Yurtdışında yaşayan Orta Asyalı bir muhalifseniz hayatınızda her an her şey olabilir. Bazen başı dertte olan aktivist bir arkadaşınızın durumuna dikkat çekersiniz, bundan bir dakika sonra ise sizin başınız derde girebilir.
“Ulusötesi baskı” ya da bir hükümetin yurtdışındaki muhalif bir aktivisti susturmaya çalışması, Orta Asya üzerine çalışan hak örgütleri için giderek önemli bir konu haline geldi. Orta Asya’nın en otoriter üç ülkesi Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan, ulusötesi baskı konusunda epey aktif.
Ulusötesi baskı, genelde demokratik olmayan hükümetlerin, başka ülkelerdeki düşman olarak gördükleri vatandaşlarını korkutmaya, iade edilmelerini sağlamaya ve hatta bazen öldürmeye çalışmasını içeriyor.
Yaklaşık on yıl önce Türkiye, Orta Asya ülkelerinin vatandaşlarına seyahat kısıtlamasının olmaması ve iade tehdidinin oldukça düşük olması nedeniyle Orta Asyalı aktivistlerin sığınabildiği güvenli yerlerden biriydi.
Ancak son yıllarda durum böyle değil. Uzmanlar Türk yetkililerin tutumunun değiştiğini belirtiyor.
Kaybolan Tacik aktivistler
Son bir ay içinde, Türkiye’de yaşayan iki Tacik siyasi aktivistin ortadan kaybolması, uzun hapis cezalarının ve gözaltında kötü muamelenin muhalefet için norm haline geldiği ülkelerine geri gönderildikleri korkusunu arttırdı.
Orta Asya uzmanı Steve Swerdlow’a göre, Tacik muhalif hareketi Grup 24’ten Suhrob Zafar, son iki haftayı, İstanbul’da yaşayan aktivist arkadaşı Nasimjon Şerifov’un izini sürmekle geçirmişti. 23 Şubat’tan beri Şerifov ile kimse bir bağlantı kuramamıştı.
X sosyal medya platformunda Swerdlow, Zafar’ın göçmen gözaltı merkezlerine gittiğini ve Türk yetkililerden Şerifov’un yerine dair bilgi istediğini söyledi. Swerdlow’a göre yetkililer, Şerifov hakkında bilgilerinin olmadığını iddia ettiler.
Ayrıca Swerdlow, Zafar’ın yardım için kendisiyle de temasa geçtiğini belirtti.
Ancak 11 Mart’ta Zafar da ortadan kayboldu. Tacik aktivistler, 10 Mart’tan beri Zafar’dan haber alamadılar.
Grup 24’e göre Zafar, Türkiye’de yaşadığı on yıl boyunca kendisini öldürüleceği veya kaçırılacağı konusunda uyaran kısa mesajlar yoluyla düzenli tehditler aldı.
Ayrıca Zafar, muhtemelen Tacikistan’ın talebi üzerine, Türk yetkililer tarafından birkaç kez gözaltına alındı, daha sonra serbest bırakıldı.
Grup 24, Tacikistan’da Ekim 2014’te Yüksek Mahkeme kararıyla “aşırıcılık yapan örgüt” olarak tanımlandı.
Bu karar, grubun, Tacikistan’ın otoriter cumhurbaşkanı İmamali Rahman’ın rejimine karşı miting çağrısı yapmasından kısa bir süre sonra alındı.
Karar, rejimin sınırlı siyasi muhalefete bile toleransının sona erdiği döneme denk geldi.
Grup 24’ün kurucusu işadamı Umarali Kuvvatov, 2015’te İstanbul’da vurularak öldürüldü. Kuvvatov’un ölümü, şehirde yaşayan Orta Asyalı muhalifler için bir dönüm noktası oldu.
2016: Türkiye için dönüm noktası
Kuvvatov’u öldürenler yargılanmadan Türkiye’den ayrılmayı başardı. Ancak Türkiye’nin muhalif Kuvvetov’un öldürülmesinde doğrudan bir parmağı olması pek mümkün görünmüyor.
Kuvvatov’u zehirlendiği yemeğe davet eden Tacik doğumlu adam, bir Türk mahkemesi tarafından ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Kuvvatov, o yemekte zehirlenip sonra sokakta vurulmuştu.
Bununla birlikte, son yıllarda Türk yetkililerin, Türkiye’ye sığınan muhalifler konusunda Orta Asya hükümetleriyle temas kurmaya çok daha yatkın olduğu görülüyor. Bunun sebebinin ise Ankara’nın Orta Asya ülkelerinden benzer bir karşılık beklemesi olabileceği yorumu yapılıyor.
Geçen ay yayınlanan bir güncellemede Freedom House, son on yıldaki verilere dayanarak Türkiye ve Tacikistan’ı ulusötesi baskının en aktif 5 faili arasında sıraladı. Kuruluş, Çin, Mısır ve Rusya’yı da ilk beşe koydu.
Türkiye için dönüm noktası şüphesiz 2016’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ve hükümete karşı düzenlenen darbe girişimiydi. 15 Temmuz’daki darbe girişiminde yaklaşık 250 kişi öldü.
Bu olay, Türk hükümetinin, Erdoğan’ın eski müttefiki olan ve Ankara’nın darbeden sorumlu tuttuğu, ABD’de yaşayan Fethullah Gülen’in yapılanmasına karşı topyekün bir savaş ilan etmesine yol açtı. Gülen ise hakkındaki suçlamaları şiddetle reddediyor.
Bu süreçte, Türkiye’de onbinlerce ihraç ve hapis cezası gerçekleşti. Ankara ile Gülen’in bağlantısı olan herhangi bir ülke arasındaki ilişkiler giderek gerginleşti. Çoğunlukla özel okulları aracılığıyla Gülen, yurtdışında bağlantı kuruyordu.
Darbe girişiminden önce bazı Orta Asya hükümetleri Gülen bağlantılı kurumlara baskı uygulamaya başlamıştı. Kazakistan ve Kırgızistan’da ise birçok okul ve üniversite faaliyetlerine devam etti.
Erdoğan, 2018’deki Bişkek ziyareti sırasında konuşmalarında Ankara’nın Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) olarak adlandırdığı yapılanmaya defalarca atıfta bulunmuş ve dönemin Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sooronbay Ceenbekov’u “Gülenciler” tarafından devrilme riskiyle karşı karşıya olduğu konusunda açıkça uyarmıştı.
Sonuçta Ceenbekov, 2020 yılında şimdiki cumhurbaşkanı Sadır Caparov’u destekleyen güçler tarafından devrildi.
Caparov, Kırgızistan’daki Gülen bağlantılı Sapat okul ağının Türkiye doğumlu kurucusu Orhan İnandı’nın Haziran 2021’de Bişkek’te Türk ajanlar tarafından kaçırılması üzerine Ankara’yı kınamadı.
Kaçırıldığında Kırgız pasaportu da taşıyan İnandı, geçen yıl Ankara’da bir mahkeme tarafından “silahlı terör örgütü kurmak” suçundan 21 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.
Türkiye’deki Türkmen muhalifler
Sovyetler’in yıkılmasından sonra Orta Asya ülkelerinin bağımsızlıklarını ilan ettikleri ilk yıllarda Türkiye, Özbek muhalefet liderleri Muhammed Salih ve Abdurahim Polat’ı iade etmeyi reddederek bölgenin en büyük ülkesi Özbekistan ile ilişkilerini bozma riskiyle karşı karşıya kaldı.
Özbekistan bu duruma yanıt olarak iki ülke arasındaki vizesiz seyahati durdurdu. İki ülke arasındaki vizesiz seyahat, 2016 yılında ilk Özbek Cumhurbaşkanı İslam Kerimov’un ölümünün ardından Şevket Mirziyoyev’in iktidara gelmesinden sonra yeniden başladı.
Türkiye, yakın zamana kadar Özbekistan’ın komşusu Türkmenistan vatandaşlarının vizesiz seyahat edebildiği az sayıdaki ülkeden biriydi. Ancak 2022 yılında Türk hükümetinin Türkmenistan’ın ısrarı üzerine vize muafiyetini iptal etmesiyle bu durum değişti.
Tacikistan, Freedom House’un uzun dönemli ulusötesi baskı sıralamasında ilk 5’te yer alan tek Orta Asya ülkesi. Ancak Türkmenistan, gözlemci kuruluşun listesinde “2023’teki ilk 5 fail” arasında yer aldı.
Aşkabat, Türkiye’nin aktif desteği olmadan bu statüyü kazanamazdı. Türkiye, son derece baskıcı ve ekonomik açıdan başarısız olan ülkelerinden çıkış yolu arayan Türkmenler’in uzun süredir gitmek istedikleri ana yer konumundaydı.
RFE/RL’nin Türkmen Servisi’ne konuşan kaynaklar, Ankara’nın vize kısıtlamalarını yeniden uygulamaya koymasından bu yana Türkiye tarafından binlerce kişinin sınırdışı edildiğini belirtse de, Orta Asya’nın en otoriter devletinin kapalı yapısı, siyasi açıdan aktif göçmenleri normal göçmenlerden ayırmayı zorlaştırıyor.
Ancak RFE/RL’nin Türkmen Servisi’nin bildirdiğine göre en az altı Türkmen siyasi aktivist Aşkabat’a sınırdışı edildi. Bu aktivistlerin isimleri, Ferhat Meymankuliyev, Rovşen Kliçev, Ümit Kuzibayev, Devran İmamov, Maksat Baymuradov ve Serdar Durduliyev.
İstanbul’da yaşayan muhalif aktivist Dursoltan Taganova, 2020 ve 2021’de gözaltına alındığında en az iki kez sınırdışı edilme riskiyle karşılaşmıştı.
2020 yılında Taganova, bir sınırdışı merkezinde tutuldu. Taganova, 11 insan hakları örgütünün Türk yetkililere sınırdışı etme işlemini gerçekleştirmeme çağrısının ardından serbest bırakıldı.
Ertesi yıl Taganova gazetecilere, göçmenlik bürosuna çağrıldığını ve burada siyasi faaliyetlerini durdurmadığı takdirde ikametiyle ilgili sorunlarla karşılaşabileceği konusunda uyarıldığını söyledi.
Türkiye’deki Türkmen aktivistler, Güney California Üniversitesi İnsan Hakları Savunuculuk Grubu ve Viyana merkezli savunuculuk grubu Avrasya için Özgürlük tarafından BM İnsan Hakları Konseyi’ne Türkmenistan’ın Evrensel Periyodik İncelemesi için sunulan notta odak noktasıydı.
Notun yazarları, Türkiye’yi, Türkmen siyasi aktivistleri ve hak savunucuları için “giderek güvensiz bir ortam” olarak nitelendirdi.
Nota göre Türkmenler, Türkiye’de kendilerine ve ülkelerindeki ailelerine yönelik “gözetim, seyahat kısıtlamaları, ayrımcılık ve Aşkabat ve Ankara’nın giderek daha fazla kontrol etmek ve izlemek için kullandığı diğer suistimallerle” karşı karşıya kalıyor.
Notta ayrıca, Türk polisinin “İstanbul’daki Türkmen Konsolosluğu’nun talimatı doğrultusunda sınırdışı edilecek 25 Türkmen göçmenin bir listesini hazırladığı” belirtildi.
Türkiye’nin en büyük şehrinin Türkmen siyasi aktivizminin merkezi olma statüsünü sona erdirmeye yönelik bu ortak çabalar, amaçlanan etkiyi yaratıyor olabilir.
İstanbul’da yaşayan diğer bir Türkmen olan Aziz Memmedov, siyasi olarak aktif hale geldiği 2021 yılından bu yana, kendisine yönelik düzenli gözdağı eylemleri gerçekleştirildiğini bildirdi. Bu eylemlerin arasında konsolosluk dışındaki bir protesto sırasında kimliği belirsiz bir saldırgan tarafından bıçaklanmak da yer alıyor.
Ancak Ocak ayında Mamedov artık aktivizmi bıraktığını açıkladı.
Memmedov, “Neden kendimi ateşe atıyorum diye düşündüm” dedi, “Türkmen halkı adına feda ettiklerimizin ve yaptıklarımızın karşılığı olmadı” diye ekledi.