M. AHMET KARABAY | HABER İNCELEME
Hâlâ bir ulus olamamanın acısını çekiyoruz. İşin acı tarafı, insanları birleştirmek, bir arada tutmak için çaba göstermesi gerekenler, bırakın böyle bir gayret içinde olmayı çatlağı büyütmekten nemalanıyor. Diyarbakır ve Mardin’de yaşanan yangınlarda binlerce dönümün yanması, sürülerin ve insanların yanarak can vermesi pek çok kişinin yüreğini parçaladı. Portekiz maçı hezimeti sonrasında yapılan paylaşımlar acının ve sorunun derinliğini ortaya koydu.
Bir topluma kendini “millet” olarak hissettirmek, ülkeyi yönetenlerin öncelikli görevleri arasında yer alıyor. Ne var ki ülkeyi yönetenler, bu sınavların pek çoğunda başarısız oldu. Geçen yıl 6 Şubat depreminde devlet mekanizması 3 gün harekete geçirilemedi.
Diyarbakır’ın Çınar ilçesi ile Mardin’in Mazıdağı ilçeleri arasında çıkan yangın, kısa sürede yerleşim birimlerini de etkiledi. 20 Haziran Perşembe akşam erken saatlerde başlayan yangına gece boyu müdahale edilmedi. Açık alan yangınlarında etkin görev yapan hava araçları ancak ertesi gün öğleye doğru gönderildi. Gönderilen hava araçları, yangın söndürmekten çok soğutma çalışmalarına katılmış oldu.
Ne var ki afete dönüşen yangın, 14 kişinin yanarak ölmesine, binlerce küçükbaşın feryatlar ederek yanıp gitmesine, binlerce hektar tarım arazinin küle dönmesine neden oldu. Resmi kaynaklar, ilk başta felakete anız yakmanın neden olduğuna ilişkin haberler paylaştı ise de bunda ısrar edilmedi. Yerel kaynaklar ise yangına bölgedeki elektrik şirketi DEDAŞ’ın ihmalinin neden olduğunu öne sürdü.
Bölgedeki köylerin elektriksiz bir bayram geçirttiğini öne süren Diyarbakır Çınar ilçesine bağlı Köksalan köyü kadınları, yangına DEDAŞ’ın yerlerdeki kabloları kaldırmadan
Yangında iki kişinin yaşamını yitirdiği Köksalan köyünden kadınlar:
“Arefe gününden bu yana elektrik ve suyumuz yok. Elektriği bıraktıkları an yangın çıktı. Yalan söylüyorlar. Üç gün boyunca elektriksiz ve susuz kaldık. DEDAŞ’tan razı değiliz.”pic.twitter.com/RfEm0xWsVL
— HaberLog (@LogHaber) June 22, 2024
Yangın bölgesinden bilgi ve görüntüler paylaşan gazeteci Medine Mamedoğlu, Mardin’in Omerya bölgesindeki yangının, petrol arama çalışmaları yapan ekibin yaktığı piknik ateşinin yayılmasıyla başladığını yazdı.
Medine Mamedoğlu, yangının boyutlarına ilişkin en can yakıcı görselleri paylaştı. Ancak bu paylaşımlarından dolayı hakarete maruz kaldı, dahası tehdit edildi. Mamedoğlu için bu yeni değildi. 6 Şubat depremi sonrasında felaket bölgesinden paylaştığı görsel ve bilgilerden dolayı benzeri sıkıntılar yaşadı. Dahası hakkında soruşturma başlatıldı.
Medine Mamedoğlu, olayın olduğu her yerde görev yaptı. 31 Mart’ta büyük bir oy farkıyla seçilen başkanın yerine ikinci gelen adaya başkanlığın verilmeye çalışıldığı Van’dan haberler geçti. Bu sırada dayak yediği yetmiyormuş gibi gözaltına alındı. Mamedoğlu, tehditlerden kendisini koruyabilmek amacıyla sosyal medya hesabını kilitlemek durumunda kaldı.
DİYARBAKIR-MARDİN FELAKET BÖLGESİ
Diyarbakır ve Mardin arasındaki bölge gerçek anlamda felaket bölgesi. 14 kişi can verdi. Pek çoğu, yangında mahsur kalanları kurtarmaya çalışırken hayatlarını kaybetti.
Yangın aynı zamanda bir doğa felaketine dönüştü. İnsanlarla birlikte hayvanlar da yanıp gitti.
BÖLGE AYIRIMCILIĞI SERGİLEMESİ
Yangın Türkiye’nin gözde turistik bölgelerinde yaşansaydı, ne bileyim Bodrum’da, Marmaris’te, Çeşme’de ya da benzeri yerlerde sağcısı-solcusu, sanatçısı-siyasetçisi kendi çaplarında çaba harcar, en azından devleti göreve çağırırdı.
Ne var ki yangın Diyarbakır’da, Mardin’de olunca sanki Türkiye’de değilmiş gibi söz konusu çevreler sessizlik içerisindeydi. Bu tavır “bölücülük” diye nitelendirmek iddialı belki de haksız bir itham olsa bile ötekileştirme ya da en azından duyarsızlık olarak nitelendirilir.
Yaşanan felaketlerde ateş sadece düştüğü yeri yakmaz, eğer insan denilen canlı vicdan taşıyorsa, acı nerede yaşanıyorsa yüreği yanar. Rus yazar Lev Tolstoy’un dediği gibi, “Acı duyabiliyorsan canlısın. Başkalarının acısını hissediyorsan insansın.”
Felakete maruz kalan ya da mazlumun kimliğini, dinini, inancını sorgulayıp tavır belirleyenler, canlı olsalar bile insan olabilirler mi emin değilim.
İzmir’de deprem olur “gavur” derler, Diyarbakır ve Mardin’de yangın olur “Kürt” derler. Bu topraklar senin benim hepimizin, yanıp yok olan canlılar, ağaçlar hepimizin.
Fransız tarihçi, dilbilimci ve ilahiyatçı Ernest Renan, bir milletin varlığının her gün yaşanan olaylarla bir tür referanduma tabi tutulduğunu söyler. Daha açık ifadeyle millet olma hissi her yaşanan olayda teste tabi tutulduğunu söyler.
Bu yangın sırasında kimileri geçtiği haberlerle halkı kışkırttığını öne sürdüğü Medine Mamedoğlu’na küfür ve hakaretler yağdırdı, kimileri de “Beter olun, ateşiniz harlansın” paylaşımları yaptı.
Bir bölgede insanlar öldü, hayvanlar, ağaçlar, bitkiler, canlılar yok oldu. Sosyal medyaya yansıyan görüntüler bir film sahnesi değildi. Hayatın ta kendisiydi. Yanan Kürtlerin evi ve yurdu olunca gözler kapatıldı, kulaklar tıkandı. “Terör örgütüne operasyon” adı altında harekete geçilecekse onlarca helikopter günün her saatinde havalanabilirken, yangının çıktığı yer Kürdün yurdu olunca yardıma koşacak helikopter bulunamadı.
Bütün bunlar, “Dicle’nin kenarında kurdun kaptığı koyun bile benim sorumluluğumdadır.” masalları anlatarak iktidara gelenlerin döneminde yaşandı/yaşanıyor.
PORTEKİZ MAÇINA GÖSTERİLEN İLGİ
Türkiye’nin Avrupa Futbol Şampiyonası elemelerinde Portekiz ile yaptığı maç, bir futbol karşılaşmasından öte bir noktaya taşındı. Maça değil, Portekiz’i fethe gider gibiydiler. Gürcistan gibi kolay bir takım karşısında kötü bir futbolla iyi bir skor alan Milli Takımın Portekiz karşısında da başarılı olacağına inanmış olmalıydılar.
Milli Takımın, Portekiz karşısında “hezimet” denilebilecek bir sonuç alması ardından bu kez, iki saat önce göklere çıkardıklarını yerin dibine geçirmeye kalktılar.
İki gün önce yüreklerine ateş düşen bölge insanından bazıları da eleştiri kervanına katıldı. Yakışıksız paylaşımlarda bulunanlar oldu. Bunlardan birisi de 26. Dönem Şırnak HDP milletvekili Ferhat Encü oldu. Ferhat Encü, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Biz futbol maçı seyretmiyoruz beyler. Bir dramı, bir trajediyi maalesef izlemek zorunda kalıyoruz.” iletisini paylaşan Encü, altına da “Biji Portikez” (Çok yaşa Portekiz) diye yazdı.
Kürt siyasetçi Encü’nün bu paylaşımını onaylamak mümkün değil. Yangın karşısında duyarsız kalmak ya da “iyi oluyor” diye alkış tutmak ne kadar yanlışsa bu da o kadar yakışıksız.
Encü’nün siyasi kimliği, kendisini sorumluluk sahibi yapıyor. Sorumluluk sahibi olan da ayrıştırmaya çalışmaz, birleştirici olur. Encü’nün paylaşımını savunmak mümkün olmadığı gibi, bu paylaşımını gerekçe göstererek ona hakaret ve ölüm tehditleri yağdırılmasını kabullenmek mümkün değil.
Ernest Renan’ın dediği gibi millet olma her olayda test ediliyor ve biz toplum olarak her testi kaybetmiş olarak çıkıyoruz.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***