“Benim adım Gülhan Dağ. Oğlumun adı Hasan Dağ. Aksaray T Tipi Cezaevinin tam karşısındaki bu dağın adı da Hasan Dağı. Görüşe her geldiğimde ben o dağın altında kalıyorum. Kara Harp Okulu mezunu olan oğlum 8 yıldır cezaevinde. Bir yıllık teğmendi benim oğlum. Hiçbir suçu olmadığı halde tutuklandı. Ben anneyim. Söyleyin ne yapayım? Bu dağlara çıkıp adalet diye mi haykırayım? Benim oğlumun ömrü gitti. Suçsuz çocuklarımız mezara gömüldü. Biz neyin cezasını çekiyoruz. Televizyonlara, gazetecilere ,yetkililere ulaşamıyoruz. Kimse sesimizi duymuyor. Artık tek isteğim çocuklarımızın yargılandığı o mahkemeler televizyonlardan yayınlansın. Oğlumun suçsuz olduğunu herkes görsün.”
Gülhan Dağ, bu videoyu, 22 Haziran 2024 cumartesi günü bayram görüşüne gittiğinde Aksaray T Tipi Cezaevinin önünde çekmiş. Bir anne olarak yüreği yanıyor. Sesi titriyor. Gözyaşlarına zor hakim olamıyor. “Adalet adalet” diye kapı kapı dolaşmaktan artık yorulmuş, tek istediği yargılamaların yapıldığı o mahkemelerin SEGBİS kayıtlarının televizyonlardan yayınlanması… Bugünkü Türkiye ortamında kimsenin bunu yapmaya cesareti yok elbette ama bir gün yayınlanırsa gerçekten kim suçlu, kim yalancı ortaya çıkacak.
“BİZ BUNU HAK ETMEDİK”
Birkaç ay önce Gülhan Anne’yi aradığımda yine görüşten dönmüştü ve “Büyük dağın büyük dumanı olur ama ben her seferinde o dağın altında kalıyorum. Sesimizi duyan kimse yok. Duyuramıyoruz.” demişti.
Hasan da annesine gönderdiği, KHK TV’de okunan mektubunda sesini duyuramamaktan şikayetçiydi. Söyledikleri azıcık hukuk bilen, biraz vicdan sahibi herkese dokunur. Hasan diyor ki:
“Ben Hasan ya da Ahmet, Mehmet, Mustafa… Hiçbir farkı yok. Kimim ben ve neden bu mektubu yazıyorum. Hemen açıklıyorum. Ben cezaevinde unuttuğunuz o adamım. Sadece ve sadece asker olduğum için 8 yıldır cezalandırılan adamım. Hani şu 15 Temmuz gecesi var ya, o gün teröristlere karşı görev yaptığını sanan ama nasıl bir oyunun içinde “kurban” rolünü oynadığını bilmeyen adamım.
Kimseye o gece olanların tam anlamıyla tertemiz olduğunu anlatmaya çalışmayacağım. Ancak o gecenin mağdur ettiği o kadar çok asker var ki hayatı mahvedilen ve sizlerin de maalesef unutmuş olduğunuz, işte bunları size hatırlatmak için yazıyorum bu mektubu…
Ben hiç terörist olmadım. Sadece asker oldum. Siz beni hatırlamadıkça bir asker olarak, haksız yere cezaevinde yatmaya devam ececeğim. O yüzden bizi hatırlamanızı rica ediyorum.
Biz içeride anasını, babasını kaybeden, eşinden boşanan, çocuğunu göremeyen, sevgilisinden ayrılan, kahrından kanser olan, intihar eden, 20’li yaşlarını cezaevinde geçiren, ailesi paramparça olan biz askerler bunu hak etmedik. Unutmayın bizi.”
SİİRT VALİLİĞİNE DARBE YAPMAYA GİTMEKLE SUÇLANDI
“Ben cezaevinde unuttuğunuz o adamım. Sadece ve sadece asker olduğum için 8 yıldır cezalandırılan adamım.” diyen Hasan Dağ kim? Cezaevinde unutulmayı hak edecek ne yapmıştı?
İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirlerde açılan 15 Temmuz davalarına hepimiz biliyorduk ama Hasan Dağ buralarda görevli değildi. Hatta ben Siirt’te de ‘bir darbe girişimi’ davası açıldığını öğrenince çok şaşırmış, ‘ne alaka’ demiştim. Ama bu davada 400’e yakın asker, uzman çavuş yargılanmış, kimine 12,5 yıl hapis kimine ise müebbet verilmişti.
İste Hasan Dağ müebbet verilen o askerlerden biriydi. 10 Mart 1992 doğumlu olan Ufuk Hasan Dağ, 26 Temmuz 2016’da gözaltına alındı, 29 Temmuz’da tutuklandı. 15 Temmuz’da subaylığa başlayalı daha 1 yıl olmuştu. Eruh 2. Komando Tabur Komutanlığında kol teğmeni olarak görev yapıyordu. Ve “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs ettiği” iddiasıyla ceza verildi.
Kol teğmeni bir asker nasıl anayasal düzeni değiştirmekle suçlanıyor?
Olay şu:
Yaklaşık 400 askerden oluşan Eruh’taki o tugay 15 Temmuz gecesi “Terör saldırısı var. Siirt Valisi rehin alındı. Onu koruyacaksınız” emriyle 60’şar kişilik gruplar halinde birliklerinden çıkarıldı ve valiliğe götürüldü.
Hasan Dağ dahil hiç kimse bu emri sorgulamadı, çünkü terör bölgesinde görev yapıyorlardı.
Sürekli olayların içindeydiler.
Savcı, Dağ’ı tabur komutanı İsmet Çehreli’nin emriyle Eruh’tan Siirt’e gelmek, komutanlarından Ahmet Şimşek’in Valilik binasını işgal etmesini sağlamak ve bu maksatla darbeye karşı çıkan halkı valiliğin önünden uzaklaştırmak için emrindeki askerler ile giriş-çıkışı engelleyecek şekilde koridor ve set oluşturmakla suçladı. Savcıya göre Çehreli ve Şimşek’in darbeden haberi vardı ve Dağ’ın da bunu bilmemesi mümkün değildi.
EMRİNDEKİ TÜM ASKERLER BERAAT ETTİ
Hasan Dağ’ın emrindeki 14 uzman çavuş, o gece Dağ’ın emriyle arabadan inmedikleri ve kimseye ateş etmedikleri için tutuksuz yargılandı, hepsi beraat etti. Bazıları göreve bile döndü. Askerler “Ufuk Hasan Dağ bizlere kimse ateş etmeyecek, polisler ateş etse bile siz karşılık vermeyeceksiniz, dedi.” şeklinde ifade verdi.
Tüm bunlara rağmen Hasan Dağ’a, sırf teğmen olduğu için, ‘darbeden haberi vardı, darbe yapmaya gitti’ denilerek müebbet verildi. Darbe yapmaya giden bir teğmen böyle bir emir verir mi?
O gece Siirt Valiliği’nde yaşanan olaylar o kadar ilginç ki…
Dönemin Valisi Mustafa Tutulmaz imzalı, 15 Temmuz tarihli “Çok Gizli” ibareli belgede askerlere “Takviye Kuvvet Talebi” konulu bir çağrı yapılıyor ve Siirt çevresindeki askerler valiliğe çekiliyor.
‘Gelsinler ki, tuzağa düşsünler’ diye büyük ihtimalle.
Bu çağrı üzerine önden Siirt Jandarma Komutanı, Eruh Tugay Komutanı ve daha sonra ise Eruh’ta görevli birçok asker Siirt Valiliği’ne gidiyor. Ortada bir terör saldırısı yok tabi ki. Komutanlar, il emniyet müdürü, hatta AKP ilçe başkanı, Vali ve birkaç danışmanı hep birlikte valinin odasında konuşuyorlar, çay içiyorlar. Halk yavaş yavaş valiliğin önüne gelmeye başlamış durumda. Çünkü Siirt AKP İlçe teşkilatından ‘valiliğe gidin darbe yapılıyor’ diye mesajlar atılıyor.
Vali Tutulmaz ve emniyet müdürü kalabalığı görünce aşağı iniyor. Halkı yatıştırmak için “Aranızda bir şey geçmesin, askerlerin bir sıkıntısı yok, buradan operasyona gidecek, asker bizim yanımızda, darbeyle alakalı hiçbir şey yok. Askerler bizi korumaya geldi, bir sorun yok.” diye açıklama yapıyor. Sonra halk bazı komutanları omuzlarına alıp “en büyük asker bizim asker, bizim askerimiz darbeyle alakası yok” yok diye tezahüratta bulunuyor. Hatta polisler, Hasan Dağ ve emrindeki askerlere de çay ikram ediyor.
Hasan Dağ da savunmasında, “Bizim aracın megafonunu aldılar, bunlar kameralarda da var.” diyor.
Ancak sabah olunca Vali Tutulmaz adliyeye gidip “Aslında dün gece beni almaya gelmişlerdi” diye suç duyurusunda bulunuyor ve olayın rengi değişiyor. Yargılamalar boyunca mahkemeye gitmesi gereken ilk kişilerden biri Vali Mustafa Tutulmaz’dı. Ama gitmiyor. Sadece “Akşam bir şey olmadı ama niyetleri beni almaktı. Alt grubun olaydan haberi olup olmadığını bilmiyorum. Onların haberi yoktu ama tugay komutanının maksadı buydu” mealinde yazılı bir açıklama gönderiyor.
Siirt olayında ölüm yok, kimsenin burnu kanamışlığı yok, müşteki yok.
Halk “Asker oradaydı ama biz hiçbir zarar görmedik” diyor.
Olaydan sonra Eruh grubu 15 gün tugayda kalıyor, gözaltı yok, tutuklama yok.
Sonra masumlar suçlu, suçlular da masum ilan ediliyor.
29 Temmuz’da gözaltı ve tutuklamalar başlıyor.
350 kişi. O gece yaşananların yükü genç teğmenlerin üzerine yıkılıyor.
Ve Hasan Dağ başta olmak üzere onlarca asker için anne Gülhan Dağ’ın ifadesiyle ‘suçsuz çocuklarımız diri diri mezara gömüldü’ dediği hukuksuz kararlar ortaya çıkıyor.
Hapse girdiğinde 24 yaşında olan Hasan Dağ’ın savunmasını ve savcının iddialarını karşılaştırmalı olarak yarın yazacağım. Cezaevinde unuttuğumuz o insanların sesini herkes bilsin, duysun diye…
SEVİNÇ ÖZARSLAN
25 Haziran 2024 GÖRÜŞ
Kaynak: Kronos
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***