ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM
Başlık kafanızı karıştırmasın. “Hazır Ramazandayız.” deyip dini konularda ahkam kesecek değilim. Zira haddimi bilirim ve bilmediğim, uzmanı olmadığım ya da bilgisini-belgesini edinmediğim konularda yazmama-konuşmama gibi bir prensibim var.
Konumuz Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve başta Dışişleri Bakanı Hakan Fidan olmak üzere rejimin önde gelen aktörlerinin sözleri ile davranışları arasındaki zıtlıklar. Spesifik olarak da Hizmet Hareketi ve Fethullah Gülen ile ilgili olanlara bakacağız.
“Nerden çıktı şimdi bu konu?” diyenler olacaktır. Hemen anlatayım…
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan önceki akşam CNNTurk’te Hande Fırat’la uzun bir röportaj yaptı. Daha doğrusu ajandasındaki başlıkları anlattı, reklamını yaptı ‘gazeteci’ Hande Fırat da dinledi. Sorulması gereken soruları tabi ki sormadı. Gazetecilik tartışmasına girecek değilim, çünkü Türkiye’de gazetecilik biteli çok oldu.
İçeriğe geçmeden şunu da ifade edeyim; Hakan Fidan’ın şu dönemde 1,5 saatlik bir röportaj vermesinin iki amacı var; birincisi kendi kariyerini parlatıyor ikincisi de olur da bir şeyler ters giderse, “Bu yolda beraberdik, beni satmaya kalkmayın!” mesajı veriyor.
Hakan Fidan, uzun uzun ‘başarılarını’ anlattı.
Tabi karşısında dersine çalışmış, gazetecilik formasyonuna sahip biri olmayınca çok rahattı. Ayrıca Hande Fırat ve CNNTürk ‘yabancı’ sayılmaz. 15 Temmuz kurgulanırken hayli yakın çalıştılar. O dönem MİT’in basın danışmanı olan Nuh Yılmaz ile Hande Fırat’ın yemekli buluşmalarının şahitleri var.
Hakan Fidan çok şey söyledi ama ben spesifik olarak ‘Başbakanlık’ta bulunduğu iddia edilen böcekler’ ve ‘7 Şubat MİT krizine’ dair açıklamalarına bakacağım.
Öncelikle şunu söyleyeyim; Fidan gerek formasyonu gerekse de karakteri itibariyle boş beleş, gelişi güzel konuşmaz. Bu sebeple durum dururken 7 Şubat ve ‘böcek’ konusunu açmasının da bir nedeni-gereği olmalı.
Özetle MİT’e geldiğinde devletin zehirli sarmaşık gibi ‘fetö’ tarafından sarıldığını gördüğünü, dönemin Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala ile bu ‘tehdite’ karşı yapılması gerekenleri konuştuklarını, 28 Aralık 2011 günü Erdoğan’ın konutunda böcek bulduklarını, bunun ‘fetö’ tarafından konduğunu ancak savaşı hemen başlatmadıklarını, şartların olgunlaşmasını beklediklerini, Erdoğan’ın etkili liderliğinin süreci başarıyla götürdüğünü anlattı.
Burada size uzun uzun ‘Başbakanlıkta bulunduğu iddia edilen böcek hikayesi’nin ne kadar absürt olduğunu anlatacak değilim. Şu yayında delilleriyle kapsamlı bir şekilde anlattım.
Konu en basit haliyle ‘kurdun kuzuyu yemesi’ gibi bir durum. Erdoğan ve ortakları Cemaat’i yemeye karar vermişler, “Böcek bulduk!” hikayesiyle yolunu yapmışlar. Kabul etmek lazım kötülükte çok başarılılar. Sonuçta, “Başbakanın ofisine böcek konuldu!” yalanı çok iş yaptı. Beraberinde diğer yalanlarla birlikte Cemaat’in şeytanlaştırılması sürecinde etkili oldu.
Oysa ki mahkeme sürecinde tüm iddialar boşa düştü, suçlanan polisler beraat etti ama kimsenin umrunda olmadı. Çünkü amaç hasıl olmuştu ve artık o yalanı tekrar etmelerine gerek kalmamıştı. Yukarıda linkini koyduğum yayında böcek hikayesinin tüm detayları delilleriyle birlikte var.
Hatta böcekleri ithal eden ismin Erdoğan’ın yakın işadamlarından Ekim Alptekin olduğunu, ondan da Reza Zarrab’ın ortağının satın aldığını, çıktığı iddia edilen böceklerin bu seriden olduğunu mahkeme dosyasından anlattım. Kısacası Erdoğan rejimi böceklerin izi sürülmesin diye dosyayı kapatıp geçti.
Benim asıl gelmek istediğim yer başka.
Hakan Fidan mealen diyor ki, “Biz Cemaati bitirmeye karar verdik ama savaşı hemen başlatmadık. Önce şartların olgunlaşması gerekiyordu. Uygun zaman gelince düğmeye bastık, 15 Temmuz sonrasında bu amacımıza ulaştık!”
Şimdi bu sözlerin mealine bakalım.
Herşeyden önce ‘şartların olgunlaşması’ tabirinin bizim tarihimizde kötü bir şöhreti var. Darbeci Kenan Evren’in 12 Eylül darbesine dair sözleri herkesin hatırında. Kaldı ki ‘şartları oluşturmak’ en basit tabirle ‘kumpas kurmanın’ itirafıdır. Hakan Fidan aslında ‘Cemaat’e tuzak kurduk!’ demiş oldu.
Tayyap Erdoğan, Fidan ve Ala’nın ‘Cemaati bitirme kararı alıp hazırlıklara başlaması’ tarihi 2010. Bunu nereden biliyoruz; Erdoğan ve metin yazarı Aydın Ünal’ın açıklamalarından. Fidan’ın bu açıklaması da 2011’i işaret ediyor. Tabi bütün bunlar kapalı kapılar ardında. Peki kapıların-perdenin önünde ne var ?
Erdoğan ve AKP kurmayları Cemaat’e övgüler düzüyor, akın akın Cemaat kurumlarına ve programlarına gidiyorlar. Bunların en meşhuru 2012 Haziran’ındaki meşhur Türkçe Olimpiyatları kapanış töreniydi. İstanbul Olimpiyat standındaki programa katılan Erdoğan, Fethullah Gülen’e tarihe geçen, “Bitsin bu hasret!” çağrısını yapmıştı.
Erdoğan, aynı dönemde Fethullah Gülen’e mesajlar gönderiyor, telefon ediyordu. Hakan Fidan bir yandan MİT’e -daha sonra tutuklatacağı- Cemaatçi olduğu bilinen isimleri alıyordu. Hem de bunları görünür yerlere koyarak adeta “Benim Cemaatle aram iyi!” mesajı veriyordu.
Dahası, Hakan Fidan o dönemde iki kez Pensilvanya’ya Fethullah Gülen’i ziyarete gitti. Mesela Erdoğan, 2013 Mayısında ABD’ye resmi ziyaret yapmıştı. Heyetten ayrılıp Pensilvanya’ya Gülenle görüşmeye gitmişti. Erdoğan ve AKP kurmayları perde gerisinden Cemaati bitirmek için ittifaklar, fişlemeler, kumpas planları yaparken perdenin önünde dostluk kardeşlik sevgi mesajları veriyorlardı.
Bunu da bilinçli ve soğukkanlı bir şekilde yapmışlar.
Mesela şu satırlar Erdoğan’ın metin yazarı ve AKP Ankara Milletvekili Aydın Ünal’a ait: “Peki , 2012 Türkçe Olimpiyatlarında sarfedilen ‘bitsin bu hasret’ çağrısı neyin nesidir? Siz bakmayın tribünlerdeki onbinlerce ahmağın bu çağrıyı ayakta alkışlamalarına… 2010 yılında başlayan çatışmayı görenler, bu çağrının zerre kadar muhabbet taşımadığını, bu çağrının Fethullah Gülen’i çok fena köşeye sıkıştırdığını ve çatışmayı daha da alevlendirdiğini, bu çağrının bir siyasi dehanın manevrası olduğunu bilirler.”
Aydın Ünal, patronu Erdoğan’ın hareketini ‘siyasi bir dehanın manevrası’ olarak tanımlıyor ama bu hareketin literatürdeki karşılığı ‘münafıklık’tır. Bugünden geriye bakınca anlıyoruz ki bu münafıklığı yapan sadece Erdoğan değilmiş. Hakan Fidan, Efkan Ala ile kafa kafaya verip Cemaati bitirmek için planlar yaparken bir yandan da Cemaate ekstra yakın durmaya çalışmış.
Hizmet kurumlarına gidip geliyor, yakınlarına Cemaatçi kimliği bilinen isimleri alıyordu. Ben de o yıllarda Bugün Gazetesi’nin Ankara temsilcisiydim ve Fidan hiç de ‘düşman gibi’ davranmıyordu. Gazeteye yemeğe geldiği günler, makamında misafir ettiği zamanlar az değildi.
Görüşmeler ‘of the record’ yapılıyordu ama görüşme sonrası not alıyordum. O notlara dönüp bakıyorum da gerçekten çok iyi oynamış. Meğerse beraber aynı safta namaz kıldığımız adamlar kapalı kapılar ardında “Koparın kafasını!” talimatını veriyormuş.
Bu arada bu bahiste dönemin İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ı hatırlatmamak olmaz. Kamuoyu önünde pozitif mesajlar veren, evine Cemaat’ten olduğu bilinen kişileri davet edip onlardan fikirlerini dinleyen Atalay, bir yandan da Erdoğan’ı Cemaate karşı provoke ediyordu.
Hülasa, sayısız örnek sıralayabilirim.
Bir yandan Cemaat’in yüzüne gülerken, heyetler halinde Pensilvanya’ya ve Cemaat kurumlarına gidip gelirken; perde gerisinde soykırımın hazırlıklarını yapmışlar. Bunları yapanların büyük bir soğukkanlılıkla 15 Temmuz gibi Cumhuriyet tarihinin en büyük kumpasını kurgulamalarına artık şaşırmıyoruz.
Haklarını teslim etmek lazım.
Çok iyi oynadılar ve 15 Temmuz kumpasıyla kadim hedeflerine ulaştılar. Hakan Fidan’ın CNNTürk’te dediği gibi Cemaat artık yok. Ülke Barbaros Şansal’ın deyimiyle ‘b.kunda boğuluyor’ ama ne önemi var değil mi ?
AKP kurmayları Erdoğan ve yakın çalışma ekibinin Cemaate karşı oynadığı iki yüzlü siyaseti ‘siyasi bir dehanın manevrası’ olarak tanımlasalar da yaptıklarının literatürde tek bir karşılığı var; siyasi münafıklık.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***