BÜLENT KORUCU | YORUM
Yunan Mitolojisinde tanrıların oğlu ve bilgeliğin tanrısı, sarışın yakışıklı Apollon’a özenir ama aslında Kapitalist (ç)ağın tanrıçası Barbie’nin erkek versiyonudur. ‘Tanrılaştırılmış’ devletin imtiyazlı çocuğu, daha doğrusu ete kemiğe bürünmüş halidir. Onun gibi tuzak kurucudur; güçsüze karşı alabildiğine ezici ve doğal olarak hep güçlüden yanadır. Uğur Dündar, ‘gazetecilik yapılacaksa onu da biz yaparız’ familyasının proje çocuğu ve içeriksiz şöhretin zirvesidir. Ulusalcılığı solculuk olarak pazarlayan ekibin koçbaşıdır.
Uğur Dündar’a çoğunlukla ‘insansı devlet’ demeyi tercih ediyorum. Türkiye’deki devleti insan olarak sembolize etsek karşımıza o çıkardı. Kanatları altında varolduğu devletin bütün özelliklerini yansıtır ve böyle düşündüğümüzde temsil kabiliyeti olağanüstüdür.
Bir kişinin karakterine dair kararı, güçle ilişkisine bakarak verebiliriz. Dündar hep kazananla birliktedir. Mesela Aziz Yıldırım’ın desteği ile Fenerbahçeye Divan Başkanı seçilip Ali Koç’un yanına sıçraması tam onluk bir harekettir. Zoru görünce satışı seçmesi de türünün ortak özelliğidir. Star Tv’deki yayınlardan dolayı Mesut Yılmaz’ın kardeşi Turgut Yılmaz’la mahkemelik olduğunda, “Ben sadece spikerim, önüme ne konursa okurum.” şeklinde ifade verdiği için Cem Uzan’ın hışmına uğrar. Uzan, onu bu yüzden kovduğunu öne sürmüştü.
Uğur Dündar bir şantajcıdır. Yayınlayacağını duyurduğu yolsuzluk dosyalarını buharlaştırmakla ünlüdür. Hiçbir şey olmamış gibi havaya bakarak ıslık çalar ve hayatına döner. “Hani açıklayacaktın?” diye soran olmadığı için ‘dürüst gazeteci’ pozlarına devam eder. Son zamanlardaki en bilinen şantajı Aziz Yıldırım’ın bizzat açıkladığı “Askerlik konusunda konuşursam bazı efsaneler kestane olur!” uyarısıdır. Ulusalcıların güya en hassas olduğu konu vatan savunması ve askerliktir. Fenerbahçe eski başkanının sahte belgeyle askerlikten kaçtığını bilen bir gazeteci bunu şantaj malzemesi yapmaz, kamuoyuyla paylaşır. Lakin o Yıldırım’la çatışmasında susturucu olarak kullanmakla yetinir.
Uğur Dündar gazeteci görünümlü bir tüccardır. Tuncay Özkan’ın biraz daha ‘Beyaz Türk’üdür. Cem Uzan’la yolları ayrılırken sözleşmenin sonunu beklemediği için 1 milyon dolar iade ettiğini ve 200 bin dolar da çalışma arkadaşlarına dağıttığını söylemişti. Böylesine bir parayı gazetecilik yaparak normal bir ülkede kazanmak mümkün değil. Zenginliğini, işlettiği Çınar Otel’in disko ve barına da borçlu olamaz.
Uğur Dündar bir tetikçidir. ‘Şemdin Sakık’ın ifadeleri’ diye sunulan andıçı televizyonlarda ilk okuyan kişidir. ‘Derin devletin’ uydurduğu belgeye göre PKK’dan para aldığı öne sürülen Cengiz Çandar ve Mehmet Ali Birand gibi gazeteciler işlerini kaybetmiş, Akın Birdal ise altı kurşunla yaralandığı suikastten şans eseri kurtulmuştu. Yıllar sonra sorulduğunda ise “Vicdanen o kadar rahatım. Duvara yatak resmi yapar, karşısına geçer mışıl mışıl uyurum.” diyecek kadar da pişkindir. Şemdin Sakık’a sorup doğrulatamayacağı için günahsızmış! Oysa gazeteci olsa suçlanan kişilere sormak zorunda olduğunu bilirdi.
Herkes 28 Şubat sürecindeki yayınlarını konuşur fakat 2006’daki performansı ondan aşağı kalmaz. Başörtülü kadın doktorun testisi şişmiş gencin ultrasonunu çekmeyi reddettiği yönündeki haberi ‘Tesettür Faciası’ şeklinde Hürriyet’te manşetten yayınlanmıştı. Suçlanan doktorlar, yüzlerce ultrason raporuyla haberi yalanlarken, imtina eden doktorun başı açık ve sarışın olduğu mağdur çobanın ifadesiyle ortaya çıkmıştı. Her şey Ergenekon’un planları çerçevesinde sahnelenen bir oyundu, tıpkı 28 Şubat sürecindeki gibi.
Uğur Dündar sırtını dayadığı odaklar gibi pusucudur. En bilinen ve dramatik pususu emekli imam Ş.Y’yi düşürdüğü tuzaktır. Bir kadını defalarca emekli imam Ş.Y.’ye gönderip kameralarla donatılmış evine çağırttırmıştı. Bir kaç denemeden sonra komplo başarılı olmuş ve yayınladığı görüntüler yüzünden adam intihar etmişti.
Uğur Dündar, solcu görünümlü bir faşisttir. Aşiretlerde her partiye bir kardeşi yönetici yaparak düzenini garantiye alma adeti vardır. Devlet ise her ideolojiye bir evladını yerleştirerek aynı şeyi yapar.
Tarık Akan, 12 Eylül dönemindeki imtiyazlarını anlatarak onun maskesini şöyle düşürmüştü: “Ben TRT genel müdürü olacağım” diyen kişiyle “aramızda bir dostluk, arkadaşlık olmadığı gibi yumruk yumruğa kavga etmişliğimiz bile vardır”. (“Anne Kafamda Bit Var 12 Eylül Anıları” isimli kitabı sayfa 58)
Nezarethanedeki Tarık Akan’ı müdürün odasına çağırttırıp ‘Bir isteğin var mı?’ diye sormuş ve TRT Genel Müdürlüğü konusunu da orada açmış. Sanatçıyla çeşitli ortamlarda çekilmiş fotoğraflarını paylaşan Dündar’ın bu topu kalesinden çıkarması zor.
Kemal Kılıçdaroğlu barajın kapağını hafif araladı ve ortalığı sel götürdü. Bir fiskelik işi varmış kağıttan kaplanın…
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***