ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM
Başlığı mesai arkadaşlarım Ekrem Dumanlı ve Levent Kenez’in kaçırmamanız gereken programı Çıkış Yolu’ndan ödünç aldım. Gerçekten de Ülkü Ocakları eski başkanı Sinan Ateş suikasti ve sonrasında yaşananlar, özellikle de ‘iddianame skandalı’ ancak böyle tarif edilebilirdi.
Günlerdir hem yazılarda, hem yayınlarda anlatıyoruz.
Rejim savcısı Mehmet Aykut Cihangir’in imzasını taşıyan iddianame tam olarak ‘bir soruşturma nasıl yapılmaz, üzeri nasıl örtülür’ sorusunun cevabı şeklinde. Hukukun zerre kırıntısı olan bir ülkede bu iddianame iade edilir, HSK savcıyı görevden alır ve savcı yargılanırdı. Ancak Türkiye çok uzun zamandır tek adam-saray rejiminde olduğu için bu mümkün değil.
Durumun vehametine bakar mısınız?
Rejimin savcısı, Ankara’nın göbeğinde işlenen suikaste dair araştırma yapmak yerine tüm enerjisini, mesaisini ayan beyan ortada olan delilleri karartmaya harcamış. Bunu kendi iradesiyle yapmadığı malum.
Erdoğan’ın Saray’ından direktif almadan böyle bir iddianame yazılamazdı. Peki herkesi isyan ettiren bu iddianame neden böyle yazıldı?
Cevabı Erdoğan ile Bahçeli arasında yapılan mutad görüşmelerde gizli. Nitekim Erdoğan ve Bahçeli on gün arayla dün yine buluştular. Her zaman olduğu gibi herhangi bir açıklama da yok ne görüştüklerine dair.
Ancak ne görüştüklerini tahmin etmek zor değil. Çünkü savcının ve iktidar medyasının el birliği ile örtmeye çalıştığı gerçekler sağdan soldan fışkırıyor. Ne yapsalar üzerini örtemiyorlar. Devlet Bahçeli o kadar sıkıştı ki; her hırsız, ahlaksız ve katilin yaptığını yapıp ‘fetö’ söyleminin ardına saklanmaya çalıştı.
Fakat gelin görün ki tetikçileri taşıyan çakarlı lüks araçlar MHP Genel Merkezi ve Ülkü Ocakları’na kayıtlı çıktı. Tetikçileri organize eden, merhum Ateş’in konum bilgilerini-adresini tetikçilere ileten, cinayet sonrası onları saklayan ve nihayetinde delilleri karartanlar Ülkü Ocakları ve MHP ile doğrudan irtibatlı.
Kaldı ki Sinan Ateş suikast öncesi kalemini kimlerin kırdığını söylemişti. Kısacası bu suikastte tüm oklar MHP yönetimine çıkıyor.
Bu olayda Devlet Bahçeli’nin bilgisi ve direktifi olmadan böyle bir adım atılamaz. Hele ki MHP ve Ülkü Ocakları’nı az buçuk bilen herkes elinde delil olmadan da bu kanaate varabilir.
Peki bu durumda ne olmalıydı?
Soruşturma olması gerektiği gibi yapılmalı ve nihayetinde hangi siyasiye, MHP ve Ülkü Ocakları yöneticilerine çıkıyorsa adalete teslim edilmeliydi. Fakat tersi oldu. Erdoğan ile Bahçeli kapalı kapılar ardında uzlaştı, anlaştı ya da en azından öyleymiş gibi gözüktü ve dosya kapatıldı.
Savcı Cihangir cesaret edip hiçbir Ülkü Ocakları ve MHP yöneticisini dosyaya koyamadı. Hatta MHP adını bile geçiremedi (İddianamede iki yerde MHP var; biri araç plakası, öbürü ‘ben MHPli değilim’ diyen bir savunmada)
Gelinen durumda Bahçeli ve MHP yönetimi ‘gizli sanık’ oldular. Adları yok ama tüm oklar onları gösteriyor. İddianamede ucu açık bırakılan bir paragraf var.
Meali şu; Erdoğan köşeye sıkıştırdığı MHP yönetimini istediği anda cinayet soruşturmasına ekleyip demir parmaklıklar ardına gönderebilir. İddialı bir önerme gibi görenlere hatırlatalım; Erdoğan bunu yıllardır yapıyor. Hrant Dink ve Necip Hablemitoğlu suikastlerine dair soruşturmalarda aynısını yapmadı mı?
Failleri bulmak yerine soruşturmaları silah gibi kullanıp pazarlık yaptı. Siyasi rant elde edince de dosyaların üzerini ‘fetö sakızı’ ile örttü. Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş davalarının hukuki olduğunu iddia edebilen var mı? Ya da ABD’li Rahip Brunson’un adli gerekçelerle iki yıl rehin tutulmasının hukuki tarafı var mıydı?
Erdoğan hepsini istismar etti.
Burada da aynısı olacak. Ancak bunca yıldır bu tip dosyaları takip eden birisi olarak söylemeliyim ki, Bahçeli’nin işi bu kez hiç kolay değil. Sinan Ateş suikasti kolay kolay örtülebilecek bir dosya değil.
Peki Bahçeli kuzu kuzu teslim olur mu?
Böyle bir ihtimal çok zayıf. Çünkü Erdoğan rejimiyle yapılan ittifakın gereği olarak güvenlik ve yargı bürokrasisi MHP ağırlıklı. Hatta emniyet tamamen MHP kadrolarının elinde.
Erdoğan’ın Bahçeliye yönelik hamlesini görenlerin boş durmadığını tahmin etmeniz zor değil. Nitekim dün Ankara Emniyeti’nden üst düzey görevden almalar oldu. Şimdilik detayları bilmiyoruz ama bildiğimiz net bir şey var görevden alınanlar MHP’li kimlikleri ile biliniyor.
Bu nokta da enteresan bir durumla karşı karşıyayız. Erdoğan rejiminin, hatta ailesinin ‘tetikçi’lerinden Abdurrahman Şimşek sosyal medya dan ilginç bir paylaşım yaptı.
Şimşek eline tutuşturulan notlardan aklınca ‘psikolojik harekat’ yapmaya çalışmış ama farkında olmadan Erdoğan rejimine büyük bir suçlamada bulunmuş. Tweette görüldüğü gibi Şimşek görevden alınan emniyetçilerin AKP’ye 17-25 Aralık benzeri bir ‘kumpas’ hazırlığında olduğunu iddia ediyor.
Dediğim gibi; şimdilik söz konusu kavganın detaylarını bilmiyoruz. Ama 17 ve 25 Aralık operasyonunun tüm detaylarını biliyoruz. Hatta dünya biliyor.
‘Tetikçi’ Şimşek ‘kumpas’ demiş ama rüşvetler, aklanan paralar, havada uçuşan milyon dolarlar buz gibi gerçekti. Bunu en başta Şimşek ve patronları da biliyor. Sonuçta iş adamlarından alınan milyonlarca dolar haraçla kurulmuş bir gazete de çalışıyor.
Patronlarını herkesten iyi tanıması normal. O zaman bu aşamada Şimşek’e sormak lazım; Bekir Bozdağ, Abdulhamit Gül ve sağlık Bakanı Fahrettin Koca ile ilgili üstü örtülemeyecek, delilleri inkar edilemeyecek büyük yolsuzluk dosyaları mı var?
Abdurrahman Şimşek devam eden sosyal medya paylaşımlarında söz konusu bakanlar hakkında milyonlarca dolarlık rüşvet iddialarının soruşturma dosyasına girmesi için çalışıldığını iddia ediyor. Aklınca psikolojik harp yapmaya çalışırken kendi kalesine gol atmış.
Görünen o ki AKP’li bakanların inkar edilemeyecek yolsuzluk dosyaları var ve bunlar müttefiklerinin elinde koz olarak duruyor. Bir başka ifadeyle Erdoğan, Sinan Ateş suikastini MHP’ye karşı koz olarak kullanırken; MHP’liler de yolsuzluk dosyalarını Saray’a karşı kullanmak için elinin altında tutmuş.
Bu çatışma çıkar birlikteliği ile bir süre bastırılabilir, ötelenebilir ama eninde sonunda patlar.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***