HASAN CÜCÜK | HABER ANALİZ
Barcelona ve Real Madrid’le Avrupa futboluna damga vuran İspanya, konu milli takım olunca sessizliğe bürünüyordu. 1964’de Avrupa şampiyonluğu yaşayan İspanyollar, elemelerde coşmasına rağmen turnuva başladığında umduğunu bulamıyordu. EURO 84’te gelen finalde ise kupa hayaline Michel Platini’li Fransa engel koymuştu. İspanya’nın makus talihi EURO 2008’de değişti. ‘İhtiyar kurt’ Luis Aragones 44 yıllık özlemi sonlandırdı. İspanya bir açıldı, pir açıldı. Üst üste 3 uluslararası turnuvada zirveyi gördü. EURO 2024’te bir kez daha zirveye çıkan İspanya’nın bu zaferi çok farklı.
İspanya, Luis Aragones yönetiminde EURO 2008’de zirveye çıkarken kadronun iskeletini Real Madrid ve Barcelonalı oyuncular oluşturuyordu. Özellikle Barcenolalı oyuncular, küçük yaştan beri birlikte oynamanın avantajına sahipti. Ünlü altyapı La Masia kökenliydiler. Real Madrid az ama etkili oyuncularla milli takıma katkı veriyordu.
Luis Aragones’in temelini attığı milli takımı EURO 2008 sonrası devralan Vicente Del Bosque sistemi devam ettirdi. En büyük avantajı elbette Avrupa futbolunu kasıp kavuran Barcelona idi. La Masia’dan yetişen Puyol, Pique, Xavi, Iniesta, Busquets, Pedro ve Fabregas, İspanya’yı 2010 Dünya Kupası’nda kupaya taşıdı. Aynı kadro bir kez daha İspanya’yı EURO 2012’de Avrupa’nın en büyüğü yapacaktı. Milli takım adeta Barcelona – Real Madrid karmasından ibaretti.
İspanya’nın düşüşe geçmesi 2014 Dünya Kupası’yla başladı. Grup aşamasında eve dönmenin şokunu yaşadılar. 4 yılda 3 kupa kazandıran yıldızlar birer birer halkadan kopup, yeşil sahalardan emekli oluyordu. Yerine gelen isimler boşluğu doldurmaktan uzaktı. 2008 öncesine dönmüş bir İspanya vardı. Elemelerde coşuyor, turnuvalarda şaşıyordu. Ta ki Luis de la Fuente gelene kadar.
63 yaşındaki De La Fuente adını ilk defa duyanlar için bir anlam ifade etmeyen biriydi. Teknik adamlık kariyeri sıradandı. Milli takım bünyesine katılacağı Haziran 2013’e kadar dikkat çeken bir başarısı yoktu. 2009-11 arasında Athletic Bilbao teknik direktörlüğü en öne çıkan detaydı. Haziran 2013’te U19 milli takımıyla mesaiye başladı. Ardından U21 takımına terfi etti. 2015’te U19 takımını Avrupa şampiyonu yaptı. Aynı başarıyı 2019’da U21 takımıyla tekrarladı. Artık sırada A Milli Takım vardı.
Luis de la Fuente, Ocak 2023’te yeni bir faza geçti. 2022 Dünya Kupası’nda hüsran yaşamış bir milli takımın başına geçti. Grupta Japonya’nın ardından ikinci olarak çıkan İspanya, son 16 turunda Fas’a 3-0 yenilip evine dönmüştü. De la Fuente’nin en büyük avantajı U19 ve U21’den tanıdığı oyuncuların artık A takım kadrosunda yer almasıydı. İlk sınavını Uluslar Ligi’nde verdi. Finalde Hırvatistan’ı penaltılarda geçip, kupayı İspanya’ya getirdi.
Asıl büyük sınavını EURO 2024’te verecekti. Zira, İspanya ölüm grubu olarak tanımlanan B Grubu’nda yer alıyordu. Grupta son şampiyon İtalya’nın yenı sıra güçlü Hırvatistan vardı. İspanya’ya liderlik şansı verenler azınlıktaydı. İspanya kadrosu açıklandığında ise dikkat çeken detay, Real Madrid ve Barcelona’lı oyuncuların azınlıkta olmasıydı. Homojen bir kadro olsa da iskelette Athletic Bilbao ve Real Sociedad’lı oyuncular dikkat çekiyordu.
La Liga şampiyonu Real Madrid’den sadece iki, Barcelona’dan ise 4 oyuncu vardı. İlk 11’de Real Madrid adına Carvajal, Barcelona’yı temsilen ise Lamine Yamal ve Pedri vardı. Pedri, Almanya maçında sakatlanıp, turnuvayı kapatınca geriye iki devden birer oyuncu kaldı.
De la Fuente, U21’le Avrupa şampiyonluğu yaşadığı Unai Simon, Dani Olmo, Oyarzabal, Fabian Luiz’i yakından tanıyordu. EURO 2024 başlarken İspanya’yı favoriler arasına yazmayanlar daha ilk maçta yanılacaktı. Hırvatistan’ı 3-0 yenen İspanyollar skoru gölgede bırakan görkemli bir oyun ortaya koydular. Ardından son şampiyon İtalya’yı sahadan sildiler. Rotasyonlu çıktıkları Arnavutluk maçını da kazanıp gruplarda 3’te 3 yapan tek takım oldu.
Kompakt bir takım vardı karşımızda. Öne geçince geriye yaslanmıyordu. Yardımlaşma üst düzeydi. Son 16 turunda Gürcistan’ı rahat geçen İspanya’nın asıl sınavı başlıyordu. Çeyrek finalde Almanya’yı yarı finalde Fransa’yı geçtiler. Almanya maçında Pedri sakatlanınca oyuna giren Dani Olmo maça damgasını vurdu. Turnuva boyunca uzatmalara taşınan tek maç Almanya müsabakası oldu. Ev sahibini geçtiklerinde şampiyonluğun bir numaralı adayı artık İspanya gösteriliyordu. Fransa’ya da aynı tarifeyi uyguladılar. Kylian Mbappe suskunluğa bürünürken, İspanya’nın genç yıldızları Lamal ve Williams coşuyordu.
Finale İspanya bileğinin hakkıyla geldi. Hırvatistan, İtalya, Almanya ve Fransa’yı geçmek kolay iş değildi. Rakip İngiltere ise görecili daha kolay rakiplerle oynamasına karşılık zorlanmıştı. 90 dakikada bitirdiği tek maç yarı finalde Hollanda müsabakası oldu. Slovakya’ya elenmekten son saniyelerde kurtuldu. İngiltere turnuvanın en değerli kadrosuna sahip olmasını sahaya yansıtmaktan uzaktı. İspanya ise yıldız statüsünde olmayan oyuncularla geldiği turnuvaya damga vurdu.
Luis de la Fuente, İspanya milli takımında yeni bir sayfa açtı. Lamine Yamal, Nico Williams, Dani Olmo, Fabian Luiz artık dünya çapında birer yıldız. Defansta Le Normand adı artık bilinmez değil. Ve elbette Rodri. Manchester City’deki muhteşem oyununu milli takıma taşıdı. Şu an dünyanın en etkili orta saha oyuncularından biri oldu. Turnuvanın en iyi oyuncusu seçilerek, emeğinin karşılığını aldı. De la Fuente, ‘Neden forma veriyor’ dediğimiz Cucurella futboluyla büyüledi. Oyuna sonradan giren Oyarzabal ve Merino ilk 11 oyuncusu performansı gösterdi.
Fuente’nin çocukları dev isimleri geride bırakıp, bileğinin hakkıyla kupayı kaldırdı. 7’de 7 yaparken, 15 golle Avrupa şampiyonalarında en çok gol atan takım oldular. Almanya ile birlikte 3 şampiyonlukları vardı. Artık 4 şampiyonlukla bu unvanın tek sahibi oldular.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***