüzbinleri, sonra milyonları buldu.
SURİYELİLERİN DÖNME KORKUSU
Yurtlarından olan Suriyelilerin gittiği ülkelerin başında Türkiye yer aldı. Kendilerinin “Ensar” olduğunu öne sürerek, “Hele gelenlerin sayısı yüz bini bulsun biz Esad’a gösteririz…” diyerek kapıları açanlar, kazın ayağının öyle olmadığını aradan geçen zamanda gördü.
Esad’a baş kaldırmanın bedelini varını yoğunu geride bırakıp yurtlarından koparak ödemek zorunda kalan Suriyeliler, sınırın kuzeyinde sayıları milyonları bulduğunda dün “Ensar” olanlar, artık gelenleri ekmeklerini ellerinden alan, varlıklarını tehdit eden kişiler olarak görür oldular.
Yaşanan kimi adli olaylara Suriyelilerin adı karıştığında, bu suçu sadece “muhacirler” işliyormuş gibi kamuoyuna yansıtıldı. Ülkenin ekonomik krize girmesiyle birlikte Suriyelilere öfke daha fazla sergilenmeye başlandı.
🔴Kayseri’de halk, Suriyelilere ait otomobil ve motosikletleri yakıyor. pic.twitter.com/NPdhNORfnW
— Conflict (@ConflictTR) June 30, 2024
Sosyal medyada ne zaman “Suriyeliler artık her yerde!” türü paylaşımlar yoğunlaşsa ardından saldırılar başlar oldu. Önceki akşam Kayseri’de yaşananlar bir Suriyelinin taciz girişimine tepki gibi sunuldu. Oysa Kayseri cinsel suçlarda son yıllarda hayli bereketli bir yer olarak adını duyurdu. Vakit ayırıp aşağıdaki görselde yer alan Kayseri’de yaşanan her biri farklı cinsel saldırı haberlerine göz atabilirsiniz.
Çok ahlaklı görünme gayreti içinde olanların hep üstünü örtmek istedikleri bir şeyleri var olduğu gerçeği bu olayda da kendini göstermiş oldu. Hükümet ise iki gecedir yaşanan olaylara önlem almak yerine seyrediyor.
Birilerinin çok sevdiği İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, olayların ilk başladığı gece için istatistik yayınlamakla meşgul. 79 bin hesaptan 343 bin paylaşım yapıldığını açıklayan Yerlikaya, 63 hesap ile ilgili soruşturma başlatıldığını, bunun 10’unun savcılığa sevk edildiğini duyurdu.
Kayseri’de yaşanan olaylardan sosyal medyaya yansıyan görüntüler, Suriye’de büyük infiale neden oldu. Türkiye’nin kontrolünde olan başta Afrin, Madre, El Bab, El Rai, İdlib ve Azez’de Türkiye aleyhine protestolar yapıldı. Protestolar şiddet eylemlerine dönüştü, Türkiye plakalı araçlar tahrip edildi, Türk kurum ve kuruluşları taşlandı, ay yıldızlı bayraklar yakıldı.
#SONDAKİKA | Kayseri’de sokağa yeniden çıkan gruplar, tekbirlerle Suriyeli ailelerin araçlarını parçalayıp evlerini taşlıyor. pic.twitter.com/VXvoKuxRKb
— Yakın Plan (@yakinplann) July 1, 2024
Suriye’de yaşanan karşı eylemler, dönüp bu kez sınırın kuzeyinde şiddet eylemlerine evrildi. Nizip’te, Adana’da, İstanbul Sultanbeyli’de, Kırıkhan’da Konya’da şiddet sarmalına döndü. Gaziantep’te içinde insanların olduğu biline biline Suriyelilerin evleri kundaklandı.
#SonDakika | Antep’te bir grup ırkçı Suriyeli mültecilere ait ev ve işyerlerini yaktı
Irkçı grup Suriyeli aileler evin içinde olmasına rağmen evi ateşe verdi. pic.twitter.com/GA2xMG4557
— DEM NEWS (@DemNews1) July 1, 2024
Bütün yaşananların “Reis” diye andıkları Tek Adam’ın rüyalarını hayata geçirme girişiminin eline yüzüne bulaştırmasının eseri olduğunu görmek istemeyenler, öfkelerini Suriyelilerden alma sevdasına düşmüş durumda. Öldüre öldüre, sınırın kuzeyine sürdükleri Suriyelileri şimdi de yaka yaka geri göndermeye çalışıyorlar.
Hükümet ise “provokasyon” kelimesine sarılıp kimi istihbarat örgütlerini işaret ederek işin içinden çıkmaya çalışıyor.
Evet, her toplumsal olayın içinde istihbarat servisleri görev alabilir. Şunu unutmamak gerek; dünyadaki en güçlü istihbarat örgütleri bile olmayan enerjiyi patlatamaz. Ülke yanlış politikalarla barut fıçısına dönüştürüldü. Sen bu kadarını yaparsan, senin üzerine hesabı olan istihbarat örgütü/örgütleri çakmağı çakmaktan çekinmez.
Şimdi iki ülkeyi karşı karşıya getiren gerilimin bölgede Rusya ve ABD’yi sıcak çatışmanın içine atma riski konuşuluyor. Böyle bir şey olacaksa, Türkiye’nin büyük şehirlerini bırakın ilçeleri bile Suriyeliler gerekçesiyle büyük risk altına girer.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***