Çok değil, beş yıl öncesine kadar Türkiye sineması umut verici bir gelişme gösteriyordu! Özellikle de endüstri boyutunda. Özellikle de 1990’lardaki büyük krizin ardından herkesin keyfi yerindeydi.
1990’larda hem film üretiminin düşmesi, hem de salonların Hollywood filmleri tarafından işgal edilmesiyle yerli sinema komaya girmişti. 1987 yılında ‘Hollywood Darbesi’ olarak anılan bir kararla Amerikalı büyük dağıtım tekellerinin ülkede ofis açmalarının yolu açılmıştı. Zaten tüm ülkede 300 kadar kalan sinema salonu da bu filmlerin akınına uğradı. Bu istilanın boyutlarını anlamak için şu bilgiler yeterli: 1995 yılında 10, 1996’da ise 9 Türkiye yapımı film kendisine vizyon salonlarında yer bulabildi. Bu yapımların seyirci payları toplam içerisinde yüzde 10’a tekabül ediyordu.
1993 tarihli “Amerikalı” filmine gösterilen ilgi seyircinin bu Hollywood tarzını benimsediği anlamına da geliyordu biraz da. “Eşkıya-1996”, “İstanbul Kanatlarımın Altında-1996” ve “Ağır Roman-1997”ın iyi gişe hasılatı elde etmesi, 2000’li yıllardaki yerli film patlamasının da habercisi gibiydi aynı zamanda. 2005 yılına geldiğimizde gişelerde 27 milyondan fazla bilet kesilmişti ve bunun 11 milyonu aşanı kısmı yerli yapımlaraydı. Sadece 28 yerli yapım vizyona girmişti. Film başına ortalama 400 bin bilet demekti bu. 2010 yılında artık gişe rakamı 39 milyona dayanmıştı. 63 yerli film vizyona girmiş ve 22 milyona yakın bilet kesilmişti. Film başına 350 bin bilet ortalaması söz konusuydu.
Yerli yapımların gördüğü ilgi film sayısını da giderek artırdı. 2015’e geldiğimizde kesilen 54 milyon adet biletin yaklaşık 30 milyonu yerli filmler içindi. Yani ulusal sinema pazarın yüzde 50’sinden fazlasına elinde tutuyordu artık. 136 yerli yapım vizyona girmiş ve ortalama seyirci sayısı 220 bin civarına gerilemişti. Film sayısındaki yükseliş artarak devam etti, 2018’de 172, 2019’da ise 145 yerli yapım vizyona girdi. Ama bu iki yıl yerli sinemanın yaklaşan krizinin de habercisiydi. 2018’de 44 milyon civarında olan yerli film seyirci sayısı, keskin bir düşüşle bir yıl sonra 33 milyona geriledi. Üzerine bir de 2020’de pandemi patlayınca kriz derinleşti. Zaten salonlardan uzaklaşan seyircinin geri döndüğünü söylemek ise şimdilik zor.
Pandemi öncesinde 70 milyona dayanan toplam bilet adedi son iki yıldır 30-35 milyon bandında dolaşıyor. Yani geçmişte sadece yerli filmlerin yaptığı gişeden bile daha az. Ancak bu gerilemeye rağmen film üretiminde bir azalma söz konusu değil. 2022 yılında tam 181 yerli yapım vizyona girmiş. Bunların bir kısmının pandemi öncesi ve döneminde çekilip vizyona giremeyen filmlerin yığılmasından kaynaklı olduğunu söyleyebiliriz. Geçen yıl da bu hız kesilmedi. Tam 141 yeni yerli yapım vizyona girdi. Ancak karşılığı yaklaşık 14 milyon seyirci oldu. Yani film başına yüz bin seyirci ortalamasının altına düştü yerli yapımlar. Üstelik bu filmlerin 94’ü yirmi bin, 71’i ise 10 bin seyircinin altında gişe yaptı. Bu yıl ise geride kalan 20 hafta itibarıyla 86 yeni yerli yapım girmiş vizyona. Sadece 3 Mayıs tarihinde dokuz yerli yapım salonlarda gösterilmeye başlanmış. Bu filmlerin elliden fazlası 20 binden az seyirci yapmış. Mayıs ayı bittiğinde yüz civarı yerli film vizyona girmiş olacak. Yani geçen yılın film adedinin aşılacağını şimdiden söyleyebiliriz.
Peki, daha proje aşamasındayken ticari olarak başarısız olacağı belli olan bu filmler neden çekiliyor? 2019 öncesinde yükselen bir endüstri söz konusuydu ve büyüyen pastadan pay alma riskinin göze alındığını söyleyebiliriz. Ancak zaten pandemi öncesinde seyircisinin üçte birini kaybettiği düşünüldüğünde bu kadar filmin vizyona girmesini en basit tabirle ‘arz fazlası’ olarak tanımlayabiliriz.
Peki bu kadar fazla film neden arz ediliyor olabilir? Birçok sektör gibi film yapım işleri ‘kayıt dışı’ ekonominin döndürülebilmesi için hayli olanak sağlıyor. Türkiye ekonomisinde dönen kayıt dışı (kara) paraya dair haberler her gün önümüze düşüyor. Bu tür yapılara ‘operasyon üstüne operasyon’ çekiliyor! Konunun uzmanları Türkiye’nin bir kara para aklama cennetine dönüştüğünü yazıp söylüyorlar hayli zamandır. Ekonominin her yerine sızan bu durumun, sinema sektörü için de geçerli olup olmadığı geliyor insanın aklına ister istemez. Hem kağıt üstünde hem de sektörün içinde bulunduğu durum düşünüldüğünde ‘batması garanti’ yapımlara neden yatırım yapılır ki başka türlü!
* Yazıdaki veriler https://boxofficeturkiye.com/ sitesinden alınmıştır
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***