Sinan Ateş’in MHP’nin kirli çamaşırlarına ilişkin fazla bilgi sahibi birisi olarak partide hâkim kesimle çatışınca, mafyavari bir yaklaşımla, “kafası karışık” diğer ülkücüleri de hizaya getirmek için gözdağı vermek üzere infaz edildiği anlaşılıyor. Cinayeti tertipleyenler muhtemelen gerçek failleri, yani azmettiricileri Emniyet teşkilatındaki güçleri sayesinde rahatlıkla gizleyeceklerini düşünüyorlardı, ama siyaset tilkisi olan Erdoğan hadisenin kritik 14 Mayıs seçimleri öncesi kendisine MHP’yi hizada tutmasını sağlayacak güçlü bir manivela vereceğini görerek buna müsaade etmedi. Nitekim Bahçeli 14 Mayıs seçim sürecinde Hüda-Par lideriyle kuzu kuzu fotoğraflar verecek kadar Erdoğan’ın bir dediğini iki etmedi.
Erdoğan 14 Mayıs sonrasında İçişleri Bakanlığı’na Süleyman Soylu’nun yerine MHP tandanslı bir isim yerine, Soylu’yla gerilimli bir ilişkisi olduğu söylenen Ali Yerlikaya’yı atadı ve bu atamanın peşi sıra Soylu’ya yakınlığıyla bilinen Ayhan Bora Kaplan suç örgütüne operasyon yapıldı. Böylece tabiri caizse Erdoğan MHP’nin güvenlik bürokrasisindeki yapılanmasını tam anlamıyla kıskaca almış oldu.
AKP’nin 31 Mart’ta yaşadığı seçim hezimeti sonrası Devlet Bahçeli, Erdoğan karşısında elinin güçlendiğini düşünüyor olmalı. Bu nedenle Sinan Ateş ve Ayhan Bora Kaplan dosyalarının kapatılarak MHP’nin üzerinde dolaştırılan Demokles’in Kılıçlarının kırılmasını istiyor.
Seçim hezimetinin zayıflattığı Erdoğan ise MHP’yi hizada tutmak için bu kozları elinde tutmayı muhtemelen eskisinden çok daha fazla önemsiyor, anayasa referandumu sürecinde MHP’nin kendisine “ayak bağı olmaması” için onları emniyet supabı olarak görüyor. Hele referandumda yüzde 50+1’i sulandıracak maddeler geçirmeyi planlıyorsa gerektiğinde MHP’ye zorla diz çöktürecek bu tür manivelalara sahip olması gerektiğini iyi biliyor. Bu bakımdan Ateş ve Kaplan dosyalarının mevcut haliyle sürüncemede bırakılarak her an canlandırılabilecek şekilde açık tutulması işine geliyor.
MHP cenahı, Erdoğan’ın bu oyunu oynamasını imkânsız kılabilmek için dikkatli “taarruzlar” düzenlemeye başladı. Kaplan soruşturmasında adı geçen üç polisin evlerinde arama yapılması hamlesinin Erdoğan’ı tepki vermeye zorlamaya yönelik olduğu sezilebiliyor.
Oysa AKP liderinin bu işine gelmiyor. O nedenle sessizliğe gömülmüş durumda… Eğer Bahçeli’ye istediğini verirse daha da zayıflamış olacak, vermezse ve Bahçeli taarruzlarını artırırsa bu kez açıktan bir çatışma yaşanma ihtimali her geçen gün yükselecek… Erdoğan’ın kaçak güreşen tavrının Bahçeli’yi daha da cesaretlendirmesi de mümkün…
Ali Yerlikaya’ya bugün yaptırılan açıklama AKP liderinin önceki pozisyonunu korumaya odaklandığını gösteriyor. Erdoğan’ın bugün parti grubunda yaptığı konuşmada konuya hiç değinmemeyi tercih etmesi de bunu destekliyor.
Yerlikaya’nın açıklaması her tarafa çekmeye müsait bir dilde yazılmış, “organize suç örgütlerine, şehir eşkıyalarına, uluslararası kartel haline gelmiş zehir tacirlerine … ve suç odaklarına göz açtırmadık, açtırmıyoruz ve açtırmayacağız” ifadeleri Kaplan soruşturmasının sürdürüleceği gibi anlaşılabilir, bu takdirde MHP’ye gözdağıdır. “Bu mücadelemizi kimler engellemeye çalışıyorsa, kimler FETÖVARİ gizli tanık taktikleriyle kendi karanlık düzenlerinin hakim olmasını istiyorsa, onların o düzenlerini de başlarına yıkıyoruz, yıkmaya da devam edeceğiz.” sözleriyle ise sanki Bahçeli’nin dün verdiği sert mesajlar dikkate alınıyormuş gibi yapılarak kamuoyuna AKP ile MHP arasında konuyla ilgili bir anlaşmazlık olmadığı havası verilmeye çalışılıyor. Oysa gizli tanık polis müdürlerine iftira atıyor ise bu sözler Bahçeli’ye bir gözdağı olacaktır.
Peki polis müdürlerine yönelik suçlamaların doğru olup olmadığını Erdoğan ve Yerlikaya gerçekten hâlâ bilmiyor mu? Ayhan Bora Kaplan soruşturmasında “gizli tanık” olarak ifade veren örgütün iki numarası Serdar Sertçelik ne hikmetse adeta elini kolunu sallayarak yurtdışına kaçmayı başarınca oradan yaptığı YouTube yayınlarında soruşturmayı yürüten polis müdürlerinin eski Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ile Erdoğan’ın özel kalem müdürü Hasan Doğan gibi AKP’li şahsiyetlerin isimlerini ifadesinde geçirmeye kendisini zorladığını iddia etti. Oysa iddialarını ispat etmek üzere yayınladığı bölük pörçük ses kayıtlarından bunlar anlaşılmıyor.
Polis müdürleri gerçekten bu isimleri gizli tanığa söyletmeye çalışmışlarsa iktidarı yıpratmaya yönelik bir hamleden bahsedilebilir. Polislerin Sertçelik’le yaptığı tüm görüşmelerin ses kayıtları İçişleri Bakanlığı’nda bulunuyor. Konuyu incelemek üzere atanan müfettişlerin bu ses kayıtlarını çoktan dinlemiş olması beklenir. Yani bu sorunun cevabını bulmak hiç de zor değil… Oysa Yerlikaya bugün yaptığı açıklamada bu basit sorunun cevabını yine vermiyor, “Mülkiye Müfettişlerinin ilgili raporu kısa süre içinde tamamlanacak. Atılan her adımı, telefon kayıtlarını tek tek inceliyorlar. Hazırlanan bu raporu en ince ayrıntısına kadar kamuoyu ile de paylaşacağız. Ve gereğini yapacağız.” diyerek topu taca atıyor.
Şöyle düşünün: Eğer bu kayıtlar, Sertçelik’in iddialarını doğruluyor olsaydı, iktidar o polislere karşı böyle “yumuşak” davranır mıydı? Hatta kendilerini savunmaları için Saygı Öztürk’ün bugünkü yazısında yayınlanan açıklamaları yapmalarına izin verir miydi? Üç polis müdürü Öztürk’e şöyle demiş: “Hiçbir siyasinin, işadamının ya da bürokratın adı, yapılan çalışmanın hassasiyeti açısından geçmemiştir. Sadece ispatlanmış konular ifadeye yansımıştır. Örgütün 2 numarasının her dediğinin doğru olduğu kabul edilmeyeceğinden tüm beyanları titizlikle incelenmiştir.”
Erdoğan’ın MHP’ye karşı elindeki kozlar çok güçlü… Bahçeli’nin “gemiyi terk etmeye hazırlandığından” şüphelendiği anda bunları kullanmaktan bir an için bile tereddüt etmez. Fakat 31 Mart hezimetinin yaralarını sarabileceği şekilde hamle yapacağı güçlü bir konuma kavuştuğuna inanana kadar beklemede kalmak istiyor, bugünkü grup konuşmasında yine “yumuşamadan” bahsetmesi bunun bir başka işareti…
Bahçeli dün yükseltmeye çalıştığı sesiyle “Erdoğan’a ve cumhur ittifakına darbeden bahsederken”, AKP liderinin bugünkü grup konuşmasında konuya değinmeye bile tenezzül etmemesi ve iktidar medyasının tüm gelişmelere yönelik takındığı manidar suskunluk, tilkiyi oyuğundan çıkarmak için çıkarılan dumanın şimdilik pek işe yaramadığı anlamına geliyor. AKP-MHP evliliğinden önümüzdeki dönemde dumanların yükselmeye devam edeceğinden ise hiç kuşku yok…
- Ömer Murat, Dış Politika ve Siyaset Uzmanı, Eski Diplomat
ÖMER MURAT
15 Mayıs 2024 HABER ANALİZ
Kaynak: Kronos
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***