“İsrailli asker anlatıyor: “Bir D-9 (Caterpillar buldozer), bir tankla birlikte aşağı iniyor ve cesetlerin bulunduğu alanı temizliyor, onları molozların altına gömüyor ve konvoyların görmemesi için bir kenara atıyor böylece çürümenin ileri aşamalarındaki insanların görüntüleri ortaya çıkmıyor.”
M. NEDİM HAZAR | YORUM
Araya 15 Temmuz gündemini almak zorunda kaldık ama şu İsrail askerlerinin itiraflarıyla işledikleri savaş suçları bahsini son bir yazıyla kapatalım.
İsterseniz ilk iki yazının özetini geçelim önce.
İlk yazımızda, İsrail’in Filistin’de uyguladığı politikaların “apartheid” olarak tanımlanmasını ele almış ve şu noktalara değinmiştik: Türk medyasının İsrail-Filistin konusundaki haberciliği kesinlikle yetersiz, +972 Magazine adlı bağımsız bir yayın organı, İsrail’in eylemlerini “apartheid” olarak tanımlıyor. Apartheid, Güney Afrika’da uygulanan ırkçı bir ayrımcılık sistemi. İsrail’in Filistinlilere yönelik uygulamaları, apartheid sisteminin güncel halinden başka bir şey değil. Bunu konu hakkındaki örnekler ve raporlar ile izah etmiştik.
İkinci yazıda ise bizzat İsrailli askerlerin Gazze’deki eylemlerine dair ifşaatları aktarmıştık. Yazının satır başları şöyleydi.
İsrailli askerler, Filistinli sivillere karşı ayrım gözetmeksizin ateş açtıklarını itiraf ediyorlar.
Askerler, sıkılma veya stres atma gibi sebeplerle rastgele ateş açtıklarını belirtiyorlar.
İsrail ordusunun açık ateş yönetmeliğinin belirsiz olduğu ve askerlere geniş hareket alanı tanıdığı anlaşılıyor.
Sivillerin, çocuklar dahil, “yasak bölge” olarak tanımlanan alanlarda vurulduğu kesinlik kazanıyor.
Askerler, evleri sistematik olarak ateşe verdiklerini söylüyorlar.
Dost ateşi olaylarının sık yaşandığı ve bunun askerlerin hayatını tehlikeye attığı belirtiliyor.
Rehinelerin kaderine karşı kayıtsızlık olduğu ve yanlışlıkla öldürülme riskinin yüksek olduğu ifade ediliyor.
Askerlerin, gereksiz yere binaları yıkmak ve insanları vurmak konusunda genellikle bir engellemeyle karşılaşmadıkları belirtiliyor. Yazı, İsrail ordusunun Gazze’deki operasyonlarında sivillere karşı aşırı ve orantısız güç kullanımını göstermesi açısından önemliydi.
Şimdi konuyu tamamlamak adına yine itiraflara dönmemiz gerekiyor. Haber kaynaklarına konuşan İsrail ordusundan A., İsrail askerlerinin operasyon bölgelerine giren Filistinli sivilleri vurduğu vakalardan haberdar olduğunu, Haaretz’in ordunun işgali altındaki Gazze bölgelerinde “ölüm bölgeleri” üzerine yaptığı bir araştırmayla tutarlı olduğunu söylüyor: “Varsayılan kural bu. Bölgede hiçbir sivilin bulunmaması gerekiyor, bakış açısı bu. Pencerede birini gördük, ateş ettiler ve onu öldürdüler.”
Vicdan azabı çeken asker A. raporlarda askerlerin militanları mı yoksa silahsız sivilleri mi vurduğunun çoğu zaman net olmadığını da sözlerine ekliyor: “Çoğu zaman, sanki biri bir duruma yakalanmış ve biz de ateş açmışız gibi geliyordu.”
Ancak kurbanların kimliği konusundaki bu belirsizlik, A.’ya göre öldürülen Hamas üyelerinin sayısına ilişkin askeri raporlara güvenilemeyeceği anlamına geliyor. “Savaş odasındaki his ki bu yumuşatılmış bir sürüm, öldürdüğümüz her kişiyi terörist olarak saydığımızdı.”
Sonrası daha korkunç: “Amaç bugün kaç terörist(!) öldürdüğümüzü saymaktı. Her asker kendisinin büyük adam olduğunu göstermek ister. Bütün adamların terörist olduğu algısı vardı. Bazen bir komutan aniden sayı isterdi ve ardından tümenin subayı tugaydan tugaya koşarak ordunun bilgisayar sistemindeki listeyi gözden geçirir ve sayardı.”
A.’nın ifadesi İsrail’de yayın yapan Mako’nun bir tugayın insansız hava aracıyla düzenlediği ve başka bir tugayın operasyon bölgesinde Filistinlileri öldürdüğü saldırıyla ilgili haberiyle de uyumlu. Her iki tugaydan subaylar suikastları hangisinin kaydedeceği konusunda istişarede bulunmuş: “Ne fark eder ki? İkimize de kaydedin!” demiş biri diğerine, Mako’nun yayınına göre.
İtirafçı asker A., Hamas’ın 7 Ekim saldırısından sonraki ilk haftalarda, “İnsanlar bunun bizim gözetimimizde gerçekleştiği için kendilerini çok suçlu hissediyorlardı.” diye hatırlıyor: “Bu duygu İsrail kamuoyunun geneli tarafından paylaşılıyordu ve hızla bir intikam arzusuna dönüştü. İntikam almak için doğrudan bir emir yoktu ama karar aşamasına geldiğinizde, talimatlar, emirler ve protokoller [hassas vakalarla ilgili olarak] ancak bu kadar etkili olabiliyor.”
İnsansız hava araçları Gazze’deki saldırıların görüntülerini canlı olarak yayınladığında, “Savaş odasında sevinç çığlıkları atılırdı.” diye aktarıyor A. : “Arada bir bina yıkılıyor… Ve ‘vay canına, ne çılgınlık, ne eğlence’ diye düşünüyoruz.”
A., İsraillilerin intikam çağrılarını motive eden unsurlardan birinin de Gazze’deki Filistinlilerin 7 Ekim’deki ölüm ve yıkıma sevindikleri inancı olduğunu ironik bir dille ifade ediyor. Siviller ve savaşçılar arasındaki ayrımı terk etmeyi haklı göstermek için insanlar şeker dağıtmışlar!
A’nın itirafları İsrail ordusunun içinde bulunduğu psikolojiyi de gerçekçi bir biçimde yansıtıyor.
“Ben de oldukça solcu bir asker olarak bunların Gazze’de gerçek evler olduğunu çok çabuk unutuyorum. Sanki bir bilgisayar oyunu gibiydi. Ancak iki hafta sonra bunların yıkılmakta olan gerçek binalar olduğunu fark ettim: Eğer içinde yaşayanlar varsa, o zaman [binalar] başlarına yıkılıyor, yoksa bile içindeki her şeyle birlikte yıkılıyor.”
‘Korkunç bir ölüm kokusu’
Öte yandan birçok asker, izin verilen ateş etme politikasının İsrail birliklerinin Filistinli sivilleri önceden tespit edilmiş olsalar bile öldürmelerine olanak sağladığını ifade ediyor. Bir yedek asker olan D., tugayının, biri yardım kuruluşları için diğeri de Şerit’in kuzeyinden güneyine kaçan siviller için olmak üzere iki sözde “insani” seyahat koridorunun yanında konuşlandığını söylüyor. Tugayının operasyon alanı içinde, sivillerin girmesinin yasak olduğu bölgeleri belirleyen bir “kırmızı çizgi / yeşil çizgi” politikası uygulanmış.
D.’ye göre yardım kuruluşlarının önceden koordinasyon sağlanarak bu bölgelere girmesine izin veriliyormuş (röportaj İsrail’in bir dizi hassas saldırısında yedi World Central Kitchen çalışanının öldürülmesinden önce yapılmış), ancak Filistinliler için durum epey farklı. “Yeşil alana geçen herkes potansiyel hedef haline gelirdi.” diyen D., bu alanların sivillere işaretli olduğunu iddia ediyor: “Kırmızı çizgiyi geçerlerse bunu telsizden bildirirsiniz ve izin beklemenize gerek kalmaz, ateş edebilirsiniz.”
Yedek asker D., sivillerin kamyonlardan düşebilecek hurdaları aramak için yardım konvoylarının geçtiği bölgelere sık sık geldiklerini; yine de politikanın girmeye çalışan herkesi vurmak olduğunu söyleyip ekliyor: “Siviller açıkça mülteci, çaresizler, hiçbir şeyleri yok!”
Şu kısım ise çok acı: “Yine de savaşın ilk aylarında, her gün masum insanların ya da Hamas tarafından gözcü olarak gönderildiğinden şüphelenilen kişilerin vurulduğu iki ya da üç olay oluyordu”.
Askerler Gazze’nin her yerinde sivil kıyafetli Filistinlilerin cesetlerinin yollarda ve açık arazide dağınık halde durduğunu ifade ediyorlar. Yine bir yedek asker olan S., “Bütün bölge cesetlerle doluydu.” dedi. “Bombardımandan kurtulan ve gidecek hiçbir yeri olmayan köpekler, inekler ve atlar da var. Onları besleyemiyoruz ve çok yaklaşmalarını da istemiyoruz. Bu yüzden zaman zaman çürümüş vücut parçalarıyla dolaşan köpekler görüyorsunuz. Korkunç bir ölüm kokusu var.”
Ancak S. insani yardım konvoyları gelmeden önce cesetlerin kaldırıldığını belirtiyor: “Bir D-9 (Caterpillar buldozer), bir tankla birlikte aşağı iniyor ve cesetlerin bulunduğu alanı temizliyor, onları molozların altına gömüyor ve konvoyların görmemesi için bir kenara atıyor böylece çürümenin ileri aşamalarındaki insanların görüntüleri ortaya çıkmıyor.” diye anlatıyor.
“Çok sayıda Filistinli sivil gördüm; aileler, kadınlar, çocuklar.” diye devam ediyor S.: “Rapor edilenden daha fazla ölü var. Küçük bir alandaydık. Her gün en az bir ya da iki sivil öldürülüyor. Çünkü girilmesi yasak bir bölgede yürüyorlar. Kim terörist kim değil deniliyor ama çoğu silah taşımıyordu.”
Kuzey Gazze’yi ziyaret ettikten sonra +972 ve Local Call’a konuşan askeri olmayan bir kaynak ise bölgede etrafa saçılmış cesetler gördüğünü bildirmiş: “Kuzey ve güney Gazze Şeridi arasındaki ordu yerleşkesi yakınlarında, görünüşe göre kuzeye dönmeye çalışırken bir keskin nişancı tarafından başından vurulmuş yaklaşık 10 ceset gördük. Cesetler çürüyordu; etraflarında köpekler ve kediler vardı.”
- ise Gazze’deki İsrail askerleri için “Cesetlerle ilgilenmiyorlar.” diyor: “Yolda kalırlarsa kenara çekiliyorlar. Ölüler gömülmüyor. Askerler yanlışlıkla cesetlerin üzerine basıyor.”
Askerlerin itirafları Filistin’de yaşananların korkunçluğu konusunda tüm dünyanını gerçeğin çok küçük bir kısmından haberdar olduğunun da göstergesi niteliğinde.
İşte bir komutan emri: “Ayrılmadan önce evleri yakacaksınız, hepsini… Böylece Filistinliler geri dönemeyecek ve eğer geride cephane ya da yiyecek bıraktıysak teröristler bunları kullanamayacak.”
Ayrılmadan önce askerler yatakları, mobilyaları ve battaniyeleri yığıyor ve “Biraz yakıt ya da gaz tüpü ile…” diyor itirafçı B.: “Ev kolayca yanıyor, bir fırın gibi.”
Kara işgalinin başlangıcında, bölüğü evleri birkaç gün işgal eder ve sonra yoluna devam etmiş. B. İse bunun canlı şahidi: “Yüzlerce evi yaktılar. Askerlerin bir katı ateşe verdiği ve diğer askerlerin daha yüksek bir katta olduğu ve merdivenlerden alevlerin arasından kaçmak zorunda kaldığı ya da dumandan boğulduğu durumlar oldu.”
Ne zaman ve nasıl olur bilmiyorum ama İsrail’in Filistin’de yaptıkları korkunç ve insanlık dışı hareketlerin hesabının sorulacağından eminim. Kimsenin ettiği yanına kalmayacaktır şüphesiz ama bunun için öncelikle Müslüman ülkelerin ya zalim ya da vurdumduymaz hedonist yöneticilerinin defolup gitmesi gerekiyor sanırım!
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***