Sinan ŞAHİN
ANTEP – Şair ve Yazar Şükrü Erbaş, Nar Bilim Kültür ve Sanat Derneği’nin (Nar Sanat) düzenlendiği imza ve söyleşi gününde edebiyatseverlerle bir araya geldi.
Söyleşide, edebiyata ve edebi hayatına dair paylaşımlarda bulunan Erbaş, edebiyat tutkusuna ilk okul yıllarından itibaren sahip olduğunu ve o yıllarda Sait Faik Abasıyanık ve Yaşar Kemal’den çok etkilendiğini söyledi.
‘ARKAMDAN HİÇ BİR ŞEYİ YARIM BIRAKMAYACAĞIM’
Şiirle ve edebiyatla hep iç içe yaşadığını söyleyen Erbaş, “Yaklaşık 55 yıldır şiir yazıyorum. Deneme ve düz yazı yazıyorum. İlk şiirimin yayımlanmasının üzerinden 46 yıl geçti. Kendi kendime son zamanlarda şunu söylüyorum; Ölüme bırakmayacağım şiiri. Masamda yarım kalmış hiç bir şey bırakmayacağım. Bunu bir takıntı haline getirdim. Arkamdan hiç bir şeyi yarım bırakmayacağım. Çünkü bizim sözümüzü, şiirimizi, yazımızı, resmimizi, müziğimizi bizden sonra kimse tamamlayamaz, tamamlayamamalı” dedi.
‘YAZMAK BENİ İYİ BİR İNSAN YAPTI’
“Kendi kendime eğer şair olmasaydım iki şey olurdum diyorum’ diyen Erbaş, şöyle devam etti:
“Bugünkü aklımla söylüyorum. Birincisi, ağır kamyon şoförü olurdum. Bineceksin ve gideceksin. Aidiyet duygusunun olduğu her yerden uzaklaşacaksın. Onlar bir şeyler yükleyip ‘buradan şuraya götür’ diyecekler. Sen sadece sürmekten sorumlusun. İkincisi; mafya babası olurdum diyorum. Koro halinde sesler yükselmeye başlıyor; Niye mafya babası diye. Yani rica ile bir şey düzelmiyor. Emir komuta zinciri içerisinde oluyor. Tabi mafya babası olmadım (gülerek). Ama yazmak beni iyi bir insan yaptı diyorum. Yazmak bir iyilik duygusunu öğretti bana. Paylaşmayı, başka hayatların bilgisini öğretti bana. Kendi hayatımı, başkalarının hayatlarını anlamak için çırpına çırpına yazdım. Çünkü hiçbirimizin hayatı kendi hayatlarımızla sınırlı değil” dedi.
‘BİZ BİRBİRİNDEN ÇOK UZAKTA YAŞAYAN İNSANLAR DEĞİLİZ’
Geçmişte bir okuruyla yaşadığı bir anıyı anlatan Erbaş, “Genç bir lise öğrencisi. Gözlerinde yaşlar dökerek, ‘bizim dönemimizde yaşananları size kim anlattı?’ İkimiz başladık ağlamaya. Yıllar sonra o soru üzerine şöyle bir yere vardım, o çocuğun bilmediği şuydu; onun evi benim evimin içindeydi, benim evim onun evinin içindeydi. Biz birbirinden çok uzak yaşayan insanlar değiliz. Aynı sofra, aynı kültür, aynı öfke, aynı şiddet, aynı yoksulluk, aynı arzular, hayal kırıklıkları. Onun için ben bir aşk şiiri söylediğimde o aşkı yaşamış-yaşamamış kim varsa onlar da o şiiri yaşıyorlar. İfade edemiyorlar sadece. Boğazıma, kalbinde, aklında düğümlenmiş bir duygu var. İçinden çıkamıyor, yanıt veremiyor. Günah ve ayıp duygusuyla kültürle baskılanmış. Benim yazdıklarımla birden bire soluk almaya başlıyor.
‘ÇOCUKLUKTAN ÇIKTIYSAK BİR APTAL GEZİYORDUR İÇİMİZDE’
Son kitabı ‘Yalnızca Çocuklar Uzağa Bakar’ hakkında da konuşan Erbaş, “Büyük şairler çocuğa değinmeden ağzını açamamıştır. Bütün büyük yaratıcılar döner ve çocukluktaki o büyük hazineden bir şeyler alır. Louise Elizabeth Glück der ki; ‘Dünyaya bir kez bakarız, çocuklukta. Geri kalanı hatıradır.’ Bu büyülü bir şeydir. Biz kocaman adamlar yüzyıl bir hatıraya, hayale bakar dururuz. Ama çocuk o hayalin yaratıcısıdır. Atilla İlhan’ın bir şiiri var; ‘çocukluktan çıktığımızı sanmak aslında çocukçadır’ öyle bir şey yok. Çocukluktan çıktıysak bir aptal geziyordur içimizden” dedi.
‘ŞİİR, SİZDEN MUTLAK BİR YALNIZLIK VE SESSİZLİK İSTER’
Bir dinleyicinin şiir yazarken motivasyon kaynağını sorması üzerine Erbaş, “Roman yazıyor olsaydım bir yalnızlık, plan program gerekli olabilirdi. Şiirin abuk sabuk, başıboş bir disiplini var. Daha doğrusu disiplinsiz gibi görünen bir disiplini var. Şiirin doğuşunu, o karmakarışık psikolojik sürecini kimse anlayamaz. Şairin kendisi de dahil. Bu ön görülemez, sezgisel bir vergidir. Ama ilk bir kaç dizeden sonra sizden mutlaka ama mutlaka bir yalnızlık ve mutlak bir sessizlik ister.
‘SOSYAL MEDYA BİR BATAKLIKTIR’
Erbaş, bir başka dinleyicinin sosyal medyada alıntı yapılan şiirlerin yanlış kaynak gösterilerek paylaşılması ve şairlere yönelik hakaretlere varan yorumların yapılması ile ilgili sorduğu soruya ise şöyle yanıt verdi:
“O mecranın şöyle bir kaderi var. Yanlış doğrudan çok daha hızlı yayılıyor. Ataol Behramoğlu’na ait diye bir şiir yayınlıyorlar. Ataol, ‘benim böyle bir şiirim yok’ diyor. ‘Yok yok iyi siz iyi bakın vardır’ diyorlar. Benim bir metninin altına Aragon’un ismini yazdılar. Başım üstüne ama metin benim. Orası (sosyal medya) bir batakhane. En çok şanssızlığa uğrayan Can Yücel’dir. Adamın sonradan kırk şiiri daha oldu. Haberi yok yazdığından. Can Yücel’in şiir diye uydurup uydurup paylaşıyorlar. Ben ve başka arkadaşlarım da yaşadık bunu. Nazım Hikmet de en çok yaşayanlardan bir tanesi. Sosyal medya dediğimiz o batakhanede insanların bu kadar pervasızca yazarlara saldırması da akla, mantığa, ahlaka hiç bir şekilde sığmaz.”
Erbaş’ın ara ara bazı şiirlerini de okuduğu söyleşi, soru cevap kısmıyla son buldu. Erbaş, söyleşinin ardından katılımcılar için kendi şiir kitaplarını imzaladı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***