M. AHMET KARABAY | HABER ANALİZ
Toplum ve dünya kamuoyu, Tayyip Erdoğan’ın dünlerini yalanlayan bugünlerine çok şahit oldu. Esas itibariyle bu tablo Erdoğan’ın dün söylediklerinde de bugün dediklerinde de samimi olmadığını gösteriyor. Ya başka neyi gösteriyor? Bunun tek bir cevabı var.
15 Temmuz’un sekizinci yılını geride bıraktık. Ne olduğuna ilişkin yazılanları, çizilenleri, hazırlanan programları görmüş olmalısınız.
Bu bir 15 Temmuz yazısı değil. Bu işe gerçekten emek veren insanlar var, onlar bu emaneti titizlikle irdelemeyi sürdürüyor. Ben ülkenin tepesinde 22 yıldan bu yana oturan zatın, her türlü hakareti yağdırdığı kişi ve kesimlerle, ülkelerle barışacağını ama bir kesimle asla böyle bir yola girmeyeceğini anlatmaya çalışacağım.
Tayyip Erdoğan’ın tek değerinin var olduğunu farklı vesilelerle defalarca ifade ettim:
Kişisel menfaati…
Erdoğan, 29 yaşındayken Floransa kent devletine başbakan seçilen, sonra yolu hapis ve işkenceden geçen, ardından gönüllü sürgün hayatı yaşayan Niccolo Machiavelli’nin (1469-1527) yazdığı “Prens” isimli kitabı, inandığı dinin kitabından daha çok rehber edinen bir siyasetçi. Machiavelli’nin kitabını adına yazdığı II. Lorenzo’nun (Medici) kitabı okuduğuna dair hiçbir kayıt yok. Machiavelli’nin kitabı, kendisi hayatta iken basılamasa da 500 yıl sonra iktidar olan Erdoğan’ın bu küçük kitabın en büyük takipçisi olduğu su götürmez bir gerçek.
Yalnız Sultan IV. Murad’ın hakkını yemeyelim. Bu topraklarda Prens’i Türkçeye çevirten ve okuyan kayda geçen ilk isim IV. Murad oldu. (Prens, Nazım Güvenç çevirisi 1994 baskısı sayfa 32, Anahtar Yayınları). Bu hükümdarın çelişkileriyle Erdoğan’ın çelişkileri arasındaki bağlantıyı ben kurmayayım.
Machiavelli ya da Türkç’ede bilinen şekli ile Makyavel, Prens’in giriş sayfasında, toplum ile prens arasındaki farkı anlatırken, “Halkların doğasını iyi tanımak için prens olmak gerekir, prensleri tanımak için de halktan biri.” der. Erdoğan, bu halkı gelmiş geçmiş liderler içinde en iyi tanıyanı oldu. Toplumu kendi tanıdığı şekle sokmak için de büyük gayret gösterdiği notunu eklemekte fayda var.
DÜN AK DEDİĞİNE BUGÜN KARA, BUGÜN KARA DEDİĞİNE YARIN…
Bu bir kitap tanıtım yazısı değil. Ancak Erdoğan’ın iktidar dönemi, bu kitabın hayata geçirilmiş hali dense yanlış olmaz. Prens’in altı çizilecek cümlelerinden birinde, “Başkasının yükselmesine sebep olan, kendi sonunu hazırlar.” (s. 51) der. Erdoğan hayat felsefesini bu cümle üzerine kurdu.
“İnsanları ya okşayacaksın ya tepeleyeceksin; aslında, hafif hakaretlerin öcünü alabilirler ama ağırlarına güçleri yetmez. O yüzden, bir insana yapılacak hakaretin derecesi onun öç almasından korkulmayacak kadar olmalıdır” (s. 45) diyen Prens yazarının bu sözünü Erdoğan, “İnsanlar uğradıkları küçük zararların öcünü alırlar ama büyük zararların öcünü alamazlar, bu yüzden insana verilecek zarar, intikam korkusu yaratmayacak çapta olmalı.” diye dönüştürüp iç siyasette uygulamaya koydu.
Aynı Erdoğan, dış siyaseti daha farklı bir kulvarda sürdürdü. ABD ve onun akıl hocası İngiltere’nin belirlediği istikamette hareket etti. Zaman zaman buna aykırı davranmış gibi görünse de her defasında küçük dokunuşlarla mihverine oturtuldu.
Erdoğan, 2010 sonbaharından itibaren kendini hem “iktidar” hem “muktedir” görmesi ardından içindekini ortaya çıkarmaya başladı. Kişisel menfaati neyi gerektiriyorsa, hangi hamlesi bir sonraki seçimi kazanıp kendini iktidarda tutacağına inanmışsa onu yaptı.
Dost bildiği ülkelerle bir bir bozuştu. Önce sıkı fıkı olunan neredeyse “tek devlet iki hükümet” haline dönüşen Suriye ile aramızı bozdu. ABD’nin talebi doğrultusunda Beşar Esad’ı ülkenin başından uzaklaştırmaya çalıştı.
Ardından Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) yüzünden Mısır ile bozuştu. Cumhurbaşkanı Mursi’yi iktidardan uzaklaştırıp yerine geçtiği gerekçesiyle Abdülfettah el-Sisi adını sadece aşağılamak amacıyla kullandı.
Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan yönetimleriyle art arda sorunlar çıkardı. Yetmedi Suriye’de bir Rus savaş uçağı düşürülerek Rusya ile köprüleri attı.
15 Temmuz’un ardında Washington olduğunu öne sürerek ABD ile kötü oldu.
Aradan bir süre geçtikten sonra bu ülkelerle Türkiye’nin aralarının düzeltilmesi için Türkiye’nin geleceğini ipotek altına alacak tavizler verdi. Rusya uzmanı Kerim Has, Rusya’ya verilen tavizleri 15 Temmuz bağlamında TR724’ten Mehmet Şahin’in programında net bir şekilde ortaya koydu.
İngiltere ve Rusya 15 Temmuz’un neresinde?
Moskova’nın darbeyi haber verdiğini açıklamasını bir de böyle okuyun!
Putin, Erdoğan’ı rehin aldı…
Rusya Analisti Kerim Has @Kerim_Has #Ajans‘ta https://t.co/3P10NoXylR pic.twitter.com/Fc0wCujdP9
— Tr724 (@Tr724) July 15, 2024
Erdoğan, ardından Suudi Arabistan ve 15 Temmuz’un finansörü ilan ettiği Birleşik Arap Emirlikleri’yle taviz politikaları sayesinde arayı yeniden düzeltme yoluna gitti.
Sonra “diktatör katil” dediği Mısır lideri Sisi ile ilişkileri düzeltmek için aracılar kullandı. “Darbe destekçisi” ilan ettiği ABD Başkanı ile bir fotoğraf çektirebilmek için Dışişleri Bakanlığını aylarca seferber etti. Şirketler, STK’lar aylarca uğraştı.
Erdoğan, Rusya lideri Vladimir Putin tarafından kabul edilmek için kronometre eşliğinde bekletilirken aynı dönemde Putin, Suriye lideri Esad’ı kapıda karşılayıp kucakladı.
Bütün tükürdüklerini teker teker yaladı. Şimdi sıra “katil” dediği Suriye lideri Beşar Esad ile barışmaya geldi. Erdoğan’a kalsa bu barışma oylarına katkıda bulunabileceği gerekçesiyle 14 Mayıs 2023 seçimleri öncesinde gerçekleşecekti.
Suriye lideri, “Seçimleri kazan ve işgal ettiğin ülkemdeki askerlerini geri çek.” diyerek randevu vermedi. Rusya lideri Putin, Erdoğan’ın talebi üzerine Esad’ı ikna etmeye çalıştı. Erdoğan bu konudaki net talebini NATO’nun 75. kuruluş yıldönümü dolayısıyla gittiği ABD dönüşünde söyledi: “Sayın Esed’e, ‘Ya ülkeme gel ya da üçüncü bir ülkede bu görüşmeyi yapalım’ çağrımı iki hafta önce yaptım. Konuyla ilgili Dışişleri Bakanımı görevlendirdim. Bu dargınlığı, kırgınlığı bitirmek istiyoruz.”
Aslında Erdoğan’ın Esad konusunda ne kadar dönüş yaptığını ve ne kadar savrulduğunu en iyi bu video ortaya koyuyor:
Katil Esed’den Aile dostu Esad’a
Ve bu sürecin bedelini ülkemiz ve halkımız ağır bir kayıpla ödüyor.
Her söylediği çılgınca alkışlanıyor. pic.twitter.com/7P3Smb8Ur8
— Nasuh Bektaş (@nasuhbektas) July 9, 2024
Erdoğan’ı Suriye konusunda bugünkü noktaya getiren iki pişmanlığı oldu. Bunlardan birinin sığınmacı kabusu olarak ülkenin üzerine çöken karabasan, diğeri de Türkiye’nin güneyinde PKK’nın bir devlet kurmuş olması yatıyor olsa gerek.
Bize siyaset ve savaş tarihinin gösterdiği bir şey var. Ortada bir çatışma hali varsa, barış isteyen taraf her zaman amacına ulaşamayan kesim olur.
Erdoğan bundan dolayı Suriye ile arasını düzeltmek istiyor.
Ancak Erdoğan’ın asla arasını düzeltmeyeceği ve dönüş yapmayacağı bir kesim var; Gülen Cemaati. Bu konuda iyimser olanlara üzülerek bu vurguyu yapmam gerektiğine inanıyorum. Bir takım adımlar atılmaz, bir vesile ile masum binlerce kişinin özgürlüğüne ve haklarına kavuşmaz demiyorum. Gülen Cemaati ile gerçek anlamda bir barışmanın olmayacağından söz ediyorum.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***