Suzan DEMİR
Büyüme hikâyeleri hem sinemanın hem edebiyatın hem de uzun zamandır dizi dünyasının markajında bir konu. Kişiliğin en sancılı dönemi olarak da sayılabilecek ergenlik, içinde birçok özelliği barındırıyor. Yetişkinlikten bir adım öncesi yaşanan bu evre kişiliğin en temel alanlarını da şekillendiriyor. Haliyle sancısı da sıkıntısı da bol bir dönem.
Netflix’i takip edenler burada birden fazla ergenlik ya da büyüme hikâyesine aşina. Tabii dizi dünyasını bilenlerse bu dizileri sadece Netflix’ten izlemedi. Biraz geçmişe giderek farklı zamanlarda yayınlanmış birkaç dizi sayabilirim: Gossip Girl (Dedikoducu Kız), The O.C. belki 90’lara doğru gidersek Beverly Hills (Evimiz Hollywood’da) fantastik ama yine de bir gençlik dizisi olan Buffy The Vampire Slayer (Vampir Avcısı Buffy) gibi.
Bu dizilerin hepsinde büyüme evresindeki hatalar, aşklar, aile ve toplumla olan ilişkiler farklı farklı ele alınır. Hatta Buffy her ne kadar fantastik dizi olsa da dünyayı vampirlerden koruyan avcımız da nihayetinde bir ergendir, hatalar yapar, annesiyle ve hatta okul yönetimi ile çatışır.
Yine Netflix yapımı dizilerden biri olan 13 Reasons Why (Ölmek İçin On Üç Sebep) ergenlerdeki bu ‘bilindik’ çelişkiler yerine, toplumsal bir sorun olan ‘akran zorbalığı’na tüm evreleriyle parmak basan ve o dönem epey tartışılan da bir dizi oldu.
Artık ergenler dizilerde sadece evden kaçarken, aile ile çatışırken ya da otoriteyle ters düşerken anılmamaya başladı. Elbette bu 13 Reasons Why ile olmadı, buna verilebilecek en popüler örneklerden biri diye onu anmak gerektiğini düşünüyorum.
31 Mayıs’ta Netflix’te gösterime giren ve Miguel Sáez Carral’ın romanından uyarlanan Susmayanlar (Ni una más) da ergenlerin hayatına odaklanan bir dizi. Susmayanlar da klasik büyüme kalıpları dışına çıkan yapımlardan. Dizi, 17 yaşında cinsel saldırıya uğrayan bir lise öğrencisinin hikâyesi.
Kadınların yaşadıkları cinsel saldırı ve tacizleri ‘Me too’ hareketiyle ifşa etmesi, dünyada bu anlamda ciddi bir kırılma yarattı. Sadece cinsel saldırı ya da taciz değil, fiziksel ve psikolojik şiddet türleri de bugün işlemeyen adalet mekanizmasına alternatif yöntemlerle gün yüzüne çıkarılıyor. Böylelikle adalet ve otorite mekanizmaları baskılanıyor. Bunun ardında elbette ciddi bir kadın mücadelesi bulunuyor. Haliyle dizi, film ve kitaplar da bu hikâyelere yönelmiş durumda, çünkü hayatın bazı gerçeklerine göz yummak olanaksız.
Susmayanlar da tam olarak böyle göz yumulamayan bir hikâyeyi anlatıyor. Dizi okulun kapısına “Dikkat: Burada bir tecavüzcü var” diye bir pankart asan Alma ile başlıyor. Odakta Alma (Nicole Wallaceve) ve arkadaşları Greta (Clara Galle) ile Nata (Aïcha Villaverde) var. Dizi sonla başlasa da geçmişe dönerek hikâyeyi anlatmaya koyuluyor.
Alma hayatının bu olaydan 4 ay önce nasıl altüst olduğunu söylüyor dış ses olarak. Dizi bu altüst oluşu en sonlara doğru açıklıyor. Seyirciye ortada bir tecavüz olduğunu en başından veriyor ama sonrasındaki 8 bölümde ise bu 4 aylık süreci anlatıyor. Bazı yerlerde konu dağılsa da yaşanan bu olaya dair karakterlerin süreçlerini, yan hikâyelerle de destekleyerek veriyor.
Odağa aldığı Alma karakteri başta sorunlu bir ergen olarak çiziliyor. Ailesiyle ve okul otoritesiyle çatışan, başta da anlattığım o klasik ergen hikâyesi kalıbında bir anlatı sunuluyor. Alma parti için evden kaçıyor, uyuşturucu madde kullanıyor, anne babasıyla kavga edip cezalar alıyor. Buraya kadar hikâye bildiğimiz seyirde işliyor. Fakat dizi bu bildiğimiz seyirde bir gerilim unsuru yaratıyor, izleyici Alma’yı sürekli cinsel saldırıya uğrayacak gibi izliyor.
Alma bu durumdan hep bir şekilde kurtuluyor. Daha sonra çok sarhoşken yaşadığı bir birliktelikte ‘rızası’ olmadığı, yani kendinde olmadığı için içine kapanma süreci yaşıyor. Ama anlıyoruz ki diziyi anlatmaya iten olay da bu değil. Aslında dizi bir kadının ve hatta ergenin defalarca taciz ya da cinsel saldırı ile burun buruna kaldığını gösteriyor bu gerilim atmosferi ile üstelik sadece Alma üzerinden de değil…
Alma’nın dizinin esas konusu olan tecavüz durumuyla karşı karşıya kalması ise başta seyirciye önemsiz görünen bir detayla hikâye içine alınıyor. Buradan sonra Alma buna karşı bir mücadele içine giriyor. Bu tarz sorunları yaşayanların yasal mekanizmaların işlememesi sebebiyle şikâyette bulunmaması gerçeği burada da veriliyor. O yüzden Alma bunu ifşa ile ortaya çıkarmaya çalışıyor.
Susmayanlar, kadınları ve çocukları koruyan mekanizmaların bugün nasıl işlevsizleştiğine işaret eden, kadınların tereddütlerinin nelere mal olacağının da altını çizen bir dizi. Bu tarz dizilerde genelde kişisel çabalar ön plana çıkartılır, burada da öyle ama örneğin 8 Mart Yürüyüşü de veriliyor dizide. Bu anlamda ortak mücadeleye de dikkat çekiliyor ama tek başına itibarsızlaştırılan bir ergenin inadı daha fazla önde. Sonunda yan yana gelenler var ama öncesinde yan yana gelinebileceğini ıskalıyor bu yapımlar…
Suzan Demir kimdir?
Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde okudu. Hayat TV, ardından Evrensel Gazetesi’nde çalışmaya başladı. Taraf Gazetesi kültür sanat servisinde muhabir ve editör olarak çalıştı. Arka Pencere (www.arkapencere.com) online dergide haftalık sinema eleştirileri kaleme aldı. Ayrıca BİR+BİR Express dergisinde (hem online hem matbu dergide) www.sabirfikir.com ve Kritik 24 (K24) sitelerinde de haber ve yazıları yayınlandı. Yeni E Dergisi’nde kültür, sanat ve sinema röportajları yapıyor. Hala Avrupa’da çeşitli ajanslara politika, ekonomi ve kültür sanat dalında haberler üretiyor. Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ) ve SİYAD üyesi.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***