Sosyal bilimci Eva Illouz’nun kaleme aldığı “Romantik Ütopyayı Tüketmek” isimli çalışma, “Aşk ve Kapitalizmin Kültürel Çelişkileri” alt başlığı ve Gamze Boztepe çevirisi ile Livera Yayınları tarafından yayımlandı. Daha önce “Aşk Acıtır”, “Soğuk Yakınlıklar” ve “Mutlu Yurttaş İmalatı” isimli eserleri dilimize çevrilen ve ülkemizde kendine has bir okur kitlesi yaratan Illouz, bu eserinde aşk kavramının romantizm cephesinden ele alıyor ve kapitalizm ile olan imtihanını anlatıyor.
ROMANTİK AŞKIN TARİHSEL SERÜVENİ
Eva Illouz, romantik aşk kavramını çok boyutlu olarak incelediği eserinde, öncelikle aşk ve romantizm kavramının tarihsel seyri üzerinde durur. On dokuzuncu yüzyıl ve öncesinde aşk, günümüze göre çok daha ulvi, uhrevi hatta trajedilere konu olacak denli kudretli bir duygu olarak telakki edilirken, yirminci yüzyılda kapitalizmin birey kavramını öne çıkarmasıyla birlikte, kapitalist kültürün bir unsuru haline gelir. Popüler medyada, filmlerde, reklamlarda öne çıkmaya, metalaşmaya başlar. 1920’lerden itibaren romantizm, giyim ve kozmetik gibi ürünlerinin pazarlamasında kullanılır. Aşkın ekseninde bir tür romantizm ekonomisi yaratılır.
Bu ekonomide romantizm meta merkezlidir. Neoliberal rüzgarının tüm dünyada efil efil estiği 1990’lı yıllarda artık tüketimin olmadığı bir romantizmden bahsedilmemekte, romantizmin metalaşma süreci son hızda devam etmektedir. Bir romantik akşam gerçekleşecekse, bu mutlaka dışarıda, şık bir restoranda gerçekleşmeli, rutinden farklı olmalıdır. Çiftler şık giyinmeli, her zamankinden farklı bir ekonomi ve davranış içine girmelidirler. Eş ya da sevgiliyle çıkılacak bir seyahat, alınan hediyeler, özel kozmetik veya giysi tercihleri de Illouz’un örneklediği romantizmin ihtiva ettiği başka davranışlardır.
Ekonomi ve bilgi sektörünün önem kazandığı, esnek üretim ve uzmanlaşmış tüketime geçişin görüldüğü, işçi sınıfının adeta parçalandığı, kitle iletişimi ve teknolojiler sayesinde boş zaman alanlarının arttığı geç kapitalist dönemde ise bu durum ayyuka çıkar. Artık bu tarihten itibaren romantizm ve tüketim öyle iç içedir ki, Illouz’un deyişiyle biri diğerini mistik hale bürür.
Illouz, eserinde aşk pratikleri üzerinden kadın ve erkeğin deneyimlerini de irdeler. Bir kadınla erkek henüz flört dönemindeyken veya ilişki ilerledikten sonra romantik bir gece yaşama arzusuyla bir yemeğe çıkacakları zaman kadının güzelliğini öne çıkarmak için giyim ve kozmetik harcaması yapmakla, erkeğin ise bu randevunun masraflarını ödemekle yükümlü olduğu bir kültür üretilir, kitlelere pazarlanır. Randevular ise ekseriyetle bu minvalde gerçekleşir. Romantizm ve aşk kapitalizm ile yakın mesaiye girince, kaçınılmaz olarak kadın erkek arasındaki kimi eşitsizlikler de aşk kavramının muhtevasına görünür hale gelir.
AŞKIN BUGÜNKÜ AHVALİ
Illouz, aşkın geçirdiği evrimsel serüveni tarihsel bir arka planda ele aldıktan sonra günümüze döndüğünde, başta flört olmak üzere aşkın pek çok evresinde gerçekleşen değişikliklerden bahseder. Bugün özgür cinselliğin, adeta hedonizmin yaşandığı çağda, romantizm cinsel hazdan ayrı tutulamaz. Kadın ve erkek arasındaki romantik karşılaşma daha ziyade cinsellikle kendini gerçekleştirir. Bu karşılaşma, romantik bir ilişkiye dönüştüğünde ise, tüketim sektörü bu ilişkinin muhtevasını etkiler. Böyle ilişkilerde çiftler tutkulu ve hesapsızca kendilerini bir diğerine bırakıyor da olabilir, çeşitli fayda zarar hesapları yaparak ilişkiyi birtakım temeller üzerine oturtmaya çalışıyor da olabilir… Her halükarda kendi ihtiyaçları ve beklentileri doğrultusunda seçim yaparlar ve tüketim her daim işin içindedir.
ROMANTİZM KAVRAMI VE SINIF MESELESİ
lllouz, eserinde romantizm kavramına dair öne sürdüğü savlarını araştırma yaptığı reklamlar, dergiler ve söyleşi yaptığı insanlardan aldığı görüşlerle temellendirir. Buradan aldığı bilgiler ışığında alt sınıf ve orta sınıf için aşk ve romantizmin nasıl tezahür ettiğini de anlatır eserinde, orta sınıf ve işçi sınıfın romantizm kavramına yaklaşımını sorgular ve romantizmin aslında sınıflar arasında eşitsiz bir şekilde tezahür ettiğini, bu bağlamda bir sınıf meselesi olduğunu ileri sürer. Keza örnekleminde yaptığı gözlemlere göre, orta sınıf kadın ve erkekler reklamlarda empoze edilmek istenen romantizm kavramı ve onun enstrümanlarını özümsemeye daha teşnedirler. Üstelik reklamlarda gösterilen imgelere daha aşinadırlar. İşçi sınıfına mensup örneklem üyeleri ise romantizm kavramına daha mesafeli bir noktadan bakarlar. Seyahat ve tüketim gibi davranışlar konusunda ise daha isteksizdirler.
Ancak yine de, aşkın muhtevasında yer alan unsurların tüketimle ilişkiye girmesiyle birlikte sınıflar arasındaki ayrımın zaman zaman silikleştiği, orta sınıfın flört döneminde işçi sınıfıyla -sinemaya gitmek gibi- veya daha üst sınıfla –arabayla gezmek gibi- kimi ortak eğlenceleri tercih ettiği söylenebilir. Aşkın pratiğine dair kimi alışkanlıklar ve eğlence türlerinin benimsenmesiyle, dahası denklemin içine teknoloji, boş zaman, para ve metanın da girmesiyle, aşk geleneksel sınıf ayrımlarını bozarak yeni sınıf ilişkileri yaratır.
Illouz, metaların çeşitli ritüeller aracılığıyla, insanların arasında nasıl bağlar meydana getireceğini de inceler eseri boyunca. Ona göre metalar sadece insanları birbirine yaklaştıran bir enstrüman değil, zaman zaman duygu yaratan etkenlerdir. Ancak bunu anti materyalist bir tavırla yapmaz. O madde ve mana dünyasının birbirinden ayrı tutulması gerektiğini savunmak yerine, insanın tabiatını kabul eder ve gerçekçi bir bakışla insanların sahip olduğu, hislerin ve metaların birbirinden ayrı ve zıt olduğu –veya olması gerektiği- anlayışını yıkmaya çalışır. Metalar ve duyguların tarihsel bir süreçte nasıl birbirinin içine geçtiğini açıklar.
Eva Illouz, eserinde romantik aşkın kapitalizm sonrası dönemde metalaşma sürecini ve tüketim kültürüne olan katkısını ele alıyor, söylemde manevi bir duygu addedilen, rasyonel olması beklenmeyen aşkın maddi unsurları kendine katmasıyla birlikte geçirdiği tarihsel seyri anlatıyor.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***