(Serbest Görüş) – HÜSNÜ YUSUF TURABİÇ
İYİ Parti Lideri Meral Akşener seçim sürecinde vatandaşla sohbetinde ‘Destek vermezsiniz eve döneceğim ve siyasetin s’si ile bile ilgilenmeyeceğim’ dedi. 31 Mart’ta yüzde 4 oy oranını bile yakalayamadı. Sadece Nevşehir’de belediye başkanlığı kazandı. Akşener 31 Mart’ın kaybedenlerinden…
Sıcağı sıcağına konuşmadı, biraz bekledi. Siyasi havayı koklamış olmalı. Oysa seçmenin mesajı gayet açıktı. Sonra kamuoyuna ‘olağanüstü’ kongrenin 27 Nisan’da toplanacağı duyurusu yapıldı. Akşener, genel başkanlığa aday olup olmayacağı konusunda renk vermedi. Ardından ‘Seçmen ne evet dedi ne hayır… ‘havet’ dedi’ diye açıklama yaptı. Bu rakamlar ‘havet’ anlamına gelmez, bunun anlamı ‘kırmızı karttır’.
Acaba ‘yan mı çizecek, sözünden dönecek mi?’ diye tartışılırken Akşener soru işaretlerini ortadan kaldıran son sözünü söyledi: ‘Aday değilim’. Ve bir dönem kapandı. Türk siyasetin bir Asena geçti. Liderliği kısa sürdü. Genel Başkanlık koltuğunda 7 yılı bile tam tamamlayamadı. DYP’de başladığı siyasi hayatı kurucusu olduğu İYİ Parti’nin liderlik koltuğunda son buldu.
Milliyetçi kesimin ‘asenası’ siyasetin gök kubbesinde nasıl bir seda bıraktı? Tarihler onu nasıl hatırlayacak?
Siyasi hayatını iki ayrı döneme ayırmak lazım. İYİ Parti ve öncesi… DYP’de bakanlık ve MHP’de milletvekilliği yılları… İçişleri Bakanlığındaki askeri vesayete karşı cesur, gözü kara ve dik duruşu takdire şayandı. 28 Şubat sürecinde eğilip bükülmedi, karşıdan sert esen fırtınaya karşı yürüdü. Kudretli generallerin tehdit ve korkutmalarına pirim vermedi. Hatta meydan okudu.
Bugünden geriye bakarken 28 Şubat sürecinin siyaset üzerindeki psikolojik baskısını anlamakta zorluk çekebiliriz. Akşener’i o yılların koşulları içinde değerlendirmek ve yorumlamak lazım. Bakanlığı sırasındaki duruşu siyaset tarihine altın harflerle yazılacak. Yazılmalı da… Herkesin masanın altına saklandığı o zor zamanlarda, vesayet odaklarının siyaset kurumuna dönük ağır saldırılarına göğsünü siper etti. Hakkı teslim edilmeli…
DYP’den sonra siyasete yabancısı olmadığı MHP saflarında devam etti. MHP’nin öne çıkan milletvekillerinden biriydi. Devlet Bahçeli’ye bayrak açtı. Genel Başkanlığa aday oldu. MHP tabanında bir dip dalga oluşturdu, olağanüstü kongre için yeterli imzayı topladı. Ancak Bahçeli mevzuatı hiçe saydı. Kongreye geçit vermedi, sonuna kadar direndi. Ve imdadına ortağı AK Parti yetişti.
Akşener’e arkadaşlarıyla birlikte yeni bir parti kurma seçeneğinden başka yol kalmadı. 2017 Ekim’inde İYİ Parti’yi kurdu. Eğer ciddi bir boşluk yoksa yeni partilerin tutunması zordur. Türk siyaseti bir partiler mezarlığıdır. Aslında sağ siyasi alanı AK Parti büyük oranda kapattı. Buna rağmen İYİ Parti ismi ve kadın lider Akşener’in yüzüyle tutunmasını bildi. İlk seçimde yüzde 10 oy aldı. Bu yeni bir parti için görkemli bir başlangıçtı. Ancak Akşener partiye sağlıklı bir ‘rota’ belirleyemedi. Sürekli sağa sola yalpaladı.
Yeri geldi ikinci bir MHP gibi davrandı. Üç hilalin asıl adresi varken seçmen neden kopyasına yönelsin? MHP’nin tabanını çekebilirdi, yapamadı. MHP’den kadro devşirdi fakat tabanını yanına çekemedi. Oysa siyasi alandaki boşluk belliydi. Merkez sağ partisizdi. Bir ara anketlerde oy oranı yüzde 20’lere yaklaştı. Partisini merkeze doğru açmak en iyi seçenekti Akşener için. Fakat tutarlı bir siyaset izleyemedi.
Akşener, İçişleri Bakanlığı dönemindeki başarılı performansı genel başkan koltuğunda sergileyemedi. Rotasız rüzgâra göre hareket eden bir partinin yol alması mümkün değildi. İşiniz rüzgâra kaldıysa menzile ulaşamazsınız. Muhalefet blokunun ana damarlarından biri olabilirdi pekâlâ. Aktif politikalarla CHP’yi yanına çekebilirdi. Pasif ve savruk duruşuyla o CHP’nin yanına gitti.
İki büyük hatası siyasi hayatına mal oldu. İkisi de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde… İlki 2018 seçimlerinde… CHP, Erdoğan’ın karşısına Abdullah Gül’ü çıkarmak için gerekli altyapıyı hazırladı. Gül’ün de niyeti vardı. Şartı, muhalefet partilerinin ‘ortak adayı’ olmaktı. Bu oyun planı CHP’den değil İYİ Parti’den gelmeliydi. Meral Akşener, muhalefet blokunun Abdullah Gül formülüne itiraz etti ve kendi adaylığını dayattı.
Sonuç Erdoğan muhalefetin dağınıklığını iyi kullandı sandıktan zaferle çıktı. Akşener mi? Yüzde 7’yi ancak aşabildi. Akşener’in uzlaşmaz tutumu muhalefete seçim kaybettirdi Erdoğan’a ise kazandırdı. Hesabının bu olduğunu sanmıyorum. Çünkü AK Parti’nin gölgesi altında siyaset yapmanın avantajı olmadığı gibi geleceği de yok…
Diğer büyük hatasını 10 ay önceki cumhurbaşkanlığı seçiminde yaptı. Muhalefet bloku rüzgâr yakalamışken son dakikada sahneye çıktı ve ‘altılı masanın’ altını üstüne getirdi. Zehir zemberek sözlerle masadan kalktı, ardından tekrar geri döndü. Akşener’in gel-giti muhalefet blokunu perişan etti. Amacı neydi? Kılıçdaroğlu’nun yerine bir başkası mı?
Bunun yolu masayı devirmek değildi ki… Bu yönde bir oyun kurabilirdi. Akşener bu davranışıyla toplumsal muhalefetin de umutlarını söndürdü. Bu hava seçim sonuçlarına da yansıdı. Muhalefetin kolay kazanacağı bir seçim, Akşener’in kaprisleri sonucu Erdoğan’a ikram edildi.
‘Erdoğan’ı seçtirmek’ Akşener’in görünmeyen misyonu ise başarılı oldu. Amacı, aralarında İYİ Parti’nin de bulunduğu muhalefet blokunun başarısıysa Akşener için söylenecek söz derin bir hayal kırıklığıdır. Özellikle son seçimde toplum faturayı ellerindeki kozu kullanamayan iki lidere Kılıçdaroğlu ve Akşener’e kesti. Sandığın laneti tuttu. Seçim akşamı muhalif kesimden yükselen ‘Ahh’lar çarptı. Ve ikisini de koltuğundan etti.
Eğer Akşener büyük oynayabilseydi Türkiye’nin kaderinde söz sahibi olabilirdi fakat final bölümünde küçük oyunları tercih etti. O oyunlar ayağına dolandı ve siyasi sonunu hazırladı. Türk siyasetinden bir Asena bir Meral Akşener geçti. Bıraktığı sedanın pek hoş olduğu söylenemez.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***