ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM
Kulakları çınlasın, Ankara’nın tecrübeli gazetecilerinden Mustafa Ünal’ın “İstanbul Bizans ise Ankara Kahpe Bizanstır!” lafını Başkent’te çalıştığım yıllarda kulağıma küpe yapmıştım. Herkes ayak oyunlarının, saray entrikalarının İstanbul’da olduğuna inanır ama komploların-kumpasların hası Ankara’dadır.
Gelişmeleri televizyon ekranlarından izleyen kitleler, perdenin ardındaki kanlı mücadeleyi genellikle fark edemezler. Siz size gösterilenin peşine takılıp gidersiniz ama ‘oyun kurucular’ çoktan Üsküdar’ı geçmiş olur.
Tıpkı bugünlerde yaşananlar gibi.
Malum olduğu üzere Ankara’yı karıştıran iki dosya var. Biri Sinan Ateş suikasti diğeri de Ayhan Bora Kaplan suç örgütü ve siyasi bağlantıları.
Eski Ülkü Ocakları başkanı Doç. Dr. Sinan Ateş, 30 Aralık 2022 de Ankara’nın göbeğinde öldürüldü. Tetikçiler ‘torbacı’ diye bilinen sokak çetelerinden devşirilmişti ama suikast kararı ve planlamasında tüm oklar MHP ve Ülkü Ocakları’nı gösteriyordu.
Suikastin üzerinden bir Cumhurbaşkanlığı bir de yerel seçim geçti. 16 ay sonra ‘Bir soruşturma nasıl yapılmaz, katiller nasıl korunur!’ temalı tarihi/ibretlik bir iddianame çıktı. Bugüne kadar kötü yazılmış çok iddianame gördük ama böylesine kimse rastlamamıştı.
Oysaki Ateş suikastinin her aşamasında MHP ve Ülkü Ocakları var. Bir önceki yazıda dediğim gibi iddianamenin ‘gizli sanığı’ Devlet Bahçeli denebilir. Fakat savcının örttüğü gerçekleri Ateş’in ailesi ve gazeteciler ortaya dökünce MHP iyice köşeye sıkıştı.
Devlet Bahçeli’nin dün yaptığı TBMM grup konuşması bu açıdan tarihi öneme sahip. Satır aralarında çok ince mesajlar var. MHP lideri, canlı yayında Sinan Ateş dosyasının sınırlarını çizdi; polisleri, savcıları ve AKP’yi -tabi emrindeki medyayla birlikte- uyardı. Mealen, “Ateş soruşturması bizim çizdiğimiz çerçevede sürecek. Derinleştirmeye sorgulamaya çalışan olursa kendini ‘darbeci’ olarak hapiste bulur.” dedi.
Peki bütün bu güç mücadelesinde Ankara Emniyeti’nde yaşananlar nereye oturuyor?
Öncelikle şunu hatırlatalım; poliste ekip savaşları eskiden beri çok gürültülü olur. Şu anda da böyle bir mücadele var. Ancak hadiseyi basit bir ekip mücadelesi olarak görmek resmi eksik okumak olur.
İddiaya göre Ankara Emniyeti’nde bir grup, Ayhan Bora Kaplan soruşturması üzerinden AKP hükümetine darbeye hazırlanıyordu. Hatta Saray’ın tetikçilerinden Abdurrahman Şimşek bunu ‘ikinci bir 17 Aralık operasyonu’ olarak tanımladı.
Konumuz o değil ama yine de hatırlatalım; eğer ortada ikinci bir 17 Aralık varsa, yine korkunç yolsuzluklar var demektir. Sonuçta 17 Aralık dosyasında her şey teyit edildi. Yani bakanlar Bekir Bozdağ, Faruk Koca ve Erdoğan’ın özel kalem müdürü Hasan Doğan ile ilgili böyle iddialar varsa üstü örtülen büyük bir skandal var demektir.
Rejimin iddiasına göre Ayhan Bora Kaplan soruşturmasını yürüten polisler ayarladıkları gizli tanık üzerinden AKP’ye kumpas kuracaktı. Durumu fark eden Erdoğan, polisleri görevden aldı ve darbe önlendi(!)
Devlet Bahçeli ise Salı günkü grup konuşmasında son dönemin en sert konuşmasını yapıp adeta herkese ayar verdi;
- Bugünlerde emniyet ve yargı içerisine yuvalanmış soysuz ve kripto çetelerin, yeniden Türkiye üzerinde hesap yaptığı görülmektedir.
- Birkaç emniyet müdürünün açığa alınması ile geçiştirilemeyecek bir komplo devrededir. Hedef MHP, AK Parti, Cumhur İttifakı ve son tahlilde Türkiye’dir. Bakalım temiz eller operasyonu nasıl oluyormuş.
- Hepsini içeri tıkmak da hukuk devletinin varlık ve şeref konusudur. Devşirilmiş sözde gazetecilerin bedel ödemesi yakındır ve kaçınılmazdır.
Peki Bahçeli ne diyor, MHP ne yapıyor?
Öncelikle bize anlatılan senaryo Türkiye gerçekleriyle uyumlu değil. Çünkü polis teşkilatı Ülkücülerin elinde. Ayrıca MHP’ye yönelik bir operasyon olsa Sinan Ateş iddianamesi böyle çıkmazdı.
Üstelik Erdoğan’ın her türlü sırrına vakıf, bir bakıma ‘ikinci Hakan Fidan’ denebilecek Hasan Doğan’ı alalade bir gizli tanık ifadesine ekleyemezsiniz.
Bekir Bozdağ gibi kritik bir bakanı da.
Diyelim ki üstü örtülemeyecek bir skandal var ve söz konusu isimler kayda girecek. Bundan Ankara Emniyet Müdürünün, İstihbarat müdürünün ve İstihbarat Daire Başkanının haberinin olmaması mümkün değil. Kaldı ki açığa alınan emniyetçiler MHP çizgisinde.
Eğer iktidar medyası ve MHP’nin iddia ettiği gibi bir kumpas-darbe girişimi varsa Ankara Emniyet Müdürü ve İstihbarat Daire Başkanı’nın da açığa alınıp soruşturmaya dahil edilmesi gerekirdi.
Olan şey aslında şu; hükümete darbe, 17 Aralık-15 Temmuz söylemleriyle, Nedim Şener, Abdurrahman Şimşek ve Mahmut Övür gibi kullanışlı aparatlarla ortada çok büyük bir skandal varmış havası oluşturuluyor. Bahçeli, grup konuşmasında “Kumpas Cumhur İttifakı’na!” diyerek cepheyi genişletti. Bir bakıma Erdoğan’ı tahrik etti. Bütün bu gürültünün esası Sinan Ateş soruşturması.
Devlet Bahçeli ve MHP yönetimi, iddianameyi kendi çizdiği çerçevede yazdırdı ama aile ve kamuoyu savcının sakladıklarını açık etti. MHP’ye operasyon çekmeye çalışan iktidar uzantılı güç odakları bazı bilgileri sızdırdı ve Bahçeli çok zor durumda kaldı. Bu aşamada ‘hükümete darbe’ söylemi ortaya atıldı ve ekseni kaydırmaya çalıştılar. Bahçeli’nin kurduğu oyunda temel amaç Sinan Ateş soruşturmasını çizilen çerçevede bırakmak.
MHP lideri hem medya, hem emniyet hem de yargıya açıkça gözdağı verdi. Bir başka ifadeyle, “Sinan Ateş soruşturmasını kurcalayan yanar!” demiş oldu. Yani ‘darbe – kumpas’ söylemleri dosyaları kapatmak için kullanılan bir örtü. Operasyon ise AKP’nin değil MHP’nin kurgusu.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***