YÜKSEL DURGUT | YORUM
Filistin ve İsrail arasındaki çatışmanın göbeğinde bulunan meslektaşlarımın hayatlarının nasıl değiştiğini düşünmeden edemiyorum. Gazetecileri Koruma Komitesi’nin (CPJ) verilerine göre, İsrail’in Gazze’ye düzenlediği kara harekatının ardından yaklaşık 200 günde en az 100 gazeteci hayatını kaybetti. 20 Nisan itibariyle 16 gazeteci yaralandı, dört kişi kayboldu ve 25 kişi de tutuklandı. Bu da demektir ki, savaşın başladığı 7 Ekim’den bu yana ortalama her iki günde bir gazeteci hayatını kaybetti.
Bu üzücü istatistikler, savaşın yıkıcı etkisini bir kez daha gözler önüne seriyor. Her bir gazeteci, savaşın acı gerçeklerini dünyaya duyurmak için cesurca risk alıyor. Ancak bu, onların hayatlarını tehlikeye atmaları için bir bahane olmamalı. Savaşın dehşeti karşısında, basın özgürlüğünü korumak ve gazetecilerin güvenliğini sağlamak her zamankinden daha önemli hale geliyor.
Savaş muhabirliği, cesaret gerektiren ve zor bir meslektir. Gazze’deki muhabirler için ise bu olay daha fazla acılar barındırır. En yakınlarını kaybetmenin acısı, dökülen kan, zihinsel yorgunluk ve korkuyla yaşamak kaçınılmazdır. Özellikle sınırlı insani yardımın yapılamaması göz önüne alındığında, savaş ortamında habere ulaşmak, gerçekleri öğrenmek, bir yandan savaşın anlık durumunu iletmekve diğer yandan temel günlük ihtiyaçlarını karşılamak zordur. Gazze’de çalışan gazeteciler, sadece haberleri aktarmakla kalmazlar, aynı zamanda insani dramı da bizzat yaşayan sivillerin arasında yer alırlar.
Gazze’deki gazetecilerin zorlukları, 15 Aralık’ta yaşanan trajik bir olayla bir kez daha gözler önüne serildi. Al-Jazeera kameramanı Samir Abudaka, Han Yunus’taki bombardıman sırasında İsrail’in drone saldırısında hayatını kaybetti. Abudaka’nın hayatını kaybetmesi, Gazze’deki gazetecilerin içinde bulunduğu en çarpıcı ve en acı örneklerden biri. Saldırı sonrasında kan kaybından yaşamını yitiren Abudaka, İsrail ordusunun ambulansların ve kurtarma ekiplerinin zamanında müdahale etmesine izin vermemesiyle aramızdan ayrılmıştı.
Gazze Şeridi’ndeki gazetecilerin yaşadığı zorluklar, Filistinli meslektaşım Youmna Elsid’in sözleriyle şu şekilde özetleniyor: “Bugünü de sağ salim atlattım!” Elsid’in bu ifadesi, savaş bölgelerinde çalışan gazetecilerin her gün karşılaştığı tehlikelere rağmen cesaretlerini ve kararlılıklarını ortaya koyuyor. Gazeteciler, her gün yaşadıkları bu zorluklarla mücadele ederken, gerçekleri dünyaya iletme görevlerinden asla vazgeçmiyorlar.
Diğer savaş bölgelerinden farklı olarak, Gazze’deki gazeteciler, savaşı haber yaparken riskli bir bölgede çalışmanın yanı sıra iletişim kesintileri, savaşın bıraktığı travma, açlık ve ailelerine yönelik sürekli tehlike gibi bir dizi zorlukla karşı karşıya kalıyorlar. Filistinli gazeteciler, Gazze’deki medya çalışanlarının savunmasızlığını defalarca vurguluyor ve aileleriyle birlikte hedef alındıklarına sıklıkla dikkat çekiyorlar.
Güvenlik endişeleri ve temel ihtiyaçların baskısı altında, bazı gazeteciler basın yeleklerini çıkarmak zorunda kaldı. Öldürülen bebeklerin masumiyeti, vurulan hastane binalarının enkazı altından çıkarılan cesetlerin vahşeti ve yıkılan evlerin yürek parçalayan manzaraları, gazetecileri hayatını kaybeden diğer meslektaşlarının mirasını taşımaya devam etmeye zorluyor. Kederli annelerin yürek burkan feryatları, enkaz altından kurtarılmak için yalvaranların çaresiz çığlıkları ve anestezi yapılmadan uzuvlarını kaybeden çocukların acı dolu inlemeleri, bu trajik olayları dünyaya servis eden bir avuç meslektaşımız daha var. Bu olaylar, sadece bir gün içinde yaşananlar olmasına rağmen, insanların belleğinden silinmesi imkansız olan acı dolu anılara dönüşüyor. Bu olayların etkisi ruh sağlıklarını derinden ve kalıcı olarak etkiliyor.
Dünyanın yüreğinde yer etmiş olan gazeteciler, sadece 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü gününde anımsanıyor gibi görünüyor, ancak onların hikayeleri bir yıl boyunca sessiz sedasız herkesin içini sarsıyor. Meslektaşlarımız, insanın içini burkan hikayeleri anlatma ve gerçeği açığa çıkarma konusundaki özverili çalışmalarıyla, dünya genelinde Filistin yanlısı büyük protestoların patlamasına sebep oldu. Gözyaşlarıyla yazılan bu hikayeler, toplumun derinliklerine nüfuz ediyor ve değişimlerin tohumları ekiliyor.
Filistinli gazetecilerin hayalleri, yüksek katlı plazalarda şık ofislerde çalışmak değil. Onlar, karanlıkta gizlenen hikayeleri gün ışığına çıkarmak için çaba sarf eden birer savaş kahramanları. Kimi belgesel tarzında, kimi cesur haberlerle, her biri gerçekleri ortaya çıkarmak için kalemini kullanan cesur yürekler.
Görevleri, insanların yaşadıkları acıları ve sevinçleri, savaşın ve zulmün gerçek yüzünü dünyaya yansıtıyor. Sessiz çığlıkları, görünmeyen acıları görünür kılmak için her gün risk alıyorlar. Ama bu riskler, onların kararlılığını kırmaktan ziyade daha da güçlendiriyor.
Her biri, savaş alanında kameralarının ardına gizlenmiş gerçekleri gün ışığına çıkarmak için yola çıkmış. Çünkü onlar, sadece bir meslek icra etmiyorlar; aynı zamanda insanlık için birer kahramanlık öyküsü yazıyorlar. Her biri benim kahramanım. Dünya sessiz kalsa da onlar gerçeği dünyaya haykırmak için cesurca mücadele etmeyi sürdürüyor.
Biz ise onları, sadece bir günde sosyal medyada yaptığımız tag çalışmalarıyla hatırlıyoruz. Ama onlar, her gün, gerçeklerle yüzleşmek için savaş alanına adım atıyorlardı.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***